“Gidiyor musunuz?... Güle güle
Kapıyı iyice kapayın, sizden üşüdüm.”
FÜRUZAN
Ayrılık kararı, o üşüdüğün anın gelip çattığı andır ve İranlı şair Füruzan bunu ne muhteşem ifade etmiştir.
Oysa biz, sonu tatlıya bağlanan ve “Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine” diye biten masallarla büyümemiş miydik?...
Mutlu sonla biten o masallar kodlarımıza öylesine işlemişti ki ne yapıp edip o sonu bir şekilde başarmamız gerekiyordu.
Muratlarına ermişlerdi de acaba bir ömür boyu mutlu yaşamışlar mıydı, bakın işte orası başlı başına bir muammaydı.
Bu toplumda kadın olmak zor zanaattır.
Boşandıysanız veya bir ilişkiyi yürütemediyseniz vay halinize…
Kendinizi uzun bir süre “Ayrık otu “gibi hissedersiniz.
Başaramayanlar kulübünün yıldızlı üyesi olmuşsunuzdur fakat kimse size apolet takmaz.
“Neden başaramadımlar” sizi yiyip bitirirken, “Niye ki, ne oldu da dayanamadın, ne kadar iyi insandı, ne güzel düzenin vardı” sözleri bir ordu gibi üzerinize saldırır. Öylece kalakalırsınız…
MUTLU SON dediğiniz, sizi anlamayan, gözyaşınıza bile kayıtsız kalan bir adamla koca bir ömrü tüketmek midir?...
Tabii ki değildir.
Bence MUTLU SON, artık sevgi sunulmayan, şefkat gösterilmeyen bir masadan kalkmayı bilmektir.
MUTLU SON, KİMSENİN DİLİNİ ÖĞRENMEKLE GEÇİRİLMEYECEK KADAR KISA BİR HAYATIN İÇİNDE OLDUĞUNU FARKETTİĞİN VE GİDEBİLDİĞİN ANDIR.
Kimsenin onayına gerek duymadan, ne pahasına olursa olsun deyip, yola çıkma kararı aldığın andır.
Artık kurban modundan çıkıp, içindeki küçük kız çocuğuna sarılıp mavileri kuşandığın o sabahtır.
Yalnızlığın dayanılmaz fakat bir taraftan da vazgeçilmez hafifliğidir mutlu son.
En iyi arkadaşının kendin olduğunu ve onunla her şeyi başarabileceğini anladığın andır.
Kendi hayatının başrolünü oynamaya karar verip, en iyi rolünü oynama zamanının geldiği andır.
“Benim güzel hatalarım oldu ve iyi ki de oldu” deyip kendini affettiğin andır mutlu son.
Bir gün her şeyin geçeceğine inandığın andır.
Yaşamak istediğin hayatı hayal etmeye başladığın veyeniden heyecanlandığın andır.
Mutluluğun, huzurun, kurtuluşun için muhakkak bir “Beyaz atlı prens” e ihtiyaç duyulduğu ki o adamın senin kim olduğunu ancak ve ancak ayağına o ayakkabıyı giydirdikten sonra anlayacak kadar kapasitesiz bir salak olduğunu ve bir prense asla ihtiyacın olmadığını anladığın o uyanış halidir mutlu son…
Bu sebeple ne prensin seni öpüp ayıltacağına, ne de ayağına olmasını beklediğin o cam ayakkabıya ihtiyacın olmadığını anladığın vakittir.
O mutlu sonun içinde mutsuzluğun, acıların,yalnızlıkların, zorlukların olduğunu da bilip yola çıkma cesareti gösterdiğin andır.
Kendi mutlu sonunu yazmaya cesaret edecek kadar direnişçi bir ruha sahip olduğunu anladığın andır.
Kimsenin eksik sevgisine kendini muhtaç etmediğin,kimsenin eski travmalarını iyileştirmek zorunda olmadığını anladığın andır.
Seni sen yapan taraflarını kabul etmeyenlerin, hayatında yeri olmayacağını anladığın andır.
Cebinde yalnızlığınla birlikte şıkırdayan ve sadece sana ait olan o ev anahtarını öpüp kokladığın andır mutlu son.
Gidebildiğin için kendini pamuklara sarman gerektiğini ve kimseden bir şey beklememen gerektiğini öğrendiğin andır.
Geceleri gelip üstünü örten bir baba ile ya da hastayken sabahlara kadar başında bekleyen bir anne ile geçirdiğin çocukluğuna ihanet ettiğini anladığın ve seni değersizleştirmeye çalışan, üstüne üstlük tüm bunların farkında bile olmayan o adamdan gittiğin andır mutlu son.
Heveslerinin sönmesine bir son verip, içindeki o yaşama sevincine yeniden kapıları araladığın andır.
Onunla cebelleşeceğim diye bütün güzel huylarının değiştiğini anladığın andır ki en acıtanı da o andır.
Sevmenin bile bittiğini, yorduğunu ve artık gitmek gerektiğini anladığın andır mutlu son…
Velhasıl bırakınız o eski masallar çocukluğumuzdaki gibi kalsın. Ne de olsa biz hala iyimser yanımızı ve bir gün iyilerin kazanacağına dair inancımızı hiç kaybetmeyeceğiz.
Varsın o prens bir öpücükle ayıltacağı o kızı aramaya devam etsin ya da camdan ayakkabı ayağına olunca aradığı prensi bulup bir ömür boyu mutlu olacağına inanan o naif kızcağız beklemeye devam etsin.
Bizim artık kendi masalımızı yazma zamanımız. Kim bilir belki de adı “Alice Harikalar Dünyasında” olur ne dersiniz?...
Herkesin mutlu sonu farklıdır. "Bir varmış, bir yokmuş" diye başlar fakat inceden inceye sonun pekiyi olmadığını da hissettirir sanki.
Masalı dinleyenler mutlu son zannettikleri finalden sonra kerevetin üstüne oturup başka masalların peşine düşerler.
Bu arada kendi hayatları ne vaziyettedir orasıyla pek ilgilenmezler. O kerevete oturup bu masalları yazan ve diğer kurbanları bekleyen bir güruh var sanırım.
Kim bilir belki onlar da mutlu sonu hayal edenler kulübündendir.
Bütün mesele sabah gülümseyerek, hafiflemiş bir kalple,iyi dileklerle uyanıyor musunuz? Bakın işte en mühimi bu…
Öyle uyandığınızda tıpkı peri masallarındaki gibi üzerinize yıldız tozları, simler, pırıltılar yağıverir işte.
Çünkü artık bizim yazdığımız masal başlamıştır.
Neticede Füruzan’ın dediği gibi, üşümeye hiç gerek yok.Kapı kapatılır ve biter.
Bu masal da böylece sonlanır fakat gökten 3 elma düşmeyi de ihmal etmez.
Birisi mutlu sona inananların, diğeri mutlu sona hiç inanmayanların, diğeri de “HAYAT KISA, KUŞLAR UÇUYOR” diyenlerin başına düşer.
Kalınız selametle…
Eylül/2024
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.