Yazan ve seslendiren Hasibe Boztepe
Ödül: Görülmeyen-gazete Kentim Şişli Altınokta İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen şiir yarışmasında birinci olmuştur.
Sana, ışığım, dedim bir gün doğumu.
Ellerimi budarken mayhoş bir elmanın tadı,
İçimden geçtin sayısız kereler koşar adım.
Öyle aşina, öylesine cana yakın.
Adıma kuşlar konarcasına, gözlerim oldun.
Saçlarımdan çok sevdim seni,
Güldün, gül derdim,
Güldün, bire bin verdim günebakan çiçeği gibi.
II
Acıyı bal eylediğim geceler şahidim ki,
Kurudum susuz topraklar gibi.
Kurudum yaslara karışarak.
Sisler biriktirdim hoyrat, soğuk ve aykırı.
Dil yordamıyla sustuğum ne varsa kustum kan kırmızı.
Göğüme dedim bir ay doğsa, yıldızlara tutunarak.
Hecelerim yağmur kadar duru ve berrak,
Şiir olup çiçeklendi yüzümdeki çukurda,
Ki ben, aynalara dönmüştüm sırtımı doğuştan.
Yürüdüm denizaşırı ülkeler kadar,
Yürüdüm, yoruldum, yoğruldum.
Yürü demişti çünkü kanatları ruhumun,
Yürü, yolun sonunda ışık var.
III
Bir ekim sabahı soludum yanardağ gibi yoksunluğumu,
Ve sordum kendime, kendisizliğimi sobelerken iç sesim,
Kaç bedene giydirilir bir ömür?
Kaç yudum su bunca yangını söndürür?
Sancıdım çokça böğürerek eşikte,
Ağladım, göz çanağımda çığırtkan bir lav…
Geberiyorum sandım kederden,
Bir güneşe bakamadım, bir de…
Kör ve kırılgan ıslıklarımı yamadım oturup,
Sanki içime doğmuş gibi geleceğin,
Acısavarlar inşa ettim büyük ve görkemli,
Elde var umut, dedim, kim bilir belki…
Geldin, can suyum oldun, bakışlarında bereket…
Geldin, nura boğuldum, başka söze ne hacet?
IV
Kazdıkça, ruhumun dehlizlerinden fışkırdın dal dal…
Çok kereler fısıldadım suya, güneşe,
Baharın yazgısıyla kadınınki aynı diye.
Çoğalttıkça konuşkan ellerimiz toprağı, çiçeği,
Yeni kelimeler türetiriz seher yelinden.
Bunca acı boşuna çekilmedi, diye yazdım sonra ruhumun kapısına, bin yıllık inanmışlıkla,
Ki sen geldin, içime ab-u hayat suyu serperek.
Geldin, kara kışlarımı ilkyazlara bürüyerek.
Senden gayrı hangi gelişe gönül böyle sevinir bilmem ki ben?
Hep gül, hep gel, hep çocuk kal sen.
V
Sana oğul dedim, oğlum dedim,
Gözlerimden sayısız Havva geçti.
Sana yavrum dedim, kuzum dedim,
Göğsümün sol yanına katar katar yusufçuklar tünedi
Nasıl derin, ne kadar ulu sevdim seni!
Elini tuttum, koydum heybeme gülüşünü,
Işığa benzeyen bir şey vardı avuçlarında.
Oysa ben ışık nedir bilmem ki.
Bilmedim rengini sütün, yalnızlığın, bulutların.
Söylediler dinledim; dinlediler söyledim aynalardan ölesiye korktuğumu.
Sana gelene kadar kıyısızdım, çöldüm çıldırasıya.
Bana gelene kadar sen, kadındım ama yarımdım hala.
Ah be çocuk, ah be!..
Ne iyi ettin de, üfledin kabuk bağlayan yaralarıma!
İyi ki geldin, bağdaş kurdun kadınlığımın anne yanına.
Ülkemi cennete çeviren ayaklarına sağlık!
Güldün ya, sevdin ya…
Benim sırtım yere gelmez artık.
VI
Dedim ki, ışıksın sen,
Dokununca bildim bunu.
Dedin ki, annemsin sen,
İçine çekince kokumu.
Göğerdi dallarım tomurcuk tomurcuk…
Sen benim beşinci mevsimim oldun çocuk.
Doğdun bir orman gibi hür,
Yuva yaptın evimizi.
Güldün, yürüdün…
Şahlandırdın içimizde acıyla kişneyen benliğimizi.
Sevdin, sevdirdin katıksız.
Meğer ne güzel şeymiş başkasında görmek kendini.
VII
Senin adın ışık olsun, senin adın umut...
Sen bana evlat ol, ben sana ana yurt.
Güneşe erelim basamak basamak, şiire değelim.
Çocuk kalpli bir uçurtma, uçurtma kalpli bir çocuk gibi,
Benlerden bizler var ederek, aza çoklar ekleyerek masalsı ve anaç,
Kök salalım bir kırkikindi yağmurunun iz düşümünde; hep genç, hep sıcak.
Çünkü adı ışık olanın saçına düşmez hiç ak.
Ki sarılmak… karaladığımız alfabelerden ırak,
Yaşamak gibi insanca, sevmek için yaşamak.
Sen işte böyle gül,
Ben devşireyim kitap ayraçlarından sonsuzluğu ırmak ırmak.
Ve ben…
Gülüşünü her öptüğümde bir daha doğurayım seni.
Ve sen…
Gözyaşını her sildiğimde, yine, yeniden annen yap beni.
Ödül: Görülmeyen-gazete Kentim Şişli Altınokta İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen şiir yarışmasında birinci olmuştur.
Sana, ışığım, dedim bir gün doğumu.
Ellerimi budarken mayhoş bir elmanın tadı,
İçimden geçtin sayısız kereler koşar adım.
Öyle aşina, öylesine cana yakın.
Adıma kuşlar konarcasına, gözlerim oldun.
Saçlarımdan çok sevdim seni,
Güldün, gül derdim,
Güldün, bire bin verdim günebakan çiçeği gibi.
II
Acıyı bal eylediğim geceler şahidim ki,
Kurudum susuz topraklar gibi.
Kurudum yaslara karışarak.
Sisler biriktirdim hoyrat, soğuk ve aykırı.
Dil yordamıyla sustuğum ne varsa kustum kan kırmızı.
Göğüme dedim bir ay doğsa, yıldızlara tutunarak.
Hecelerim yağmur kadar duru ve berrak,
Şiir olup çiçeklendi yüzümdeki çukurda,
Ki ben, aynalara dönmüştüm sırtımı doğuştan.
Yürüdüm denizaşırı ülkeler kadar,
Yürüdüm, yoruldum, yoğruldum.
Yürü demişti çünkü kanatları ruhumun,
Yürü, yolun sonunda ışık var.
III
Bir ekim sabahı soludum yanardağ gibi yoksunluğumu,
Ve sordum kendime, kendisizliğimi sobelerken iç sesim,
Kaç bedene giydirilir bir ömür?
Kaç yudum su bunca yangını söndürür?
Sancıdım çokça böğürerek eşikte,
Ağladım, göz çanağımda çığırtkan bir lav…
Geberiyorum sandım kederden,
Bir güneşe bakamadım, bir de…
Kör ve kırılgan ıslıklarımı yamadım oturup,
Sanki içime doğmuş gibi geleceğin,
Acısavarlar inşa ettim büyük ve görkemli,
Elde var umut, dedim, kim bilir belki…
Geldin, can suyum oldun, bakışlarında bereket…
Geldin, nura boğuldum, başka söze ne hacet?
IV
Kazdıkça, ruhumun dehlizlerinden fışkırdın dal dal…
Çok kereler fısıldadım suya, güneşe,
Baharın yazgısıyla kadınınki aynı diye.
Çoğalttıkça konuşkan ellerimiz toprağı, çiçeği,
Yeni kelimeler türetiriz seher yelinden.
Bunca acı boşuna çekilmedi, diye yazdım sonra ruhumun kapısına, bin yıllık inanmışlıkla,
Ki sen geldin, içime ab-u hayat suyu serperek.
Geldin, kara kışlarımı ilkyazlara bürüyerek.
Senden gayrı hangi gelişe gönül böyle sevinir bilmem ki ben?
Hep gül, hep gel, hep çocuk kal sen.
V
Sana oğul dedim, oğlum dedim,
Gözlerimden sayısız Havva geçti.
Sana yavrum dedim, kuzum dedim,
Göğsümün sol yanına katar katar yusufçuklar tünedi
Nasıl derin, ne kadar ulu sevdim seni!
Elini tuttum, koydum heybeme gülüşünü,
Işığa benzeyen bir şey vardı avuçlarında.
Oysa ben ışık nedir bilmem ki.
Bilmedim rengini sütün, yalnızlığın, bulutların.
Söylediler dinledim; dinlediler söyledim aynalardan ölesiye korktuğumu.
Sana gelene kadar kıyısızdım, çöldüm çıldırasıya.
Bana gelene kadar sen, kadındım ama yarımdım hala.
Ah be çocuk, ah be!..
Ne iyi ettin de, üfledin kabuk bağlayan yaralarıma!
İyi ki geldin, bağdaş kurdun kadınlığımın anne yanına.
Ülkemi cennete çeviren ayaklarına sağlık!
Güldün ya, sevdin ya…
Benim sırtım yere gelmez artık.
VI
Dedim ki, ışıksın sen,
Dokununca bildim bunu.
Dedin ki, annemsin sen,
İçine çekince kokumu.
Göğerdi dallarım tomurcuk tomurcuk…
Sen benim beşinci mevsimim oldun çocuk.
Doğdun bir orman gibi hür,
Yuva yaptın evimizi.
Güldün, yürüdün…
Şahlandırdın içimizde acıyla kişneyen benliğimizi.
Sevdin, sevdirdin katıksız.
Meğer ne güzel şeymiş başkasında görmek kendini.
VII
Senin adın ışık olsun, senin adın umut...
Sen bana evlat ol, ben sana ana yurt.
Güneşe erelim basamak basamak, şiire değelim.
Çocuk kalpli bir uçurtma, uçurtma kalpli bir çocuk gibi,
Benlerden bizler var ederek, aza çoklar ekleyerek masalsı ve anaç,
Kök salalım bir kırkikindi yağmurunun iz düşümünde; hep genç, hep sıcak.
Çünkü adı ışık olanın saçına düşmez hiç ak.
Ki sarılmak… karaladığımız alfabelerden ırak,
Yaşamak gibi insanca, sevmek için yaşamak.
Sen işte böyle gül,
Ben devşireyim kitap ayraçlarından sonsuzluğu ırmak ırmak.
Ve ben…
Gülüşünü her öptüğümde bir daha doğurayım seni.
Ve sen…
Gözyaşını her sildiğimde, yine, yeniden annen yap beni.
Yorumlar
Şiir
Çok güzel yazmış ve o denli güzel, dıygunuzu yansıtarak okumuşsunuz... Yazmaya devam ediniz.