HAZIRLAYAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT
Sıcaklığıyla kasıp kavuran bir yaz ayından hepinize merhaba değerli dergi dostlarımız. Bu ay Sanatın Kadın Seslerinde iyi bir köşe hazırlamaya çalıştık sizlere. Önce başlıklar:
Ünlü edebiyatçı Pınar Kür hayatını kaybetti
Sanatçılardan Ayşe Barım isyanı: Yaşamını yitirmesini istemiyoruz
Rüçhan Çamay hayatını kaybetti
AYDİLGEDEN KADINLARA ANLAMLI destek
15 yaşındaki Türk piyanist Almanya'da birinci oldu
Sanat tarihinin unutulan kadınları geri dönüyor
Ünlü edebiyatçı Pınar Kür hayatını kaybetti
Akademisyen, edebiyatçı, çevirmen Pınar Kür yaşamını yitirdi.
Yekta Kopan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla acı haberi verdi. Edebiyatçı, çevirmen ve akademisyen Pınar Kür'ün hayatını kaybettiğini duyuran Kopan, "Pınar Kür’e veda ettik. Edebiyatımızın büyük kaybı… Başımız sağ olsun. Başta oğlu Emrah Kolukısa olmak üzere bütün aile büyük üzüntü içinde” ifadelerini kullandı. Pınar kürün Annesi İsmet Kür, Türk dili ve edebiyatı öğretmeni, babası Behram Kür ise Fransızca ve matematik öğretmeniydi. Lise eğitimini Robert Koleji'nde tamamladıktan sonra lisans eğitimini Queens College ve Boğaziçi Üniversitesi'nde tamamladı. Ardından Sorbonne Üniversitesi'nde karşılaştırmalı edebiyat alanında doktora yaptı.
İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Okulunda İngilizce okutmanı oldu. 2013 yılı mayıs ayında Ankara Öykü Günleri kapsamında onur ödülüne layık görüldü.
Oyuncu Can Kolukısa ile olan evliliğinden babası gibi oyuncu olan oğlu Emrah Kolukısa dünyaya geldi.
PEN Türkiye Yazarlar Derneği de Pınar Kür'ün ölümü hakkında "Pınar Kür sonsuzluğa göçtü, acımız büyük" başlığı ile yaptığı başsağlığı açıklamasında yazarın edebiyata ve topluma kattığı değeri vurguladı. Açıklamada, "Öykü ve romanlarında kadın kimliğini araştırdı, toplumsal ve bireysel baskıları, özgürlükleri sorguladı. Sesi çıkmayan kadınların, dili oldu," denildi. Usta yazar için İstanbul’da Teşvikiye Camisi’nde cenaze töreni düzenlendi.
Törene Kür’ün yakınları, sevenleri, Türkiye Yazarlar Sendikası üyeleriyle birlikte sanat ve edebiyat dünyasından isimler katıldı. Kür’ün oğlu v Emrah Kolukısa başsağlığı dileklerini kabul etti. Pınar Kür’ün cenazesi Teşvikiye’deki törenin ardından Yeni Ayazağa Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Sanatçılardan Ayşe Barım isyanı: Yaşamını yitirmesini istemiyoruz
Ünlü oyuncu Birce Akalay, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, cezaevinde tutuklu bulunan ve ciddi sağlık sorunları yaşayan ünlü menajer Ayşe Barım için isyan etti.
Ayşe Barım'ın serbest bırakılması için çağrı yapılan paylaşımda şu ifadeler yer aldı: "Ne sesi gidiyor kulaklarımdan ne 20 kilo vermiş, her an ölüm riski taşıyan hastalıklarından yorgun düşmüş yüzüne rağmen duruşma boyunca bize halâ güç vermeye çalışan gözleri. Ayşe Barım “üç beyin anevrizması” ve “acil ameliyat gerektiren 6 farklı kalp rahatsızlığı” ile bir hücrede yargıya masumiyetini ispatlayabilmek için, ailesi ve sevdikleri için tüm gücü ve inancıyla yaşam mücadelesi veriyor. Ani ölüm riski olduğunu çok kez sizlere duyurmaya çalıştık. Yaşam hakkını, itibarını ve onurunu geri istiyor. Ayşe barın sadece menajerim değil, canımızın içidir ve şu noktada yaşam hakkı esastır. Her gün her gece bu korku ile yaşamak başta kendisi ve ailesi olmak üzere biz dostları ve sevenleri için çok ama çok zor. Yüce adaletin bir gün tecelli edeceğine hiç şüphem yok. Masumiyet karinesi ve tutukluluk tedbirinin son çare olması prensibinin göz önünde bulundurulması gerekir. Bu süre zarfında canımın, dostumun yaşamını yitirmesini istemiyorum...”
Barım için, ünlü oyuncu Serenay Sarıkaya'dan da bir mesaj geldi.
Instagram hesabından bir hikâye paylaşan Sarıkaya, "Noktasından virgülüne her şeyi çok güzel izah etmiş bir yazı. Hiçbir suçu olmadığı aşikâr olan, sadece işini yaptığı için ve bir kadın olarak bunca yıl tek başına bu kadar kuvvetli ve başarılı olabildiği için bunları yaşamak zorunda bırakılması, böylesine ağır bir bedel ödettirilmeye çalışılması, gerçekten akla ve vicdana sığmayan bir zulüm. Ayşe Barım hiçbir suçu olmadığı için ve daha kötü bir şey olmadan sağlığına bir an önce kavuşabilmesi için serbest bırakılmalıdır. Yaşam hakkı geri verilmelidir" notunu düştü.
Rüçhan Çamay hayatını kaybetti
Türk müziği ve sinemasının önemli isimlerinden Rüçhan Çamay, 94 yaşında hayata veda etti.
Ünlü sanatçının kızı Melike Demirağ, acı haberi sosyal medya hesabından, "Annem annem, hayat arkadaşım, yoldaşım. Sensiz zor gelecek" sözleriyle duyurdu. Rüçhan Çamay, 30 Mayıs 1931 tarihinde İstanbul’da doğdu. Annesi Mebrure Hanım ve babası Asım Bey’in evliliği, Rüçhan Çamay henüz bir yaşındayken sona erdi. Çocukluğunu İstanbul’da geçirdikten sonra, annesi Türkiye’nin ilk kadın spikerlerinden biri olarak görev yaptığı Ankara Radyosu’nda çalıştığı için Ankara’da büyüdü.
Müzik yeteneği, müzik öğretmeni Celal İnce tarafından fark edilen Çamay, Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarının Piyano ve Şan Bölümlerinde eğitim aldı. 12 yaşında konservatuvar öğrencisiyken Ankara Radyosu Çocuk Kulübü’ndeki Nedim Otyam yönetimindeki koroda yer aldı. Öğrencilik yıllarında caz müziğe ilgi duyan sanatçı, Ankara Radyosu’nda caz şarkıları seslendirdi. Rüçhan Çamay, 'Aşk ve Kin', 'Zorla Evlendik', 'Yuvamı Yıkamazsın' ve 'İstanbul Geceleri' adlı sinema filmlerinde oyunculuk yaptı.
AYDİLGEDEN KADINLARA ANLAMLI destek
Şarkıcı Aydilge, 12 Ekim 2024'te sosyal medya hesabı üzerinden hakkında hakaret içerikli paylaşımlar yaptığı gerekçesiyle Zeynep T. hakkında suç duyurusunda bulundu. Avukatların sunduğu dilekçede, Zeynep T.'nin; "Seni dinleyen 3 kişi falan var. Bot bastığını anlamadık sanma. O kadar duyarlı olduğunuz, kafa yorduğunuz falan da yok" dediği yer aldı.
Şikâyet üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 'hakaret' suçundan soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında ifadesi alınan Zeynep T.'nin; "Söz konusu paylaşımı müştekiye atmadım, onu etiketlemedim veya bir paylaşımına cevap vermedim. Söz konusu paylaşımı bambaşka konuya hitaben, kimseyi hedef almadan kendi kendime yazdım" dediği kaydedildi. Dosya uzlaştırma bürosuna gönderilirken, taraflar arasında yapılan görüşmeler sonucunda uzlaşma sağlandı. Taraflar şüpheli Zeynep T.'nin 'Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği'ne 25 bin lira bağış yapması şartıyla anlaşmaya vardı. Savcılık, uzlaşma nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.
15 yaşındaki Türk piyanist Almanya'da birinci oldu
Bursa doğumlu 15 yaşındaki genç piyanist Arya Su Gülenç, Almanya'nın en prestijli müzik yarışmalarından biri olan 62. Jugend Musiziert'in Federal Finali'nde büyük bir başarıya imza attı. 5-11 Haziran tarihleri arasında Wuppertal kentinde düzenlenen yarışmada, Piyanolu Üçlü – V. Grup kategorisinde yarışan Arya Su, kemancı Malika Schulze ve viyolonselci Levi Enns ile birlikte oluşturduğu üçlüyle birincilik ödülüne layık görüldü.
Piyano eğitimine Bursa'daki özel bir müzik merkezinde başlayan Arya Su Gülenç, kariyerini uluslararası başarılarla taçlandırmaya devam ediyor. 2023 yılında Almanya'da düzenlenen Fulda Uluslararası Pianale Yarışması'nda da birincilik kazanan genç yetenek, aynı yıl Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası ile sahne aldı. Arya Su, eğitimini Azerbaycan Devlet Sanatçısı ve 'hocaların hocası' unvanıyla tanınan Yıldız Aslanova ile sürdürdü. 2024 yılında ise Almanya'daki Hochschule für Musik, Theater und Medien Hannover (HMTMH) bünyesinde, üstün yetenekli genç sanatçıların kabul edildiği Institut zur Früh-Förderung Hochbegabter (IFF) programına kabul edilerek dikkatleri üzerine çekti.
Son başarısının ardından Arya Su ve arkadaşları, birçok festival ve konser organizasyonundan davet aldı. Trio, 21 Haziran'da Alman NDR TV için özel bir konser kaydı gerçekleştirdi. Ayrıca grup, 5 Temmuz'da Georg-August-Universität Göttingen'de düzenlenen bilim konferansında sahne aldı.
Sanat tarihinin unutulan kadınları geri dönüyor
Sanat tarihinde kadınların yüzyıllar boyunca erkek sanatçıların gölgesinde kaldığı artık herkesin bildiği bir gerçek. Ancak bu durum yalnızca kadın sanatçıları değil, sanat dünyasının her alanında rol oynayan kadınları da etkiliyor. Özellikle son yıllarda dünya genelindeki müzeler, bu adaletsizliği tersine çevirmek için etkin biçimde çalışıyor ve sanat tarihinde arka planda kalmış kadınların hikâyelerini yeniden gün yüzüne çıkarıyor. Bu bağlamda Amsterdam’daki Van Gogh Müzesi, Vincent van Gogh’un yaşamında çok önemli bir yere sahip olan ancak uzun yıllar göz ardı edilen bir kadını öne çıkarıyor: Jo van Gogh-Bonger. Jo, Van Gogh’un kardeşi Theo’nun eşiydi ve bugün Van Gogh’u dünyanın en büyük sanatçılarından biri olarak tanımamızın ardında onun yıllar süren mücadelesi yatıyor. Van Gogh’un sanatı, o dönemde birçok kişi tarafından anlaşılmamış ve takdir edilmemişti. Ancak Jo, sanatçının eserlerini ticari birer ürün olarak değil kültürel bir miras olarak değerlendirdi ve bunun etrafında stratejik bir yapı kurdu.
İki kardeşin erken yaşta yaşamını yitirmesinin ardından Jo, Van Gogh’un sanatsal mirasını sahiplendi ve tüm yaşamını bu mirası dünyaya tanıtmaya adadı. Van Gogh’un ünlü mektuplarını yayımladı, Hollanda ve dünyanın farklı yerlerinde sergiler düzenledi, özel koleksiyonerlere ve etkili galericilere stratejik satışlar yaparak sanatçının bugünkü ününün temellerini attı. Müzedeki sergide Jo’nun, ünlü Amsterdamlı ressam Isaac Israels tarafından yapılmış portreleri yer alırken kaleme aldığı yüzden fazla mektup da ziyaretçilerle buluşuyor. Bu belgeler, Jo’nun Van Gogh ailesindeki kritik rolünü ve dönemin sanat dünyasındaki konumunu anlamamıza yardımcı oluyor. Benzer bir çaba Zürih’te de yürütülüyor. Kunsthaus Zürich’te açılan Suzanne Duchamp retrospektifi, Marcel Duchamp başta olmak üzere üç erkek kardeşine kıyasla sanat tarihinde geri planda kalmış bu önemli sanatçıyı yeniden keşfetmeye odaklanıyor. Suzanne Duchamp, “Paris Dada” hareketinin önemli bir figürüydü ve modernizmin gelişiminde kritik bir rol oynamıştı. Ancak sanat dünyasının erkek egemen yapısı nedeniyle genellikle bağımsız bir sanatçı olarak kabul görmemiş ve yaşamı boyunca ünlü erkek kardeşlerinin ve sanatçı eşi Jean Crotti’nin gölgesinde yaşamak zorunda kalmıştı. Suzanne Duchamp’ın yaşamöyküsü, kadın sanatçıların tarihten nasıl silindiğinin çarpıcı bir örneğidir. Sanatçının yaşamına ilişkin bilgilerimiz oldukça sınırlıdır çünkü Avrupa ve Amerika’da dağınık halde bulunan bazı mektuplar dışında kişisel günlük veya not bırakmamıştır. Bu belge eksikliği, kadınların sanat kanonundan dışlanmalarına ek olarak, Duchamp’ın yeterince tanınmamasının da temel nedenlerinden biri olmuştur. New Yorklu galerici Francis M. Naumann gibi isimler, Suzanne’ın sanat tarihindeki hak ettiği yeri alabilmesi için uzun yıllar mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu iki sergi gösteriyor ki sanat tarihini yeniden yazmak ve daha kapsayıcı hâle getirmek artık müzelerin öncelikli hedefleri arasında yer alıyor. Kadınların hem sanatçı hem de sanat hamisi ve koleksiyoner olarak üstlendikleri roller giderek daha görünür hale geliyor. Bu değişim, yalnızca geçmişin adaletsizliklerini telafi etmek değil gelecekteki kuşaklar için daha eşitlikçi bir sanat dünyası inşa etmek açısından da son derece önemli.
Gelecek sayımızda sanata ve kadına dair ne varsa yine sizlerle buluşturabilmeyi umut ediyoruz.
20.07.2025
Sıcaklığıyla kasıp kavuran bir yaz ayından hepinize merhaba değerli dergi dostlarımız. Bu ay Sanatın Kadın Seslerinde iyi bir köşe hazırlamaya çalıştık sizlere. Önce başlıklar:
Ünlü edebiyatçı Pınar Kür hayatını kaybetti
Sanatçılardan Ayşe Barım isyanı: Yaşamını yitirmesini istemiyoruz
Rüçhan Çamay hayatını kaybetti
AYDİLGEDEN KADINLARA ANLAMLI destek
15 yaşındaki Türk piyanist Almanya'da birinci oldu
Sanat tarihinin unutulan kadınları geri dönüyor
Ünlü edebiyatçı Pınar Kür hayatını kaybetti
Akademisyen, edebiyatçı, çevirmen Pınar Kür yaşamını yitirdi.
Yekta Kopan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla acı haberi verdi. Edebiyatçı, çevirmen ve akademisyen Pınar Kür'ün hayatını kaybettiğini duyuran Kopan, "Pınar Kür’e veda ettik. Edebiyatımızın büyük kaybı… Başımız sağ olsun. Başta oğlu Emrah Kolukısa olmak üzere bütün aile büyük üzüntü içinde” ifadelerini kullandı. Pınar kürün Annesi İsmet Kür, Türk dili ve edebiyatı öğretmeni, babası Behram Kür ise Fransızca ve matematik öğretmeniydi. Lise eğitimini Robert Koleji'nde tamamladıktan sonra lisans eğitimini Queens College ve Boğaziçi Üniversitesi'nde tamamladı. Ardından Sorbonne Üniversitesi'nde karşılaştırmalı edebiyat alanında doktora yaptı.
İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Okulunda İngilizce okutmanı oldu. 2013 yılı mayıs ayında Ankara Öykü Günleri kapsamında onur ödülüne layık görüldü.
Oyuncu Can Kolukısa ile olan evliliğinden babası gibi oyuncu olan oğlu Emrah Kolukısa dünyaya geldi.
PEN Türkiye Yazarlar Derneği de Pınar Kür'ün ölümü hakkında "Pınar Kür sonsuzluğa göçtü, acımız büyük" başlığı ile yaptığı başsağlığı açıklamasında yazarın edebiyata ve topluma kattığı değeri vurguladı. Açıklamada, "Öykü ve romanlarında kadın kimliğini araştırdı, toplumsal ve bireysel baskıları, özgürlükleri sorguladı. Sesi çıkmayan kadınların, dili oldu," denildi. Usta yazar için İstanbul’da Teşvikiye Camisi’nde cenaze töreni düzenlendi.
Törene Kür’ün yakınları, sevenleri, Türkiye Yazarlar Sendikası üyeleriyle birlikte sanat ve edebiyat dünyasından isimler katıldı. Kür’ün oğlu v Emrah Kolukısa başsağlığı dileklerini kabul etti. Pınar Kür’ün cenazesi Teşvikiye’deki törenin ardından Yeni Ayazağa Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Sanatçılardan Ayşe Barım isyanı: Yaşamını yitirmesini istemiyoruz
Ünlü oyuncu Birce Akalay, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, cezaevinde tutuklu bulunan ve ciddi sağlık sorunları yaşayan ünlü menajer Ayşe Barım için isyan etti.
Ayşe Barım'ın serbest bırakılması için çağrı yapılan paylaşımda şu ifadeler yer aldı: "Ne sesi gidiyor kulaklarımdan ne 20 kilo vermiş, her an ölüm riski taşıyan hastalıklarından yorgun düşmüş yüzüne rağmen duruşma boyunca bize halâ güç vermeye çalışan gözleri. Ayşe Barım “üç beyin anevrizması” ve “acil ameliyat gerektiren 6 farklı kalp rahatsızlığı” ile bir hücrede yargıya masumiyetini ispatlayabilmek için, ailesi ve sevdikleri için tüm gücü ve inancıyla yaşam mücadelesi veriyor. Ani ölüm riski olduğunu çok kez sizlere duyurmaya çalıştık. Yaşam hakkını, itibarını ve onurunu geri istiyor. Ayşe barın sadece menajerim değil, canımızın içidir ve şu noktada yaşam hakkı esastır. Her gün her gece bu korku ile yaşamak başta kendisi ve ailesi olmak üzere biz dostları ve sevenleri için çok ama çok zor. Yüce adaletin bir gün tecelli edeceğine hiç şüphem yok. Masumiyet karinesi ve tutukluluk tedbirinin son çare olması prensibinin göz önünde bulundurulması gerekir. Bu süre zarfında canımın, dostumun yaşamını yitirmesini istemiyorum...”
Barım için, ünlü oyuncu Serenay Sarıkaya'dan da bir mesaj geldi.
Instagram hesabından bir hikâye paylaşan Sarıkaya, "Noktasından virgülüne her şeyi çok güzel izah etmiş bir yazı. Hiçbir suçu olmadığı aşikâr olan, sadece işini yaptığı için ve bir kadın olarak bunca yıl tek başına bu kadar kuvvetli ve başarılı olabildiği için bunları yaşamak zorunda bırakılması, böylesine ağır bir bedel ödettirilmeye çalışılması, gerçekten akla ve vicdana sığmayan bir zulüm. Ayşe Barım hiçbir suçu olmadığı için ve daha kötü bir şey olmadan sağlığına bir an önce kavuşabilmesi için serbest bırakılmalıdır. Yaşam hakkı geri verilmelidir" notunu düştü.
Rüçhan Çamay hayatını kaybetti
Türk müziği ve sinemasının önemli isimlerinden Rüçhan Çamay, 94 yaşında hayata veda etti.
Ünlü sanatçının kızı Melike Demirağ, acı haberi sosyal medya hesabından, "Annem annem, hayat arkadaşım, yoldaşım. Sensiz zor gelecek" sözleriyle duyurdu. Rüçhan Çamay, 30 Mayıs 1931 tarihinde İstanbul’da doğdu. Annesi Mebrure Hanım ve babası Asım Bey’in evliliği, Rüçhan Çamay henüz bir yaşındayken sona erdi. Çocukluğunu İstanbul’da geçirdikten sonra, annesi Türkiye’nin ilk kadın spikerlerinden biri olarak görev yaptığı Ankara Radyosu’nda çalıştığı için Ankara’da büyüdü.
Müzik yeteneği, müzik öğretmeni Celal İnce tarafından fark edilen Çamay, Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarının Piyano ve Şan Bölümlerinde eğitim aldı. 12 yaşında konservatuvar öğrencisiyken Ankara Radyosu Çocuk Kulübü’ndeki Nedim Otyam yönetimindeki koroda yer aldı. Öğrencilik yıllarında caz müziğe ilgi duyan sanatçı, Ankara Radyosu’nda caz şarkıları seslendirdi. Rüçhan Çamay, 'Aşk ve Kin', 'Zorla Evlendik', 'Yuvamı Yıkamazsın' ve 'İstanbul Geceleri' adlı sinema filmlerinde oyunculuk yaptı.
AYDİLGEDEN KADINLARA ANLAMLI destek
Şarkıcı Aydilge, 12 Ekim 2024'te sosyal medya hesabı üzerinden hakkında hakaret içerikli paylaşımlar yaptığı gerekçesiyle Zeynep T. hakkında suç duyurusunda bulundu. Avukatların sunduğu dilekçede, Zeynep T.'nin; "Seni dinleyen 3 kişi falan var. Bot bastığını anlamadık sanma. O kadar duyarlı olduğunuz, kafa yorduğunuz falan da yok" dediği yer aldı.
Şikâyet üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 'hakaret' suçundan soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında ifadesi alınan Zeynep T.'nin; "Söz konusu paylaşımı müştekiye atmadım, onu etiketlemedim veya bir paylaşımına cevap vermedim. Söz konusu paylaşımı bambaşka konuya hitaben, kimseyi hedef almadan kendi kendime yazdım" dediği kaydedildi. Dosya uzlaştırma bürosuna gönderilirken, taraflar arasında yapılan görüşmeler sonucunda uzlaşma sağlandı. Taraflar şüpheli Zeynep T.'nin 'Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği'ne 25 bin lira bağış yapması şartıyla anlaşmaya vardı. Savcılık, uzlaşma nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.
15 yaşındaki Türk piyanist Almanya'da birinci oldu
Bursa doğumlu 15 yaşındaki genç piyanist Arya Su Gülenç, Almanya'nın en prestijli müzik yarışmalarından biri olan 62. Jugend Musiziert'in Federal Finali'nde büyük bir başarıya imza attı. 5-11 Haziran tarihleri arasında Wuppertal kentinde düzenlenen yarışmada, Piyanolu Üçlü – V. Grup kategorisinde yarışan Arya Su, kemancı Malika Schulze ve viyolonselci Levi Enns ile birlikte oluşturduğu üçlüyle birincilik ödülüne layık görüldü.
Piyano eğitimine Bursa'daki özel bir müzik merkezinde başlayan Arya Su Gülenç, kariyerini uluslararası başarılarla taçlandırmaya devam ediyor. 2023 yılında Almanya'da düzenlenen Fulda Uluslararası Pianale Yarışması'nda da birincilik kazanan genç yetenek, aynı yıl Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası ile sahne aldı. Arya Su, eğitimini Azerbaycan Devlet Sanatçısı ve 'hocaların hocası' unvanıyla tanınan Yıldız Aslanova ile sürdürdü. 2024 yılında ise Almanya'daki Hochschule für Musik, Theater und Medien Hannover (HMTMH) bünyesinde, üstün yetenekli genç sanatçıların kabul edildiği Institut zur Früh-Förderung Hochbegabter (IFF) programına kabul edilerek dikkatleri üzerine çekti.
Son başarısının ardından Arya Su ve arkadaşları, birçok festival ve konser organizasyonundan davet aldı. Trio, 21 Haziran'da Alman NDR TV için özel bir konser kaydı gerçekleştirdi. Ayrıca grup, 5 Temmuz'da Georg-August-Universität Göttingen'de düzenlenen bilim konferansında sahne aldı.
Sanat tarihinin unutulan kadınları geri dönüyor
Sanat tarihinde kadınların yüzyıllar boyunca erkek sanatçıların gölgesinde kaldığı artık herkesin bildiği bir gerçek. Ancak bu durum yalnızca kadın sanatçıları değil, sanat dünyasının her alanında rol oynayan kadınları da etkiliyor. Özellikle son yıllarda dünya genelindeki müzeler, bu adaletsizliği tersine çevirmek için etkin biçimde çalışıyor ve sanat tarihinde arka planda kalmış kadınların hikâyelerini yeniden gün yüzüne çıkarıyor. Bu bağlamda Amsterdam’daki Van Gogh Müzesi, Vincent van Gogh’un yaşamında çok önemli bir yere sahip olan ancak uzun yıllar göz ardı edilen bir kadını öne çıkarıyor: Jo van Gogh-Bonger. Jo, Van Gogh’un kardeşi Theo’nun eşiydi ve bugün Van Gogh’u dünyanın en büyük sanatçılarından biri olarak tanımamızın ardında onun yıllar süren mücadelesi yatıyor. Van Gogh’un sanatı, o dönemde birçok kişi tarafından anlaşılmamış ve takdir edilmemişti. Ancak Jo, sanatçının eserlerini ticari birer ürün olarak değil kültürel bir miras olarak değerlendirdi ve bunun etrafında stratejik bir yapı kurdu.
İki kardeşin erken yaşta yaşamını yitirmesinin ardından Jo, Van Gogh’un sanatsal mirasını sahiplendi ve tüm yaşamını bu mirası dünyaya tanıtmaya adadı. Van Gogh’un ünlü mektuplarını yayımladı, Hollanda ve dünyanın farklı yerlerinde sergiler düzenledi, özel koleksiyonerlere ve etkili galericilere stratejik satışlar yaparak sanatçının bugünkü ününün temellerini attı. Müzedeki sergide Jo’nun, ünlü Amsterdamlı ressam Isaac Israels tarafından yapılmış portreleri yer alırken kaleme aldığı yüzden fazla mektup da ziyaretçilerle buluşuyor. Bu belgeler, Jo’nun Van Gogh ailesindeki kritik rolünü ve dönemin sanat dünyasındaki konumunu anlamamıza yardımcı oluyor. Benzer bir çaba Zürih’te de yürütülüyor. Kunsthaus Zürich’te açılan Suzanne Duchamp retrospektifi, Marcel Duchamp başta olmak üzere üç erkek kardeşine kıyasla sanat tarihinde geri planda kalmış bu önemli sanatçıyı yeniden keşfetmeye odaklanıyor. Suzanne Duchamp, “Paris Dada” hareketinin önemli bir figürüydü ve modernizmin gelişiminde kritik bir rol oynamıştı. Ancak sanat dünyasının erkek egemen yapısı nedeniyle genellikle bağımsız bir sanatçı olarak kabul görmemiş ve yaşamı boyunca ünlü erkek kardeşlerinin ve sanatçı eşi Jean Crotti’nin gölgesinde yaşamak zorunda kalmıştı. Suzanne Duchamp’ın yaşamöyküsü, kadın sanatçıların tarihten nasıl silindiğinin çarpıcı bir örneğidir. Sanatçının yaşamına ilişkin bilgilerimiz oldukça sınırlıdır çünkü Avrupa ve Amerika’da dağınık halde bulunan bazı mektuplar dışında kişisel günlük veya not bırakmamıştır. Bu belge eksikliği, kadınların sanat kanonundan dışlanmalarına ek olarak, Duchamp’ın yeterince tanınmamasının da temel nedenlerinden biri olmuştur. New Yorklu galerici Francis M. Naumann gibi isimler, Suzanne’ın sanat tarihindeki hak ettiği yeri alabilmesi için uzun yıllar mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu iki sergi gösteriyor ki sanat tarihini yeniden yazmak ve daha kapsayıcı hâle getirmek artık müzelerin öncelikli hedefleri arasında yer alıyor. Kadınların hem sanatçı hem de sanat hamisi ve koleksiyoner olarak üstlendikleri roller giderek daha görünür hale geliyor. Bu değişim, yalnızca geçmişin adaletsizliklerini telafi etmek değil gelecekteki kuşaklar için daha eşitlikçi bir sanat dünyası inşa etmek açısından da son derece önemli.
Gelecek sayımızda sanata ve kadına dair ne varsa yine sizlerle buluşturabilmeyi umut ediyoruz.
20.07.2025
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.