YAZAN: Filiz GÜLMEZ
“Kadınlar omuz omuza sıralandıklarında hiç kimse aralarından geçemez."
Linda Mcfarlane
Hiç sorma hanımım, iyi değilim valla. Altı aydır büyük kızın yanında kalıyorum ya. Gittikçe zorlaşıyor birlikte yaşamak. Ev ev üstünde olmaz derdi anacığım. Şöyle küçük bir ev bulsam da taşınsam diyorum. Bunca yıldan sonra çocukların yanına sığınmak da pek zormuş. Çok kaldım evlerinde çocuklarımın, ama o zamanlar başkaydı. Torunlar büyürken onlara bakmak için giderdim. Kızlar da, gelin de çalışıyor. Çocukları yaban ellere bırakmak olmazdı tabi. Kız da benim gibi erken evlendi. Evde kalır diye korktuğumdan değil, Allah seni inandırsın hanımcığım. Köy yerinde kız kısmı erken evlendirilir ama benim kız damada kaçtı. Ya, kaçtı işte. Gençler birbirini sevmişler diye, benim herifin ağzından girdim, burnundan çıktım. Yine de: "Kızını gönlünce bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya," dedi, dövdü beni. Az dayak yemedim kızın yüzünden. Ne yaparsın, huysuz herifin kahrını çekmek zor. Bunca yıldır nasıl çekmişim, artık dayanacak gücüm kalmadı.
Neler çekmedim ki hanımım, köy yerinde babanın sözünden çıkılmazdı benim çocukluğumda. Anam da üveydi. Onun akrabasıydı benim herif. İyi bildin, çocuk yaşta evlendim ya. On üç-on dört yaşlarındaydım. O mu? Otuzunu geçkindi. Tütün tarlamız vardı. Üvey anam, evleneceğim günü bile tütüne gönderdi beni. Ne resmisi hanımcığım, Hoca kıydı nikâhımızı. Nikâh kıyılırken yorgunluktan gözlerimi açamıyordum. Gece uyuklayıp durdum da herif dövdü daha gerdeğe girmeden “Uyuma, karılığını yap,” diye. Çok korktum, o gece bir karabasan gibi çöktü yüreğime. Her gece yatağa girmeye korkar olmuştum. Hele ilk aylarda herif yanıma yanaştı mı tir tir titrerdim. Ayıptır söylemesi hanımım ya, yirmi beş yıllık evliliğimde o işi yaparken hep acı duydum, hiç mutlu olmadım. Artık giderek tiksinir oldum heriften. Resmi nikâhı daha sonra kıydırdık. “Çocuklar okula yazılırken nikâhınızın olmadığı ortaya çıkarsa başınız ağrır” diye akrabalar ısrar etti.
Nerede, bir tek gerdek gecesi dövse yine iyi, biraz kafası kızsa döverdi boyu devrilesi. Kızları da döverdi tabi." Kızını dövmeyen dizini döver" derdi bilgiç. Hele içti mi, gözü bir şey görmez. Zıkkım içesi! Neyse ikisinin de kocaları iyi çıktı. "Anasının bahtı kızına " derlerdi bizim köyde. Pek korkardım, yazıları bana benzeyecek diye. Dövme huyları yok çok şükür. Yalnız benim oğlan babasından mı gördü nedir, gelini birkaç kez dövmüş. Kızcağız dert yanar zaman zaman. Gelin hastanede hademe. Orada bin kişinin ağzının kokusunu çekiyor, bir de evde koca çilesi. Çok üzülüyorum. İşte hanımım benim dertler anlatmakla bitmez. İşin ucundan tutmalı, zaman geçiyor. Kahve için sağ olasın, ben arka odaya geçiyorum, önce balkonu yıkayayım, sonra camı silerim.
Deminden beri zar mı tutuyorsun be Halil, hep düşeş getiriyorsun. Oynamam bak bir daha seninle. Benim kafamın bozuk olmasıyla ne ilgisi var birader. Şuna doğru dürüst hile yapıyorum desene. Kafam bozuk olmaya bozuk aslında. Bizim hanım altı aydır eve gelmiyor. “Ben onu terk ettim, bir daha da geri dönmeyeceğim, boş yere gelmesin.” diye haber göndermiş oğlanla. Büyük kızın yanında kalıyormuş. Küçük kız istememiş anasını. Ev küçük, biz anca sığıyoruz, demiş. Çocukları büyüdü nasıl olsa. Ama iyi etmiş. Burnu, azıcık sürtülsün anasının. Bak yine zar tutuyorsun Halil, düzgün oyna, bozuşmayalım. Hadi bakalım şimdi sıra bende. Gelsin düşeş. Olmadı ya, yine mi gele! Hadi sen kazandın. Hay… Allah kahretsin, şans olsa, karı bırakıp gitmezdi. Hadi çaylar benden. Hüseyin iki çay getir aslanım, demli olsun.
Onuruma dokunuyor be Halil, düşündükçe kahroluyorum. Şeytan diyor ki, git, saçından sürükle getir. Bu yaştan sonra yemek, bulaşık kim yapacak. Tabi o da var. Soğuk gecelerde yalnız yatılmıyor. Kim girdi aklına bilmem ki. Yirmi beş yıldır bir dediğimi iki etmezdi. Çekinirdi benden. Bir akşam eve geldim, baktım evde yemek yok. İşten geç gelmiş de, bugün de kahvaltı etsek ne olurmuş da. Birden tepem attı. Dedim nereden öğrendin sen bu ağızları. Çoktandır dayak atmadım karıya. Kadını dövmezsen, saçının köküne şeytan yuva yapar, sözü çok doğruymuş valla. Giriştim bizim karıya, yumruğum gözüne gelmiş. Sabah kalktık ki gözü mosmor. Başladı ilenmeye. Nasıl gideceğim ben bu mosmor gözle, diye ağladı. O gün akşam eve döndüğünde surat bir karış, konuşmuyor benimle. Sonra saçını elime dolayıp şöyle bir çevirince bülbül gibi öttü. Televizyonda izlemiş, bir avukat kadın konuşuyormuş. Kocasından dayak yiyen bir kadına” Niye karakola gitmedin, şikâyet etmedin hanımlar kocalarınızdan dayak yemeyin, hakkınızı arayın ,” demiş. Sen şuna bak ya, benim karım değil mi, döverim de severim de. Yapma Halil, sanki sen dövmüyor musun karını? O zaman kılıbıksın oğlum. Ya, benim babam da anamı döverdi. Bir de üstüne kuma getirdi. Yine evden kaçmadı anam. Ölene kadar oturdu babamın yanında. E tabi bilirdi kadının yerinin erkeğinin yanı olduğunu. Ben kuma da getirmedim üstüne. O da doğru, benim gibi adam mı bulacak. Eh acık içkim var, e canım dayak da cennetten çıkmış. Erkekliğime laf söyletmem evvel Allah. Boğa gibiyim. Gençleri cebimden çıkarırım. Bak, dediydin dersin, büyük kızı yakında sokağa koyar. Damat, mecbur mu bakmaya? Azıcık burnu sürtülsün, çıkar gelir. Bilmez miyim ben malımı? Aklı sıra beni yalvartacak. Yok, kızım yok, ben karı kısmının ayağına gitmem. Sen tıpış tıpış geleceksin.
Senden Allah razı olsun hanımım. Sana gelince rahatlıyorum. Derdimi dinliyorsun, bana yardımcı oluyorsun. A, daha ne olsun, seninle tanıştıktan sonra insan olduğumu anladım. Bana değer verdin. Evi terk etmeden önce, beni götürdüğün yerden çok yararlandım. Adını unuttum neydi? Tamam. “Kadınların Haklarını Koruma Derneği”. Genç bir kadın konuştu ya hanımım. Ne güzel dedi: “Kadınlar kocalarının malı değildir. Hanımlar, elişi, örgü gibi şeylerinizi getirin, para kazanın” dediydi. Ne kurduk demişti kadıncağız, diyemedim. Kooperatif miydi? Ne bileyim hanımım, dilim dönmüyor, cahillik işte, sen kusuruma bakma. İşte orada değerlensin, size gelir olsun dediydi. Geceleri geç vakte kadar uykum gelmiyordu. Kafayı yiyecektim nerdeyse. Düşün düşün dur. O günden beri işim bittiğinde oturup örgü örüyorum. Oradaki kadınlardan örnek aldım, lifler, atkılar örüyorum. Bir de bebek takımı siparişi verdiler. Artık geceleri düşünmüyorum, işliyorum. Sağ olasın, kendime güvenim gelecek yakında. Kadının şamdanı altın olsa mumu dikecek erkektir, derler ya ben inanmıyorum o söze. Kadının şamdanı altın olacak da mumunu kendi dikemeyecek ha! Devir değişti hanımım. Artık kadınlar da kendi başlarını kurtarabiliyor, doğru değil mi?
Sana bir şey diyeceğim, beni kınama ne olur. Senden başka derdimi paylaşacağım ve beni anlayan kimse olmadı. Yıllardır kadın mıyım, erkek miyim anlayamamıştım. Çalıştığım yerlerde de, evde de bana kimse değer vermedi. Dedim ya insan olduğumu yeni anladım, senin sayende. Yok kurban olayım: “Ben bir şey yapmadım” deme. Kocam olacak beni ırgat gibi çalıştırdı, hep vurdu kafama, bir tatlı söz söylemedi. Bana dokunduğunda ılık ılık bir şeyler hiç akmamıştı yüreğime. Artık son zamanlar onun içkili nefesi midemi kaldırıyordu. Bir gece zil zurna sarhoş geldi. Ben yatmıştım. Bağırarak yatak odasına girdi. Üstüme çullandı. Pis nefesi midemi ağzıma getirdi. Banyoya zor attım kendimi, çıkardım ayıptır söylemesi. Sonra tabi heriften yedim dayağı, neyse sonra yatakta sızdı kaldı. Sabaha kadar düşündüm. Önceleri nasıl dayanıyordum ben bu adama. Şimdi ne oldu da tahammül edemiyorum?
Öyle manidar bakma yüzüme hanımcığım. Utanıyorum. Bendeki değişiklikler utandırıyor beni. Hani, sizin eve gelirken cadde üzerinde, neydi o, büyük bir bakkal mı? Ne, market mi dedin? Dilim dönmüyor, neyse işte orada kırk, kırk beş yaşlarında bir adam çalışıyor ya. Eh artık, yakışıklı mı ben bilmem hanımım. Benim herifi daha terk etmeden yedi sekiz ay önceydi. Akşam misafir gelecekti. Evde un yok. Dediğin yerden alayım da bir börek açayım dedim. O arada böreğe koymak için kesik almak üzere süt ürünleri satılan tarafa geçtim. Sözünü ettiğim adam gözlerimin içine bakarak ve tatlı tatlı ne istediğimi sordu. Alışveriş boyunca çok iyi davrandı. O anda içimden ılık ılık bir şeyler aktı sanki. Bu yaşıma kadar yaşamadığım, yabancısı olduğum bir duyguyla tanıştım o gün. O günden sonra o büyük bakkala gitmeyi iş edindim kendime. Benimle alay etme hanımım, adamı tanımam, evli midir, bekâr mıdır, neyin nesidir, bilmem ki. Çok yaşa doğru dedin, öncelikle insan sonra da kadın olduğumu hissettirdi bana. Adamı görünce sanki içimde bir keklik kanat çırpıyordu. Bu böyle sürdü gitti. İlahi hanımcığım, güzelliği kaybetmişler de ben mi bulmuşum? Gençken çok alımlıydım. E, o da doğru. Şimdi de yaşlı sayılmam. Yaşım kırktan fazla değildir, ama kocam olasıca vaktinden önce kocattı beni. Vallahi hanımım, çene çalmaktan iş yapamadım bugün. Artık işimin başına döneyim. Anlatacağım fazla bir şey yok, peki madem merak ediyorsun anlatayım:
Sonra benimle konuşmaya başladı. Ben de utana sıkıla cevap veriyordum. Gözlerine bakamıyordum konuşurken. Öyle duygulu bakıyordu ki, içim bir tuhaf oluyordu. Sonra çocukları, geçim derdini konuşur olduk. Gündelik çalıştığımı söyleyince sigortan var mı, diye sordu. Ben sigorta neyin bilmem, dedim. Olur mu hiç, dedi. Sigortalı olursan ileride emekli olursun. Onun da çocukları varmış. Eşini kaybetmiş. Çok iyiydi, çok mutluyduk, dedi. Çok üzüldüm, başın sağ olsun, dedim. Benim herif hiç senin gibi değil, diyemedim. Gittikçe içim ısındı adama. Geceleri yattıktan sonra düşünmeye başladım. Ne iyi adamlar varmış, demek hepsi benim boyu devrilesi gibi değilmiş. Oysa anacığım öğüt verirken "dumansız baca, kahırsız koca olmaz, sen de katlanacaksın kızım." derdi. Yok, katlanmamalıyım, bu herifin kahrını çekmemeliyim. O toplantıdaki kadın da söylediydi. “Siz kocalarınızın malı değilsiniz. Çalışın, kendinizi geçindirin.“ Bu düşünce bana güç verdi. Artık canıma tak etmişti. Ya katil olacağım ya da terk edeceğim, dedim kendime. Sonunda verdim kararımı.
Geçende büyük bakkala gittim. Beni sevinçle karşıladı. Hadi gözün aydın, sana sigortalı iş buldum, bir dershanede temizlik işlerinde çalışacaksın. Asgari ücret alacaksın, dedi. Bilmem mi hanımım tabi sen de benim kadar sevinirsin. Merak etme haftada iki gün çalışmayacakmışım. O günlerin birinde sana gelirim yine. Gerçekten çok iyi bir adammış. Helal süt emmişe benziyor. Yok, be hanımım evlenmek acele etmeye gelmez, önce benim heriften ayrılayım. Evet, mahkemeye gideceğim. Hani dernekte konuşan kadın vardı ya. O mahkemede çalışıyormuş, evet avukatmış. Geçende ördüğüm atkıları götürmüştüm. Biraz dertleştik. “Boşanmak istersen ben yardım ederim sana” dediydi. Hem de para almayacakmış hanımım, ne iyi insanlar varmış hayatta. Benim hödükle yaşayınca ben de hödük olmuşum meğer. Dur bak ne diyeceğim sana. Bana iş haberini verdiği gün peynir almak için uğramıştım işte o büyük bakkala. Peynir paketini bana verirken ellerimiz birbirine değdi. Sanki elektrik çarptı; içim bir tuhaf oldu. Şeytan diyor ki hanımım, çık herifin karşısına bunları bir bir de.
Gülme Allah aşkına. Evlendiğimden bu yana hiç böyle olmamıştım. Ya, âşık olmak böyle mi oluyormuş. Şaştım kaldım.
“Kadınlar omuz omuza sıralandıklarında hiç kimse aralarından geçemez."
Linda Mcfarlane
Hiç sorma hanımım, iyi değilim valla. Altı aydır büyük kızın yanında kalıyorum ya. Gittikçe zorlaşıyor birlikte yaşamak. Ev ev üstünde olmaz derdi anacığım. Şöyle küçük bir ev bulsam da taşınsam diyorum. Bunca yıldan sonra çocukların yanına sığınmak da pek zormuş. Çok kaldım evlerinde çocuklarımın, ama o zamanlar başkaydı. Torunlar büyürken onlara bakmak için giderdim. Kızlar da, gelin de çalışıyor. Çocukları yaban ellere bırakmak olmazdı tabi. Kız da benim gibi erken evlendi. Evde kalır diye korktuğumdan değil, Allah seni inandırsın hanımcığım. Köy yerinde kız kısmı erken evlendirilir ama benim kız damada kaçtı. Ya, kaçtı işte. Gençler birbirini sevmişler diye, benim herifin ağzından girdim, burnundan çıktım. Yine de: "Kızını gönlünce bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya," dedi, dövdü beni. Az dayak yemedim kızın yüzünden. Ne yaparsın, huysuz herifin kahrını çekmek zor. Bunca yıldır nasıl çekmişim, artık dayanacak gücüm kalmadı.
Neler çekmedim ki hanımım, köy yerinde babanın sözünden çıkılmazdı benim çocukluğumda. Anam da üveydi. Onun akrabasıydı benim herif. İyi bildin, çocuk yaşta evlendim ya. On üç-on dört yaşlarındaydım. O mu? Otuzunu geçkindi. Tütün tarlamız vardı. Üvey anam, evleneceğim günü bile tütüne gönderdi beni. Ne resmisi hanımcığım, Hoca kıydı nikâhımızı. Nikâh kıyılırken yorgunluktan gözlerimi açamıyordum. Gece uyuklayıp durdum da herif dövdü daha gerdeğe girmeden “Uyuma, karılığını yap,” diye. Çok korktum, o gece bir karabasan gibi çöktü yüreğime. Her gece yatağa girmeye korkar olmuştum. Hele ilk aylarda herif yanıma yanaştı mı tir tir titrerdim. Ayıptır söylemesi hanımım ya, yirmi beş yıllık evliliğimde o işi yaparken hep acı duydum, hiç mutlu olmadım. Artık giderek tiksinir oldum heriften. Resmi nikâhı daha sonra kıydırdık. “Çocuklar okula yazılırken nikâhınızın olmadığı ortaya çıkarsa başınız ağrır” diye akrabalar ısrar etti.
Nerede, bir tek gerdek gecesi dövse yine iyi, biraz kafası kızsa döverdi boyu devrilesi. Kızları da döverdi tabi." Kızını dövmeyen dizini döver" derdi bilgiç. Hele içti mi, gözü bir şey görmez. Zıkkım içesi! Neyse ikisinin de kocaları iyi çıktı. "Anasının bahtı kızına " derlerdi bizim köyde. Pek korkardım, yazıları bana benzeyecek diye. Dövme huyları yok çok şükür. Yalnız benim oğlan babasından mı gördü nedir, gelini birkaç kez dövmüş. Kızcağız dert yanar zaman zaman. Gelin hastanede hademe. Orada bin kişinin ağzının kokusunu çekiyor, bir de evde koca çilesi. Çok üzülüyorum. İşte hanımım benim dertler anlatmakla bitmez. İşin ucundan tutmalı, zaman geçiyor. Kahve için sağ olasın, ben arka odaya geçiyorum, önce balkonu yıkayayım, sonra camı silerim.
Deminden beri zar mı tutuyorsun be Halil, hep düşeş getiriyorsun. Oynamam bak bir daha seninle. Benim kafamın bozuk olmasıyla ne ilgisi var birader. Şuna doğru dürüst hile yapıyorum desene. Kafam bozuk olmaya bozuk aslında. Bizim hanım altı aydır eve gelmiyor. “Ben onu terk ettim, bir daha da geri dönmeyeceğim, boş yere gelmesin.” diye haber göndermiş oğlanla. Büyük kızın yanında kalıyormuş. Küçük kız istememiş anasını. Ev küçük, biz anca sığıyoruz, demiş. Çocukları büyüdü nasıl olsa. Ama iyi etmiş. Burnu, azıcık sürtülsün anasının. Bak yine zar tutuyorsun Halil, düzgün oyna, bozuşmayalım. Hadi bakalım şimdi sıra bende. Gelsin düşeş. Olmadı ya, yine mi gele! Hadi sen kazandın. Hay… Allah kahretsin, şans olsa, karı bırakıp gitmezdi. Hadi çaylar benden. Hüseyin iki çay getir aslanım, demli olsun.
Onuruma dokunuyor be Halil, düşündükçe kahroluyorum. Şeytan diyor ki, git, saçından sürükle getir. Bu yaştan sonra yemek, bulaşık kim yapacak. Tabi o da var. Soğuk gecelerde yalnız yatılmıyor. Kim girdi aklına bilmem ki. Yirmi beş yıldır bir dediğimi iki etmezdi. Çekinirdi benden. Bir akşam eve geldim, baktım evde yemek yok. İşten geç gelmiş de, bugün de kahvaltı etsek ne olurmuş da. Birden tepem attı. Dedim nereden öğrendin sen bu ağızları. Çoktandır dayak atmadım karıya. Kadını dövmezsen, saçının köküne şeytan yuva yapar, sözü çok doğruymuş valla. Giriştim bizim karıya, yumruğum gözüne gelmiş. Sabah kalktık ki gözü mosmor. Başladı ilenmeye. Nasıl gideceğim ben bu mosmor gözle, diye ağladı. O gün akşam eve döndüğünde surat bir karış, konuşmuyor benimle. Sonra saçını elime dolayıp şöyle bir çevirince bülbül gibi öttü. Televizyonda izlemiş, bir avukat kadın konuşuyormuş. Kocasından dayak yiyen bir kadına” Niye karakola gitmedin, şikâyet etmedin hanımlar kocalarınızdan dayak yemeyin, hakkınızı arayın ,” demiş. Sen şuna bak ya, benim karım değil mi, döverim de severim de. Yapma Halil, sanki sen dövmüyor musun karını? O zaman kılıbıksın oğlum. Ya, benim babam da anamı döverdi. Bir de üstüne kuma getirdi. Yine evden kaçmadı anam. Ölene kadar oturdu babamın yanında. E tabi bilirdi kadının yerinin erkeğinin yanı olduğunu. Ben kuma da getirmedim üstüne. O da doğru, benim gibi adam mı bulacak. Eh acık içkim var, e canım dayak da cennetten çıkmış. Erkekliğime laf söyletmem evvel Allah. Boğa gibiyim. Gençleri cebimden çıkarırım. Bak, dediydin dersin, büyük kızı yakında sokağa koyar. Damat, mecbur mu bakmaya? Azıcık burnu sürtülsün, çıkar gelir. Bilmez miyim ben malımı? Aklı sıra beni yalvartacak. Yok, kızım yok, ben karı kısmının ayağına gitmem. Sen tıpış tıpış geleceksin.
Senden Allah razı olsun hanımım. Sana gelince rahatlıyorum. Derdimi dinliyorsun, bana yardımcı oluyorsun. A, daha ne olsun, seninle tanıştıktan sonra insan olduğumu anladım. Bana değer verdin. Evi terk etmeden önce, beni götürdüğün yerden çok yararlandım. Adını unuttum neydi? Tamam. “Kadınların Haklarını Koruma Derneği”. Genç bir kadın konuştu ya hanımım. Ne güzel dedi: “Kadınlar kocalarının malı değildir. Hanımlar, elişi, örgü gibi şeylerinizi getirin, para kazanın” dediydi. Ne kurduk demişti kadıncağız, diyemedim. Kooperatif miydi? Ne bileyim hanımım, dilim dönmüyor, cahillik işte, sen kusuruma bakma. İşte orada değerlensin, size gelir olsun dediydi. Geceleri geç vakte kadar uykum gelmiyordu. Kafayı yiyecektim nerdeyse. Düşün düşün dur. O günden beri işim bittiğinde oturup örgü örüyorum. Oradaki kadınlardan örnek aldım, lifler, atkılar örüyorum. Bir de bebek takımı siparişi verdiler. Artık geceleri düşünmüyorum, işliyorum. Sağ olasın, kendime güvenim gelecek yakında. Kadının şamdanı altın olsa mumu dikecek erkektir, derler ya ben inanmıyorum o söze. Kadının şamdanı altın olacak da mumunu kendi dikemeyecek ha! Devir değişti hanımım. Artık kadınlar da kendi başlarını kurtarabiliyor, doğru değil mi?
Sana bir şey diyeceğim, beni kınama ne olur. Senden başka derdimi paylaşacağım ve beni anlayan kimse olmadı. Yıllardır kadın mıyım, erkek miyim anlayamamıştım. Çalıştığım yerlerde de, evde de bana kimse değer vermedi. Dedim ya insan olduğumu yeni anladım, senin sayende. Yok kurban olayım: “Ben bir şey yapmadım” deme. Kocam olacak beni ırgat gibi çalıştırdı, hep vurdu kafama, bir tatlı söz söylemedi. Bana dokunduğunda ılık ılık bir şeyler hiç akmamıştı yüreğime. Artık son zamanlar onun içkili nefesi midemi kaldırıyordu. Bir gece zil zurna sarhoş geldi. Ben yatmıştım. Bağırarak yatak odasına girdi. Üstüme çullandı. Pis nefesi midemi ağzıma getirdi. Banyoya zor attım kendimi, çıkardım ayıptır söylemesi. Sonra tabi heriften yedim dayağı, neyse sonra yatakta sızdı kaldı. Sabaha kadar düşündüm. Önceleri nasıl dayanıyordum ben bu adama. Şimdi ne oldu da tahammül edemiyorum?
Öyle manidar bakma yüzüme hanımcığım. Utanıyorum. Bendeki değişiklikler utandırıyor beni. Hani, sizin eve gelirken cadde üzerinde, neydi o, büyük bir bakkal mı? Ne, market mi dedin? Dilim dönmüyor, neyse işte orada kırk, kırk beş yaşlarında bir adam çalışıyor ya. Eh artık, yakışıklı mı ben bilmem hanımım. Benim herifi daha terk etmeden yedi sekiz ay önceydi. Akşam misafir gelecekti. Evde un yok. Dediğin yerden alayım da bir börek açayım dedim. O arada böreğe koymak için kesik almak üzere süt ürünleri satılan tarafa geçtim. Sözünü ettiğim adam gözlerimin içine bakarak ve tatlı tatlı ne istediğimi sordu. Alışveriş boyunca çok iyi davrandı. O anda içimden ılık ılık bir şeyler aktı sanki. Bu yaşıma kadar yaşamadığım, yabancısı olduğum bir duyguyla tanıştım o gün. O günden sonra o büyük bakkala gitmeyi iş edindim kendime. Benimle alay etme hanımım, adamı tanımam, evli midir, bekâr mıdır, neyin nesidir, bilmem ki. Çok yaşa doğru dedin, öncelikle insan sonra da kadın olduğumu hissettirdi bana. Adamı görünce sanki içimde bir keklik kanat çırpıyordu. Bu böyle sürdü gitti. İlahi hanımcığım, güzelliği kaybetmişler de ben mi bulmuşum? Gençken çok alımlıydım. E, o da doğru. Şimdi de yaşlı sayılmam. Yaşım kırktan fazla değildir, ama kocam olasıca vaktinden önce kocattı beni. Vallahi hanımım, çene çalmaktan iş yapamadım bugün. Artık işimin başına döneyim. Anlatacağım fazla bir şey yok, peki madem merak ediyorsun anlatayım:
Sonra benimle konuşmaya başladı. Ben de utana sıkıla cevap veriyordum. Gözlerine bakamıyordum konuşurken. Öyle duygulu bakıyordu ki, içim bir tuhaf oluyordu. Sonra çocukları, geçim derdini konuşur olduk. Gündelik çalıştığımı söyleyince sigortan var mı, diye sordu. Ben sigorta neyin bilmem, dedim. Olur mu hiç, dedi. Sigortalı olursan ileride emekli olursun. Onun da çocukları varmış. Eşini kaybetmiş. Çok iyiydi, çok mutluyduk, dedi. Çok üzüldüm, başın sağ olsun, dedim. Benim herif hiç senin gibi değil, diyemedim. Gittikçe içim ısındı adama. Geceleri yattıktan sonra düşünmeye başladım. Ne iyi adamlar varmış, demek hepsi benim boyu devrilesi gibi değilmiş. Oysa anacığım öğüt verirken "dumansız baca, kahırsız koca olmaz, sen de katlanacaksın kızım." derdi. Yok, katlanmamalıyım, bu herifin kahrını çekmemeliyim. O toplantıdaki kadın da söylediydi. “Siz kocalarınızın malı değilsiniz. Çalışın, kendinizi geçindirin.“ Bu düşünce bana güç verdi. Artık canıma tak etmişti. Ya katil olacağım ya da terk edeceğim, dedim kendime. Sonunda verdim kararımı.
Geçende büyük bakkala gittim. Beni sevinçle karşıladı. Hadi gözün aydın, sana sigortalı iş buldum, bir dershanede temizlik işlerinde çalışacaksın. Asgari ücret alacaksın, dedi. Bilmem mi hanımım tabi sen de benim kadar sevinirsin. Merak etme haftada iki gün çalışmayacakmışım. O günlerin birinde sana gelirim yine. Gerçekten çok iyi bir adammış. Helal süt emmişe benziyor. Yok, be hanımım evlenmek acele etmeye gelmez, önce benim heriften ayrılayım. Evet, mahkemeye gideceğim. Hani dernekte konuşan kadın vardı ya. O mahkemede çalışıyormuş, evet avukatmış. Geçende ördüğüm atkıları götürmüştüm. Biraz dertleştik. “Boşanmak istersen ben yardım ederim sana” dediydi. Hem de para almayacakmış hanımım, ne iyi insanlar varmış hayatta. Benim hödükle yaşayınca ben de hödük olmuşum meğer. Dur bak ne diyeceğim sana. Bana iş haberini verdiği gün peynir almak için uğramıştım işte o büyük bakkala. Peynir paketini bana verirken ellerimiz birbirine değdi. Sanki elektrik çarptı; içim bir tuhaf oldu. Şeytan diyor ki hanımım, çık herifin karşısına bunları bir bir de.
Gülme Allah aşkına. Evlendiğimden bu yana hiç böyle olmamıştım. Ya, âşık olmak böyle mi oluyormuş. Şaştım kaldım.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.