YAZAN: Menekşe KOÇAK
Bu yazımda, duyguları incelemeye ara vererek deprem nedeniyle çok tartışılan ‘kader’ konusunu, nöroloji bilimindeki gelişmeler ışığında ele aldım.
Kimilerine göre, depremde binlerce insanın ölmesi kaderin tecellisi olduğu için kadere rıza göstermek gerekir... Kimilerine göre ise depremdeki ölümlerin nedeni kader değildir. Sorumluluk sahibi kişilerin, gerekli tedbirleri almamasıdır. Bu nedenle sorumluluklarını yerine getirmeyen insanlardan hesap sorulmalıdır.
Bu iki görüş arasında kalanlar, insanın doğum ve ölüm tarihinin alnına yazıldığını belirterek kaderci düşünceye yaklaşıyorlar. Ancak ihmaller nedeniyle meydana gelen ölümleri, kader olarak görmeyerek hesap sorulmasını istiyorlar.
Velhasıl kader konusunda kafalar karışık... Peki, kader nedir?
İslam Ansiklopedisi'nde kader kelimesi ,"Allah'ın nesneleri ve olayları, özellikle sorumluluk doğuran beşeri fiilleri, ezelden planlayıp zamanı gelince yaratması anlamında bir terim" olarak tanımlanır.
Bu tanımdaki ‘ezelden planlayıp zamanı gelince yaratması’ ifadesi, depremde ölen binlerce insanın kaderinin bu şekilde planlandığı görüşünü destekler ki bu kaderci yaklaşımın temelidir.
Kaderci anlayışa karşı gelenler, ‘İnsanın ne yaşayacağı kaderi ise neden kıyamet günü sorguya çekiliyor?’ sorusunu sorarlar. Bu soruya genellikle dinî kaynaklarda tatmin edici cevap verilemez. Kaderi sorgulamanın, insanı şirke götüreceği ve dinden çıkaracağı üzerinde durulur.
Bugün kaderci yaklaşımı savunan yetkililer, depremin getirdiği yıkımı önlemenin mümkün olmadığını, bu depremlerde ölenlerin kaderinin böyle yazıldığını belirtiyorlar. Çünkü bu açıklamalar, onları sorumluluktan kurtarıyor. Bir kısım medya ise bu açıklamaları manşetlere taşıyor: ‘Asrın felaketi, 500 atom bombası tesirindeki felaket, önlenemez kayıplar...’
Böylece ‘depremin getirdiği yıkım kaderdir, en az 50 bine yakın kayıpta kimsenin sorumluluğu yoktur’ algısı toplumda yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.
Aynı medya trajikomik biçimde, yıkılan binaların müteahhitlerinin tutuklanmasını da adalet yerini buluyor edası ile haber yapıyor.
Peki tutuklanan müteahhit, mahkemede şu açıklamayı yapsa; “Mukadderat, benim suçum yok, ölenlerin kaderi böyleymiş. Ayrıca en yetkili ağızlar, bu depremin ‘asrın felaketi olduğunu, ihmal olmadığını, yıkımın önlenemeyeceğini’ şu tarihte, şu beyanı ile belirtti. Ben kaderin tecelli etmesine nasıl engel olabilirim?"
Bu açıklamaya kaderci yaklaşım açısından yanlış diyebilir miyiz?
Yaygın kaderci anlayış Kıyamet ve İsra Surelerinin 13. ayetleriyle uyumlu değildir zira Kıyamet Suresinin 13. ayetinde ‘O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler hakkında bilgi verilecektir’ ifadesi yer alır yani insan, neyi ve niçin yaptığını veya yapmadığını açıklamak zorundadır.
Bu ayete göre yetkililer de imar affını çıkarmayı, tehlikeli zeminleri imara açmayı, binaları doğru denetlememeyi ve malzemeden çalmayı niçin tercih ettiklerini açıklamak zorundadırlar.
Yine İsra Suresinin 13. Ayetinde, sorumluluğun insanda olduğu, “Her insanın sorumluluğunu omuzuna yükledik. Kıyamet gününde insana açılmış vaziyette önüne konulacak bir kitap çıkaracağız” ifadesi ile açıklanır.
Dinî açıdan Allah’ın yerde ve gökte olanı; geçmişi ve geleceği bileceği inancı, bugün nöroloji bilimindeki gelişmelerle doğrulandı.
Günümüzde insan beyninin gizemi bütünüyle çözülmüş değil ancak çözülen kısmı bile insanı hayrete düşürmeye yetiyor; tıpkı kader inancını bilimsel temele dayandıran şu gelişmeler gibi:
1. Nöron denilen beyin hücrelerinin sonsuz bilgiyi kaydedecek bir kapasiteye sahip olması,
2. Fizik dalında Nobel ödülü alan Roger Penrose’nin nöronlarda nano tüplerin bulunduğunu keşfetmesi,
3.Bu nanotüplerde geçmiş, şimdi ve gelecekteki milyarlarca olayın kayıtlı olması.
Nanotüplerde, insanın yaşadığı ve yaşayacağı olayların yanında; yaşama olasılığı olan ve tercihleri nedeniyle yaşayamadığı milyarlarca olay da kayıtlı... Bu bilgi, Allah’ın farklı kader planlarının olduğunu ve insanın seçimleri ile bu kader planlarından birini yaşadığını ortaya koyuyor.
Bu bilimsel gerçek İslam’daki külli irade inancını destekliyor. Çünkü külli irade Allah'ın tüm kâinat için geçerli olan her şeyi bilmesi ve her şeyin Allah’ın iradesi ile gerçekleşmesidir.
İslam’da bir de cüzi irade vardır. Cüzi irade, ‘insanlara verilmiş olan kaza ve kader sınırları çerçevesinde hareket imkânı tanıyan özgür irade olarak tanımlanır. İnsan, cüzi iradesini nano tüplerdeki seçenekler arasında tercih yaparak kullanır. Her seçim Allah’ın bilgisi dâhilinde kişinin kaderini belirlemesini sağlar.’
Depremle ilgili örnekten hareket edecek olursak yetkililerin beyinlerindeki nanotüplerde, imar affı yerine riskli binaları tespit ederek yenilemek, sağlam zemine imar izni vermek,
malzemeden çalmadan sağlam bina yapmak gibi pek çok seçenek de mevcuttu. Eğer yetkililer, bu seçenekleri tercih etmiş olsaydı bugün 50 bin insan hayatta olacak ve Allah’ın bilgisi dâhilinde kader farklı tecelli edecekti.
Sorumlular, maddi çıkarları için insanları tehlikeye atmaktan ve kul hakkı yemekten çekinmediler ve en acı kader planını, cüzi iradeleri ile seçtiler.
Unutmayalım ki Japonların da bizlerin de beyni aynı... Onlar, insanlarına doğru seçim yapmayı, sorumluluk almayı öğrettiği için bizi tarumar eden depremler, onların yaşamında sıradan bir olay... Bu nedenle sorumluluğu kadere yüklemekten vaz geçmeliyiz. Huzurlu, mutlu, güvenli bir yaşam, nöronlarımızdaki kayıtta mevcut. Mesele doğru seçim yapabilmekte...
KAYNAKÇA:
1. KURAN’IN MEALİ kuranmeali.com
2. “Bilim ve İslam Işığı Altında Kader Nedir?” Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın-Deniz Erten, Beyza Hakan youtube kanalı
16 Mart 2023
Bu yazımda, duyguları incelemeye ara vererek deprem nedeniyle çok tartışılan ‘kader’ konusunu, nöroloji bilimindeki gelişmeler ışığında ele aldım.
Kimilerine göre, depremde binlerce insanın ölmesi kaderin tecellisi olduğu için kadere rıza göstermek gerekir... Kimilerine göre ise depremdeki ölümlerin nedeni kader değildir. Sorumluluk sahibi kişilerin, gerekli tedbirleri almamasıdır. Bu nedenle sorumluluklarını yerine getirmeyen insanlardan hesap sorulmalıdır.
Bu iki görüş arasında kalanlar, insanın doğum ve ölüm tarihinin alnına yazıldığını belirterek kaderci düşünceye yaklaşıyorlar. Ancak ihmaller nedeniyle meydana gelen ölümleri, kader olarak görmeyerek hesap sorulmasını istiyorlar.
Velhasıl kader konusunda kafalar karışık... Peki, kader nedir?
İslam Ansiklopedisi'nde kader kelimesi ,"Allah'ın nesneleri ve olayları, özellikle sorumluluk doğuran beşeri fiilleri, ezelden planlayıp zamanı gelince yaratması anlamında bir terim" olarak tanımlanır.
Bu tanımdaki ‘ezelden planlayıp zamanı gelince yaratması’ ifadesi, depremde ölen binlerce insanın kaderinin bu şekilde planlandığı görüşünü destekler ki bu kaderci yaklaşımın temelidir.
Kaderci anlayışa karşı gelenler, ‘İnsanın ne yaşayacağı kaderi ise neden kıyamet günü sorguya çekiliyor?’ sorusunu sorarlar. Bu soruya genellikle dinî kaynaklarda tatmin edici cevap verilemez. Kaderi sorgulamanın, insanı şirke götüreceği ve dinden çıkaracağı üzerinde durulur.
Bugün kaderci yaklaşımı savunan yetkililer, depremin getirdiği yıkımı önlemenin mümkün olmadığını, bu depremlerde ölenlerin kaderinin böyle yazıldığını belirtiyorlar. Çünkü bu açıklamalar, onları sorumluluktan kurtarıyor. Bir kısım medya ise bu açıklamaları manşetlere taşıyor: ‘Asrın felaketi, 500 atom bombası tesirindeki felaket, önlenemez kayıplar...’
Böylece ‘depremin getirdiği yıkım kaderdir, en az 50 bine yakın kayıpta kimsenin sorumluluğu yoktur’ algısı toplumda yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.
Aynı medya trajikomik biçimde, yıkılan binaların müteahhitlerinin tutuklanmasını da adalet yerini buluyor edası ile haber yapıyor.
Peki tutuklanan müteahhit, mahkemede şu açıklamayı yapsa; “Mukadderat, benim suçum yok, ölenlerin kaderi böyleymiş. Ayrıca en yetkili ağızlar, bu depremin ‘asrın felaketi olduğunu, ihmal olmadığını, yıkımın önlenemeyeceğini’ şu tarihte, şu beyanı ile belirtti. Ben kaderin tecelli etmesine nasıl engel olabilirim?"
Bu açıklamaya kaderci yaklaşım açısından yanlış diyebilir miyiz?
Yaygın kaderci anlayış Kıyamet ve İsra Surelerinin 13. ayetleriyle uyumlu değildir zira Kıyamet Suresinin 13. ayetinde ‘O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler hakkında bilgi verilecektir’ ifadesi yer alır yani insan, neyi ve niçin yaptığını veya yapmadığını açıklamak zorundadır.
Bu ayete göre yetkililer de imar affını çıkarmayı, tehlikeli zeminleri imara açmayı, binaları doğru denetlememeyi ve malzemeden çalmayı niçin tercih ettiklerini açıklamak zorundadırlar.
Yine İsra Suresinin 13. Ayetinde, sorumluluğun insanda olduğu, “Her insanın sorumluluğunu omuzuna yükledik. Kıyamet gününde insana açılmış vaziyette önüne konulacak bir kitap çıkaracağız” ifadesi ile açıklanır.
Dinî açıdan Allah’ın yerde ve gökte olanı; geçmişi ve geleceği bileceği inancı, bugün nöroloji bilimindeki gelişmelerle doğrulandı.
Günümüzde insan beyninin gizemi bütünüyle çözülmüş değil ancak çözülen kısmı bile insanı hayrete düşürmeye yetiyor; tıpkı kader inancını bilimsel temele dayandıran şu gelişmeler gibi:
1. Nöron denilen beyin hücrelerinin sonsuz bilgiyi kaydedecek bir kapasiteye sahip olması,
2. Fizik dalında Nobel ödülü alan Roger Penrose’nin nöronlarda nano tüplerin bulunduğunu keşfetmesi,
3.Bu nanotüplerde geçmiş, şimdi ve gelecekteki milyarlarca olayın kayıtlı olması.
Nanotüplerde, insanın yaşadığı ve yaşayacağı olayların yanında; yaşama olasılığı olan ve tercihleri nedeniyle yaşayamadığı milyarlarca olay da kayıtlı... Bu bilgi, Allah’ın farklı kader planlarının olduğunu ve insanın seçimleri ile bu kader planlarından birini yaşadığını ortaya koyuyor.
Bu bilimsel gerçek İslam’daki külli irade inancını destekliyor. Çünkü külli irade Allah'ın tüm kâinat için geçerli olan her şeyi bilmesi ve her şeyin Allah’ın iradesi ile gerçekleşmesidir.
İslam’da bir de cüzi irade vardır. Cüzi irade, ‘insanlara verilmiş olan kaza ve kader sınırları çerçevesinde hareket imkânı tanıyan özgür irade olarak tanımlanır. İnsan, cüzi iradesini nano tüplerdeki seçenekler arasında tercih yaparak kullanır. Her seçim Allah’ın bilgisi dâhilinde kişinin kaderini belirlemesini sağlar.’
Depremle ilgili örnekten hareket edecek olursak yetkililerin beyinlerindeki nanotüplerde, imar affı yerine riskli binaları tespit ederek yenilemek, sağlam zemine imar izni vermek,
malzemeden çalmadan sağlam bina yapmak gibi pek çok seçenek de mevcuttu. Eğer yetkililer, bu seçenekleri tercih etmiş olsaydı bugün 50 bin insan hayatta olacak ve Allah’ın bilgisi dâhilinde kader farklı tecelli edecekti.
Sorumlular, maddi çıkarları için insanları tehlikeye atmaktan ve kul hakkı yemekten çekinmediler ve en acı kader planını, cüzi iradeleri ile seçtiler.
Unutmayalım ki Japonların da bizlerin de beyni aynı... Onlar, insanlarına doğru seçim yapmayı, sorumluluk almayı öğrettiği için bizi tarumar eden depremler, onların yaşamında sıradan bir olay... Bu nedenle sorumluluğu kadere yüklemekten vaz geçmeliyiz. Huzurlu, mutlu, güvenli bir yaşam, nöronlarımızdaki kayıtta mevcut. Mesele doğru seçim yapabilmekte...
KAYNAKÇA:
1. KURAN’IN MEALİ kuranmeali.com
2. “Bilim ve İslam Işığı Altında Kader Nedir?” Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın-Deniz Erten, Beyza Hakan youtube kanalı
16 Mart 2023
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.