fadime.62@gmail.com
Yazarımız kırmızı tişörtüyle masada oturmuş. Kuru, sulu ve pastel boyalarla birlikte resim yapıyor.
Ahşap bir kesme tahtası üzerinde üst üste dizilmiş üç adet tost dilimi. Tostların içinden erimiş peynir akıyor ve peynirin sıcaklığı nedeniyle hafifçe erimiş durumda. Tost ekmekleri ızgara izleri taşıyor ve altlarında kahverengi bir yağlı kâğıt var. Arka plan bulanık bir gri tonunda.
YAZAN: Fatma Işık KAYA (Fadime)

Bu sabah canım fena halde kaşarlı tost istedi. Evde tost ekmeği var, kaşar yok. Hevesim kursağımda kaldı doğrusu. Hâlbuki daha bir gün önce sık sık gittiğimiz kır kahvesinde yemiştim o sevgili, benim yüreğimde değeri paha biçilmez, güzel insanla birlikte. Yine de canım istiyor işte. Engel olamıyorum beynimden mideme doğru ılık ılık yayılan, sonra damaklarımı gerim gerim geren, sevimli, iç gıcıklayıcı dürtüye.
Arasına bol kaşar peyniri konmuş tost ekmeği, bol yağa sürülüp, tost makinesine konulacak, kapağı kapatılıp bir güzel sıkıştırılıp, kâğıt gibi incecik yapılacak, üzerinde de makinenin çizgi çizgi izleri. Etrafa yayılan o mis gibi koku. Yanında kocaman bir fincan siyah ya da yeşil çay. Nedense ince belli bardakları bir türlü sevemiyorum. Büyük su bardaklarında da olabilir de tercihim fincan. Sonra; tostun kokusunu içime çeke çeke büyükçe bir ısırık. Kaşarın uzadıkça uzaması ve çayımdan bir yudum. O anki keyfimi, aldığım zevki dünyalara değişmem.
Bu sevda hikâyesi çocukluğumda başladı ve geçen yıllar içimdeki ateşi söndürmeye muvaffak olamadılar.
Babamın görevi nedeniyle il il gezmek zorunda olduğumuz ülkemizde 60'lı yıllarda nereden bulacaksınız öyle her yerde, istediğiniz zaman kaşarlı tostu? Yıllık izinleri ya annemin memleketi İzmir'de, ya da babamın memleketi Giresun Bulancak'ta geçirirdik. İzmir'de dayım ya da rahmetli dedem beni fuara gezmeye götürürlerdi. Girer girmez ilk önümüze çıkan büfeden kaşarlı tost alırlardı. Sucuklu da satılırdı ama ille de kaşarlı isterdim. Henüz kardeşim doğmamış, dayım da evlenmemişti. Hepi topu iki çocuğu olan anneannem ve dedemin ilk ve tek torunuydum. Bunun keyfini doyasıya çıkardığım yıllar. Tostumun tadına vara vara yaptığım fuar gezileri. Lûnaparkta oyuncaklara, fuarı bir baştan öte başa gezdiren trene bindirirlerdi. Hayvanat bahçesine götürürlerdi, yine de en çok kaşarlı tostla mutlu olurdum.
Göz rahatsızlığım nedeniyle kontrolü altında bulunduğum, rahmetli olduğunu öğrenince hayli üzüldüğüm doktorum Halim Şima'ya da çok tostane duygularla koşardım. O yıllarda telefon yaygın olmadığından randevusuz giderdik muayenehaneye. Mutlaka kalabalık olurdu. Muayene sıramın geç gelmesi demek, kaşarlı tost demekti. Haliyle acıkıldığından karnımızı onunla doyururduk. Her seferinde dua ederdim erkenden muayene olmayayım da tost yiyeyim diye.
Daha sonra babam canım Ankara'ma tayin oldu. Tam okulumuzun karşısında bir tostçu vardı. Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz. Yalnız kaşarlı tost yok. Ya boş tost ekmeğini yağlayıp, tost makinesinde ısıtıp veriyorlardı, 25 kuruş, ya da sucuklu 30 kuruş. Bu kez de boş tosta dadanmıştım.
Evlere tost makinelerinin girmesi 70'li yılların ortalarına rastlar. Babamın kendi isteğiyle tayin olduğu ve yerleştiğimiz İzmir'deydik artık. Biz de aldık bir tane. Bildiğimiz, normal ekmekle yapmıştı annem ilk kez. Hiç sevmemiştim. Dışarıda yediklerime benzemiyordu çünkü.
Şimdilerde tost ekmeği yiyecek satılan hemen her yerde var. Bu benim için büyük şans elbette. Çocukluğumdan kalma alışkanlık hâlâ devam ediyor. Tostum mutlaka ama mutlaka yalnızca kaşarlı olacak. İçine asla ve asla başka bir şey konmayacak. Birde kaşar uzadıkça uzayacak.
İmdaaatttt! Bana acilen kaşarlı tost gönderecek bir dost yürek yok muuuuu?
:) :) :)

18.11. 2015 Çarşamba

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.