Sarı saçları, parlament mavi örgülü, sol omzunun altı işlemeli kazağı ile gülümsüyor. Önünde açık bir defter, sağ elinde kalemi var.
YAZAN: Aynur Yurtseven

Ressam Frida Kahlo Calderon 1907 yılında Meksika’nın güneyinde bulunan Coyoacan kentinde dünyaya gelmiştir. Ona sordukları zaman doğum tarihini 7 Temmuz 1910 olarak tanımlamıştır, 1876-1910 yıllarında Meksika Devrimi olmuştur. Bu devrim 20. yüzyılın ilk büyük devrimi sayılır. Bu dönemde Meksika’yı yöneten Porfirio Diaz’ın diktatörlüğüne karşı savaş verilmiş, Frida’nın toplumsal olaylara duyarlılığı, siyaset ile içli-dışlı olması devrimci kişiliğini de ön planda tutmuştur. Siyasi görüşlerinin ve devrimci kişiliğinin etkisiyle, Meksika Komünist Partisi üyesi olmuş, ölünceye dek bu çalışmalarından vazgeçmemiştir. Frida da doğumunu 1910 olarak duyururken yaşamının yeni modern ve demokratik Meksika’nın doğumu ile başlamış olmasını dilemiştir.

“Bir fahişe olarak doğdum,” diyebilecek kadar cesur, “Bir ressam olarak doğdum,” diyebilecek kadar kendine güvenen Frida, kadınlık, doğum, kürtaj, cinsiyet rollerini ve içindeki duyguları fırçasıyla tuale yansıtmıştır. Henüz beş yaşında bir çocukken babasıyla çıktığı bir gezinti sırasında ayağı ağaç köklerine takılmış, yere düşmüş, bu olaydan sonra geçirdiği çocuk felcinin ardından ona kalan hafif topallayan çelimsiz bir bacakmış, ondan sonra ‘Tahta Bacak’ lakabı takılmış. Kendisi bu acı olayı şu sözlerle anlatıyor: “Düşüşümle, daha sonraları yaşadıklarım arasında ne tür bir bağlantı kurulabilir bilmiyorum ama kesin olan bir şey varsa, o da acının bedenime ilk kez o gün girmiş olduğudur.” Okuldan eve dönerken, bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, tramvayın demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıktı. Kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler, doktorlar arasında geçen Frida, omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşadı hayatı boyunca. Tam 32 kez ameliyat edildi ve çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı kangren yüzünden kesildi. Kazadan sonra hastaneden çıkan Frida, ailesinin teşvikiyle sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başladı. Kısa süre sonra yeteneğini herkese kanıtladı. Yaptığı resimleri göstermek için tanıştığı ünlü ressam Diyego Rivera’ya aşık oldu. Onunla evlendi. Onda aşkı, dostluğu, arkadaşlığı tutkuyla yaşadı. Buna rağmen evlilikleri Diyego’dan dolayı inişli çıkışlıydı. Diyego kadınlara düşkünlüğüyle biliniyordu. Bu arada Frida da aşk yaşadı. Bu aşklardan biri de Rus Devriminin önde gelen isimlerinden Lev Troçki oldu.

Sağlık sorunlarının yoğun yaşandığı bu koşullarda bile savaşmış her seferinde kazanmıştır. Yatağa bağımlı olduğu yıllarda pes etmemiş hep kazanmış, hep kazanmıştır. Frida’nın hayatı 2002 yılında ‘Frida’ ismi ile sinemaya aktarıldı. Ben bu filmi izledim. Hem çok beğendim, hem de çok etkilendim. 2005 yılında hayatını konu alan ‘The Life And Times Of Frida Kahlo’ adlı bir belgesel film çekildi. Frida Kahlo ‘Aşk ve Acı’ adlı kitap Raunda Jamis tarafından kaleme alındı. Türkçeye de çevrildi.

Pes etmeyen tahta bacaklı Frida, seni okudukça daha çok tanıdım, daha çok sevdim. Seni çantamın üstünde, duvarımdaki resim olarak değil kalbimde taşıyorum. O dönemin kadını, engellisi olmak seni pes ettirmemiş senin yaşam biçiminle bugünlere gelinmiş çok zaman geçmesine rağmen daha nice uzun yollar gidilecek. Bu yollarda hep düştük düşeceğiz, Fridaları çoğaltarak düştüğümüz yerden kalkacağız sonunda elbet bir gün engelsiz bir dünya yaratacağız.

Hepimize kolay gelsin…

18 Haziran 2022

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.