mneksekck06@gmail.com
YAZAN: Menekşe KOÇAK

Toplumun ihtiyaçlarını çok iyi gözlemleyen eğitimci yazar Doğan Cüceloğlu, ailelere şöyle sesleniyor:
“Mükemmel değil, merhametli çocuklar yetiştirin. Karıncaları ezmeyen, ağaç dallarını kırmayan, çiçekleri ezip geçmeyen, sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar.”
​Doğan Cüceloğlu neden mükemmel değil, merhametli çocuklar yetiştirin diyor?
Bu sorunun cevabını vermek için, toplumdaki mükemmel çocuk algısına bakmak gerekir. Toplumda mükemmel çocuk sözü; “başarılı, iyi para kazanan ve ailenin kararlarına saygılı çocuk” için kullanılır. Aile, öncelikle çocuğun ailenin aldığı kararlara uymasına ve iyi bir mesleği olmasına odaklanır. Aileler genellikle, mükemmel çocuk sahibi olmak için maddi ve manevi her türlü fedakarlığı yaparlar.
Doğan Cüceloğlu, bu gerçeği gördüğü için, aileleri merhametli çocuklar yetiştirin diye uyarıyor ve çocuğun duygusal gelişiminin önemini vurguluyor. Zira duygusal yönden gelişemeyen yani şefkat, merhamet ve vicdan duygularını kazanamayan çocuk hem kendi hem de çevresi için ciddi sorunlar yaratmaya gebedir
Çocuğun duygusal gelişimi aile ve çocuk arasındaki şefkat duygusuyla başlar. Şefkat duygusu sayesinde çocuk sevildiğini hisseder; zamanla öperek, okşayarak, sarılarak sevdiğini göstermeye başlar. Çocuğun, sevdiğini koruması, mutlu etmeye çalışması şefkat duygusunun gelişmeye başladığını gösterir.
Çocuk yakın çevresine karşı şefkat duygusu geliştirirken uzak çevresine karşı da merhamet duygusu beslemeye başlar. Mesela televizyonda ağlayan bir çocuğa üzülmesi, kedileri taşlayan arkadaşına, kedinin canını acıttığını söyleyerek kızması, sınıfta beslenmesi olmayan arkadaşı ile yiyeceğini paylaşması, merhamet duygusunun geliştiğini gösterir. Bu noktada aile ve eğitimcinin görevi, çocukların şefkat ve merhamet duygularının gelişimi için onları desteklemek ve model olmaktır.
Eğer çocukta, şefkat ve merhamet duygusunun gelişimi desteklenmezse; çocuk zaman içinde kendi çıkarlarını ön planda tutarak bencilliğe alışır. Örneğin: kediye taş atan çocuğa kızarken ailesi “Bırak, sana ne!” diyerek çocuğu oradan uzaklaştırırsa; beslenmesini paylaştığını öğrendiğinde “Sen kendi karnını doyur. Anası, babası düşünsün arkadaşının açlığını “diye çocuğa kızarsa; çocuk zaman için de başkalarının acılarının önemsiz olduğunu düşünür; onları yok saymayı öğrenir, empati kurma becerisini geliştiremez.
Oysa merhamet duygusu ile empati kurma becerisi birlikte gelişir. Empati kuramayan çocuk, zorda kalanın yerine kendini koyamadığı için merhamet duygusunu hissedemez. Empati kurma becerisi ve merhamet duygusu gelişmezse toplumda hırsızlık, taciz ve tecavüz olayları, şiddet artar; insanlar kendi çıkarları için, her türlü hoyratlığı ve acımasızlığı yapma hakkını kendinde bulur.
Bu hoyratlığın ve acımasızlığın en çarpıcı örneği, 2016 yılında Aksaray’da yaşandı. Aksaray’da bir grup veli, okulda otizmli çocuklar için açılan sınıfı kapattırmak için toplanmış; okulun bahçesinde otizmli çocukları ve ailelerini yuhalamışlardı. Yuhalama görüntüleri haber programlarında yayınlanmıştı.
Bu olay otizmli bir oğul annesi olarak beni de derinden etkilemiş ve şu soruyu sormuştum: “Bu aileler, neden kendilerini bizim yerimize koymuyorlar ve bizim duygularımızı anlamaya çalışmıyorlar?” Sorunun cevabı, o ailelerin merhamet duygusu ve empati kurma becerisinden yoksun olmalarıydı.
Toplumda merhamet duygusu, sadece acıma olarak algılanıyor ki bu çok yanlış. Mesela engelli birinin eline para sıkıştırmak ya da evi yanan birini duyunca “Vah vah çok üzüldüm! Allah yardımcısı olsun! “Demek insanı merhametli yapmaz; bu sadece davranışı yapan kişiyi rahatlatır. Çünkü birinin eline verilen beş on lira, evi yanan biri için söylenen üzüntü sözleri o insanların derdine çare olamaz. Merhametli insan dertlere çare olan, canlı cansız, çevresindeki varlıkları koruyarak var eden insandır.
Bir de merhametliymiş gibi gözüken ama sorumluluktan kaçan insanlar vardır. Kendi konfor alanlarına zarar verilmediği sürece merhametlidirler. Mesela Aksaray’da “Otizmli çocuk istemiyoruz.” diye bağıranlara kızanların bir kısmı, çocuklarının sınıfına kaynaştırma öğrencisi geldiğinde tepki gösterirler. Millî Eğitim Bakanlığında çok dile getirilmese de en büyük sorunlardan biridir, özel çocukların öğretmenler ve veliler tarafından istenmemesi...
Bu dışlanmayı, oğlumla birlikte geçmişte yaşadık, bugün de yaşıyoruz. Mesela oğluma doktor, akranlarıyla birlikte olması için kreş önerdi ve ben oğlumu kabul edecek kreş aramaya başladım. Tam on kreş oğlumu kabul etmedi. Bazıları personelim otizmi bilmiyor, bazıları veliler istemiyor diyerek bizi uzaklaştırdı.
Nihayet on birinci kreş oğlumu kabul etti. Yıl sonunda kreş yönetimine ve velilere yaşadıklarımı anlatarak teşekkür ettim. Benden sonra bir veli söz aldı ve anlatmaya başladı; “Oğlumla geçen hafta lokantaya gittik, karşı masaya otizmli çocuğu olan bir aile oturdu. Çocuk sürekli sallanıyor ve ara ara sesler çıkarıyordu. Yanımızdaki masada oturanlar, elleriyle çocuğu işaret ederek konuşuyorlardı. Oğlum kalktı, yanlarına gitti ve yüksek sesle; O bizim Koray’ımız. Ona bakar ve hakkında konuşursanız rahatsız olur. Ona saygı duymanız gerekir dedi. Ben sınıf öğretmenimize, oğluma merhametli olmayı ve mağdur olanı savunmayı öğrettiği için, size de Koray’ı, bu kreşe getirdiğiniz ve diğer çocukların onu tanımasına, sevmesine fırsat yarattığınız için teşekkür ederim” diye bitirdi sözlerini.
Bu velinin dediği gibi merhametli olmak mağdur olanı savunmaktır. Toplumda her alanda mağdur olan insan sayısının çığ gibi artması merhametli insanların sayısının azaldığının göstergesidir. Doğan Hocayı dinleyip hemen şimdi merhametli çocuklar yetiştirmeliyiz, zira merhamet olmayan gönüllerde vicdan duygusu filizlenmez...
Gelecek sayımızda empati kurma, merhamet ile vicdan duyguları arasındaki bağ konusunda söyleşmeye devam edeceğiz
Kaynakça: Dar Ağacı Sanat (Sanat ve Edebiyat Dergisi); Söz Büyüğün, Doğan Cüceloğlu,
11 KASIM 2022

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.