selvetbayraktarr@hotmail.com
Uzun, gür, kahverengi saçları, mavi kazağıyla, elleri klavyenin üzerinde çalışıyor.
Siyah bir masa örtüsüyle kaplanmış bir masa, üzerinde çeşitli tabaklar ve yiyecekler bulunuyor. Tabaklarda et parçaları, sebzeler ve bazı meyveler var. Yiyecekler oldukça düzensiz bir şekilde yerleştirilmiş ve bazıları masanın üzerine dağılmış. Masanın üzerinde birkaç yeşil bitki dalı da bulunuyor. Görselin genel havası biraz sıra dışı ve sanatsal bir düzenlemeyi andırıyor.

Merhabalar değerli okuyucu ve dinleyicilerimiz. Bu sayımızda sanatın kadın seslerine yer vermeye devam ediyoruz. Yaz mevsiminin yoğun sıcakları kısmen bir durgunluk getirmiş gibi görünüyor sanat ve kadın çalışmalarına. Yine de haberlerimiz var tabii ki, önce başlıklar.



İzmir’in kadın müzisyenleri klasik Türk müziğini günümüze uyarladı



Şevval Başalan’dan ‘Ziyafet’ sergisi: ‘Özgürlüğüne şahlan



İzmir’in Kadın Müzisyenleri Klasik Türk Müziğini Günümüze Uyarladı



İzmir’de bir araya gelen ve müziğe gönül veren kadınlar, Ervah-ı Zenan; yani “kadınların ruhu” adını vererek müzik grubu kurdu. 1,5 yıldır çalışmalarını sürdüren kadınlar, klasikTürk müziğini yeni nesille buluşturdu. Bu şekilde gençlerin ilgisini çeken kadınlar, çalışmalarıyla herkese örnek oldu. Çoğunluğu konservatuvar mezunu kadınlar; keman, ud, kanun, ney, tanbur gibi müzik aletlerini ustaca çalarak dinleyenleri adeta mest ediyor.



Türkiye’nin sayılı, İzmir’in ise tek kadın müzik grubu, gelen talepleri de geri çevirmeyerek konserler düzenlemeye başladı. Günümüze uyarlanan konserler, özelikle de gençlerin ilgisini çekti. Grup üyesi Emine Başateş, gruptaki kadınların çoğunluğunun konservatuvar mezunu olduğunu söyledi. Başateş, iki kez konser düzenlediklerini ifade ederek, “Son konserimiz gayet güzeldi ve çok ses getirdi. Farklı konseptlerle yürüdüğümüz için Türk müziği diyemeyiz. Yaptığımız aslında klasik Türk müziği; ama Türk müziği adı altında farklı formlar, farklı konseptler. Onlara yer vermeye çalışıyoruz. Ervah-ı Zenan kadınların ruhu demek. Kadının elinin değdiği, ruhunun değdiği her şeyin güzelleştiğini düşünerek yola çıktık. Ayrı bir naiflik, ayrı bir incelik kattı” dedi. Grubun en genç üyesi ise Selin Çayhan. Kanun çalan Çayhan, küçük yaşlardan itibaren müzikle uğraştığını söyledi. Klasik Türk müziğinin zamanla kendisinin ilgisini çektiğini ifade eden Selin Çayhan, “Müzisyen bir ailede doğdum, büyüdüm. Babam müzikle uğraşıyor. İşin içine girene kadar aslında, Türk müziğinin; inceliğini, naifliğini bu kadar yakından bilmiyordum. Biraz daha gençlere örnek olmak adına, kanunu biraz daha modern bir çalgı olarak hem eskiye hem de yeniye uyarlamaya çalışıyorum” ifadelerine yer verdi. Daha geniş kitlelere ulaşmak için destek beklediklerini aktaran Selin Çayhan, “Bir konser düzenlemek istediğimizde veya konuk sanatçı davet etmek istediğimizde, konuk sanatçının; yol masrafını, uçak biletini, konaklamasını, yemesini ve içmesini grubumuz kendi çabalarıyla bu maliyetleri karşılıyor. Bu bizim için büyük bir külfet oluşturuyor. Kadın grubu olarak destek görmeye çok ihtiyacımız var. Eğer bir destek görürsek, icra etmeye çalıştığımız müziği daha büyük kitlelere ulaştıracağımızı düşünüyoruz” diye konuştu.



Türk müziğinin çok eskiye dayandığını ve toplumun gittikçe uzaklaştığını ifade eden Safiye Çayhan da, şöyle devam etti:



“Farklı konseptlerde gençlerin daha çok ilgisini çekebilecek şekilde devam edeceğiz. Türk müziğimiz, çok eskiye dayandığı için gençlerin çok ilgisini çeken bir müzik tarzı değil. Gittikçe de uzaklaşan bir toplum. Biz genç bir grup olarak Türk müziğimizi onlara yakınlaştırmak ve bu çağın modernize şekliyle birleştirip onları sunmak hedefindeyiz.”



Şevval Başalandan ‘Ziyafet’ Sergisi: ‘Özgürlüğüne Şahlan



Cumhuriyet gazetesinin haberine göre Sanatçı Şevval Başalan’ın “Ziyafet” ismini verdiği sergi, Piramid Sanat’ta izleyiciyle buluştu. Sergi, 8 Ağustos’a kadar görülebilecek.



“Ziyafet”, 1996 doğumlu sanatçının “engellenmiş, fırsatsızbırakılmış, unutulmuş, hiç duyulmamış veya ‘kadın’ olduğu için sanat tarihine sadece bir istatistik olarak dâhil edilen meslektaşlarına” adadığı bir sergi. Âdem, Havva ve Lilith’inmitolojik hikâyelerini modern bir perspektifle yeniden ele alıyor.



Başalan’ın konuya bakışı ve bunları yapıtlarına yansıtışı bakımından oldukça cesur bir sergi. Havva’ya “itaatkâr”, Lilith’e ise “başkaldıran” bir karakter atfediyor ve eserlerini bunun çevresinde şekillendiriyor. Bu çarpıcı zıtlığı vurgulayarak kadınların yaşadığı çatışmaları ve direnişi simgesel bir dil ile konu ediniyor. Özellikle kadına yönelik erkek şiddetine dikkat çekmek isteyen Başalan, ziyaretçileri sadece eserleri izlemeye değil, aynı zamanda kişisel ve toplumsal cinsiyet rollerini sorgulamaya davet ediyor. Sergi, izleyicilere mitolojik ve tarihi öyküler aracılığıyla günümüzde hâlâ devam eden cinsiyetçilikle yüzleşme olanağı tanıyor.



Sergiyi birlikte gezme imkânı bulduğumuz Başalan, “Ziyafet” adlı bu yıl ürettiği eserinin sergiyi tam anlamıyla anlattığını dile getiriyor. Mitolojide Âdem’in ilk karısı Lilith, özgürlüğünü düşünüp cenneti terk eder. Ancak Âdem yalnız kaldığı için onun kaburgasından Havva yaratılır. “Ziyafet” de “acaba Lilith’i ne sinirlendirmiş olabilir, o anlarda neler yaşanmış olabilir, cennet neden terk edilir?” düşüncesinden yola çıkıyor. Bir yemek masasının Lilith tarafından dağıtılma sahnesini görüyoruz... Başalan’ın araştırmalarına göre erkek şiddetinin en fazla yaşandığı yerlerin başında yemek masası geliyor. Sanatçı, bu eseriyle birlikte kadınlara şunu söylemek istediğini dile getiriyor: “Eğer şiddet gördüğün, canının yandığı bir masa varsa, o masayı dağıtmaktan korkma ve özgürlüğüne şahlan.”



Sanatçının eserleri, ilk bakışta anlık yaşanan yoğun hislerin dışavurumuymuş izlenimi yaratıyor. Hesaplı-kitaplı olmadıkları çok belli. Başalan, üretirken duyduğu heyecanı ve tepkileri hiçbir insana karşı hissetmediğini söyleyerek “Bir resme başlamadan önce ellerim buz gibi olur, kahve hazırlarım, bir aşkla, ilginç bir duyguyla başlarım” diye ekliyor.



Çoğu zaman başladığı eseri bitirmeden kalkmazmış. Onun için adeta doğurmak gibi bir eylem, “Bir bakıyorum 16 saat geçmiş” diyor. Resim bitince kurumasını sabırsızlıkla beklediğini söylüyor, “Tüm enerjimi ve duygumu ona veriyorum” diyerek üretim sürecini anlatıyor. Sergideki eserlerin hepsi birbiriyle bağlantılı, yani bir seri. Bu seriyi ilk başlatan eserin Contemporary İstanbul için ürettiği interaktif çalışma olduğunu belirtiyor. Orada aynadan çıkan kukla el, yılan ve “yasak elma” olduğunu, elmanın izleyici tarafından yenilebildiğini söylüyor.



O işin kendisini çok düşündürdüğünü dile getiren Başalan, “Yolu o açtı, bir de Lilith Masalı isimli bir masal yazdım” diyor.



Yazı yazmak da sanatçının hayatında resim kadar olmasa da bir yer kaplıyor. Bu sergiye eşlik eden yazılar da genç sanatçıya ait, bunları yazabilmenin kendisine iyi geldiğini söylüyor. Eserler genel anlamda kadına karşı erkek şiddetini konu alan eserler olsa da asla umutsuz bir sergi diyemeyiz. Yapıtlarındaki umut verici detayların bilinçli bir tercih olduğunu vurgulayan Başalan, hayatın iki tarafına da bakış attığını belirtiyor.



Şimdilik bizden bu kadar. Ağustos ayındaki yeni sayımızda görüşmek üzere umutla kalın.



17 Temmuz 2024

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.