YAZAN: Yayla BOZTAŞ
Kadın, dönüp parkta oturduğu bankın arkasına tükürdüğü an göz göze geldik. “Olmadı!” dedim, “Olmadı!” Hiç suçlanmadı, gözümün içine bakarak tersledi beni.
“Neymiş olmayan, hem sana ne?”
Durmadım, onunla sürtüşmenin beni hırpalayacağının ayrımındaydım.”
Olmadı!” diye yineleyip yürümeye devam ettim. Arkamdan hâlâ söyleniyordu. Duymak istemediğim için hızlandım.
İçimden geçenleri söyleyemeyişin sıkıntısıyla dönüp baktım. Yanındaki pazar arabasını iterek ters yönde parktan çıkıp yola koyuldu. “İyi ki” dedim. Ya peşimden gelip söylenmeyi sürdürseydi ne yapardım? Korktum mu, yoksa haksız mıydım? Bula bula eleştirecek, taşralı bir kadını mı bulmuştum. Toplumdaki bunca çürümüşlüğü görmezden gelip sözümü ona mı geçirecektim?
Bilerek, para hırsıyla, kendisine çıkar sağlamak, inşaat yeri açmak için ormanları yakanlara, bin yıllık zeytin ağaçlarını kesenlere, kadınları öldürenlere, küçük çocuklara tacizde bulunanlara sesini çıkartamayan sen bir parkta yere tüküren kadını uyararak görevini mi yaptın şimdi? Dişine uygun onu buldun değil mi? Bak yanıldın işte nasıl direndi sana. O kendince haklı buldu kendini. Hakkını aradı, haklı olmadığı halde. Bravo doğrusu…
Devamlı olanları dinleyip üzülen, ülkede ekilemeyen toprakların, yapılamayan üretimin yüzünden günden güne artan fiyatların, azalan alım gücünün fakirleştirdiği insanları, madenlerde ölen yüzlerce işçiyi, hasta olursam hangi hastaneye giderim korkusunu, okullarda ellerini yıkayacak sabun bulamayan çocukların sorununu, eğitim adı altında yapılan yanlış uygulamaları, çöpten yiyecek toplayan yaşlıları, para kazanmak için küçücük bebekleri göz göre göre öldüren çeteleri… Bunları görmezden gelen yetkilileri görmüyor ve öfkeni yere tüküren kadına yöneltiyorsun. Onu yargılıyorsun, asıl kendini yargılamalısın. Ülkesinin gidişindeki bozuklukta senin de suçun olduğunu düşünmek yerine tek bir kadına yöneltiyorsun öfkeni. Asıl sana “Olmadı!” demek lazım…
Öğretmenken, yazarken, anneyken eksik yaptığın bir şeyler olmadı mı sence? Yeterli miydin? Görevlerini tam olarak yerine getirmiş olsan da asıl yapmak istediklerini yapabildin mi? Haksızlığa, yolsuzluğa, hırsızlığa karşı çıkabildin mi? Yapmaya çalıştıkların yeterli oldu mu? Avaz avaz bağırarak, yapanlara tavır koyup engelleyebildin mi? Yoksa herkes gibi sende arkadaşlarınla bir araya geldiğinde konuşarak mı kurtardın vatanı? Sen de mangalda kül bırakmayanlara mı katıldın? Yüzlerce hayvanı öldüren, bunların öldürülmesi için kanun çıkaranlara ulaştı mı karşı duruşun? Her türlü yolsuzluğu, hırsızlığı, haksızlığı yapıp tereyağından kıl çeker gibi aklananlar için neler geçti aklından? Yalnızca konuştun, konuştunuz, konuşuyorsunuz… Olmadı!…
Kadını uyardığın günden beri aklından çıkmıyor bu düşünceler. Her gün haberlerde olanları izleyip aynı isyanla söylenip duruyorsun. Bunca yaşa gelmiş, insan tanımış, öğrenci yetiştirmiş biri olarak hâlâ bu sıkıntıları duyman, huzursuz olman çok üzücü.
Bu düşüncelerin yüzünden ruhun örseliyor bedenini. Değerli şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi “Bilmek Büsbütün Yanmakmış.” Hele bilmek, görmek, üstelik susmak susturulmak ise yanmak değil büsbütün ölmekmiş.
Kadın, dönüp parkta oturduğu bankın arkasına tükürdüğü an göz göze geldik. “Olmadı!” dedim, “Olmadı!” Hiç suçlanmadı, gözümün içine bakarak tersledi beni.
“Neymiş olmayan, hem sana ne?”
Durmadım, onunla sürtüşmenin beni hırpalayacağının ayrımındaydım.”
Olmadı!” diye yineleyip yürümeye devam ettim. Arkamdan hâlâ söyleniyordu. Duymak istemediğim için hızlandım.
İçimden geçenleri söyleyemeyişin sıkıntısıyla dönüp baktım. Yanındaki pazar arabasını iterek ters yönde parktan çıkıp yola koyuldu. “İyi ki” dedim. Ya peşimden gelip söylenmeyi sürdürseydi ne yapardım? Korktum mu, yoksa haksız mıydım? Bula bula eleştirecek, taşralı bir kadını mı bulmuştum. Toplumdaki bunca çürümüşlüğü görmezden gelip sözümü ona mı geçirecektim?
Bilerek, para hırsıyla, kendisine çıkar sağlamak, inşaat yeri açmak için ormanları yakanlara, bin yıllık zeytin ağaçlarını kesenlere, kadınları öldürenlere, küçük çocuklara tacizde bulunanlara sesini çıkartamayan sen bir parkta yere tüküren kadını uyararak görevini mi yaptın şimdi? Dişine uygun onu buldun değil mi? Bak yanıldın işte nasıl direndi sana. O kendince haklı buldu kendini. Hakkını aradı, haklı olmadığı halde. Bravo doğrusu…
Devamlı olanları dinleyip üzülen, ülkede ekilemeyen toprakların, yapılamayan üretimin yüzünden günden güne artan fiyatların, azalan alım gücünün fakirleştirdiği insanları, madenlerde ölen yüzlerce işçiyi, hasta olursam hangi hastaneye giderim korkusunu, okullarda ellerini yıkayacak sabun bulamayan çocukların sorununu, eğitim adı altında yapılan yanlış uygulamaları, çöpten yiyecek toplayan yaşlıları, para kazanmak için küçücük bebekleri göz göre göre öldüren çeteleri… Bunları görmezden gelen yetkilileri görmüyor ve öfkeni yere tüküren kadına yöneltiyorsun. Onu yargılıyorsun, asıl kendini yargılamalısın. Ülkesinin gidişindeki bozuklukta senin de suçun olduğunu düşünmek yerine tek bir kadına yöneltiyorsun öfkeni. Asıl sana “Olmadı!” demek lazım…
Öğretmenken, yazarken, anneyken eksik yaptığın bir şeyler olmadı mı sence? Yeterli miydin? Görevlerini tam olarak yerine getirmiş olsan da asıl yapmak istediklerini yapabildin mi? Haksızlığa, yolsuzluğa, hırsızlığa karşı çıkabildin mi? Yapmaya çalıştıkların yeterli oldu mu? Avaz avaz bağırarak, yapanlara tavır koyup engelleyebildin mi? Yoksa herkes gibi sende arkadaşlarınla bir araya geldiğinde konuşarak mı kurtardın vatanı? Sen de mangalda kül bırakmayanlara mı katıldın? Yüzlerce hayvanı öldüren, bunların öldürülmesi için kanun çıkaranlara ulaştı mı karşı duruşun? Her türlü yolsuzluğu, hırsızlığı, haksızlığı yapıp tereyağından kıl çeker gibi aklananlar için neler geçti aklından? Yalnızca konuştun, konuştunuz, konuşuyorsunuz… Olmadı!…
Kadını uyardığın günden beri aklından çıkmıyor bu düşünceler. Her gün haberlerde olanları izleyip aynı isyanla söylenip duruyorsun. Bunca yaşa gelmiş, insan tanımış, öğrenci yetiştirmiş biri olarak hâlâ bu sıkıntıları duyman, huzursuz olman çok üzücü.
Bu düşüncelerin yüzünden ruhun örseliyor bedenini. Değerli şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi “Bilmek Büsbütün Yanmakmış.” Hele bilmek, görmek, üstelik susmak susturulmak ise yanmak değil büsbütün ölmekmiş.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.