YAZAN: Yayla BOZTAŞ
Tanınmış bir ozanın konserini izliyorum, ardı ardına güzel deyişlerden oluşan, klasikleşmiş türküler okuyor. Alnında ter boncuk boncuk, gözlerini göremiyorum. Gözleri kapalı. Kimseleri görmeye gereksinimi yok ki. Yalnızca kendi yüreği gördüğü. Ruhuyla buluşturuyor onu müzik.
Yakın çekimde ellerini görüyorum. Kucağındaki bağlamayı kavramış perdelerin üzerinde devinen, basıp kalkan, gidip gelen, tellere dokunan eli gözümün önünde. Başlı başına bir canlı. O gövdenin bir organı değil… tek beden kendisi. Başı, kaşı gözü, aklı fikri, sıcaklığı kanı, damarı, ruhu olan bir beden. Üstün bir insan. O bağlamayla yaşayan, sürünen, fışkıran tutku, aşk, şehvet, doyum ne derseniz deyin. Sonra diğer ele bakıyorum, tellere dokunan, onları titreten yakan diğer ele… Ara sıra aletin gövdesine şöyle bir dokunan, ona aşkını akıtan onu okşayan diğer ele. İçimde anlatılmaz bir duygu oluşuyor, gerçekten de çalan ozanı merak etmiyorum. Yüzü, gözü elbisesi burnu umurumda değil. Her şey ellerde şimdi. Ağacı okşayan, onunla sevişen onu aşka hazırlayan o güzel ellerde. Sonra, çok duygulandığım anlarda kendi ellerimi öpüşüm geliyor aklıma.
Öpüyorum bütün elleri.
Pişiren kotaran, toprağı kabartan, hamur yoğuran, inek sağan, su taşıyan, çamaşır yıkayan, dikiş diken, saç ören, dantel dokuyan, keçe yuvarlayan, kürek çeken elleri. Ağaçları yontup bağlama, tambur, ut, keman yapan, tellere dokunurken yüreği titreten elleri. Demirden kıvılcımlar çıkaran, teriyle ateşi söndüren elleri…
Çalmaya ara vererek düşüncelerini anlatıyor. “Bir odun parçasıyla söyleşiyorsun, yüreğindeki tortuları anlıyor; sevgini, coşkunu, hüznünü paylaşıyor, seni kucaklıyor, tek beden, ruh, can oluyorsun. İnsana anlatamadığını bir ağaca ne kadar içten anlatabiliyorsun.” Başka bir güzel türküyü yine gözleri kapalı okuyor, ben gözlerim kapalı dinlerken… Eğer bir müzik parçasını dinlerken gözlerimizi kapatıyorsak o gerçekten amacına ulaşmış bir bestedir. Ağıttır, deyiştir. Duymak için görmek gerekmez ki. Gönül gözü görmeden de duyar…
Ömrü boyunca bir kere olsun bir türkü söylememiş, bir deyişle gözleri yaşarmamış, bir şarkı mırıldanmamış insanlar var mıdır acaba? Yazıklanırım böylelerine. Paslanan yüreklerine acırım. Ama gene de aklım almaz böyle birilerinin olduğuna. Olamaz, her insanın yüreğinden süzülen bir şeyler mutlaka vardır.
Çobanın bir kamışa üfleyerek çıkarttığı o gizemli ses bile başlı başına bir sevdayken… Çok görmüşümdür kaval çalan çobanın çevresine toplanan koyunları. Düşünün; hayvan deyip küçümsediğimiz koyun, kaval sesini duyunca başını kaldırıp dinliyor, sonra çobanın yanına geliyor. Ne güzel değil mi?
Yapılan bir araştırma, müzik dinletilen ineklerin daha çok süt verdiğini kanıtlamıştı. İşte müziğin gücü. Mutluluk, rahatlama, verimlilik. İnek duyarlı bir insanı gibi gözünü yumacak, hüzünlenip ağlayacak değil ya. Onun müziğe verdiği karşılık daha çok süt üretmek. Ne güzel değil mi?
Acaba suç işleyen, agresif, kötücül insanlara müzik dinletilse ne olur?
Beni bu denli duygulandıran, düşündüren; türküler, bozlaklar, şarkılar, noctürnler, konçertolar rekuemler başkalarına etki etmez mi?
Her insanın biyolojik, anatomik, fizyolojik yapısının yanında, içinde onu odundan, taştan, etten, kandan farklı kılan bir şey vardır diye inanırım. İnanmak isterim diye düzelteceğim. Çünkü son günlerde öylesine olaylarla, cümlelerle, davranışlarla karşılaşıyorum ki inançlarım tek tek yıkılıyor. Oysa ben insanları, kuşu taşı, toprağı; denizi, çayırı çimeni, ağacı çiçeği, böceği ve hayvanları sevmek istiyorum. İnsanları sevmek istiyorum. İnsan sözcüğünün güzel edimlerle anılmasını istiyorum.
Küçücük kızların yaşlı erkeklerle evlendirilmesi, sokak hayvanlarının tüfeklerle vurulması, insanlar tarafından zehirlenmesi, hakkını aramanın neredeyse suç sayılması…Yolsuzluğun, hırsızlığın sıradan hale gelmesi, insanların birbirilerine böylesine düşmanlığı eziyor beni, hiçleşiyorum acizliğimle…Utanıyorum insanlığımla.
Güzel düşüncelerim, öptüğüm eller, kucakladığım türküler, tempo tuttuğum danslar terk etmeyin beni. Kin ve nefret yok ediyor insanlığımı… İnsan gibi insanlar sizi seviyorum…Ne olur sevdirin kendinizi.
Tanınmış bir ozanın konserini izliyorum, ardı ardına güzel deyişlerden oluşan, klasikleşmiş türküler okuyor. Alnında ter boncuk boncuk, gözlerini göremiyorum. Gözleri kapalı. Kimseleri görmeye gereksinimi yok ki. Yalnızca kendi yüreği gördüğü. Ruhuyla buluşturuyor onu müzik.
Yakın çekimde ellerini görüyorum. Kucağındaki bağlamayı kavramış perdelerin üzerinde devinen, basıp kalkan, gidip gelen, tellere dokunan eli gözümün önünde. Başlı başına bir canlı. O gövdenin bir organı değil… tek beden kendisi. Başı, kaşı gözü, aklı fikri, sıcaklığı kanı, damarı, ruhu olan bir beden. Üstün bir insan. O bağlamayla yaşayan, sürünen, fışkıran tutku, aşk, şehvet, doyum ne derseniz deyin. Sonra diğer ele bakıyorum, tellere dokunan, onları titreten yakan diğer ele… Ara sıra aletin gövdesine şöyle bir dokunan, ona aşkını akıtan onu okşayan diğer ele. İçimde anlatılmaz bir duygu oluşuyor, gerçekten de çalan ozanı merak etmiyorum. Yüzü, gözü elbisesi burnu umurumda değil. Her şey ellerde şimdi. Ağacı okşayan, onunla sevişen onu aşka hazırlayan o güzel ellerde. Sonra, çok duygulandığım anlarda kendi ellerimi öpüşüm geliyor aklıma.
Öpüyorum bütün elleri.
Pişiren kotaran, toprağı kabartan, hamur yoğuran, inek sağan, su taşıyan, çamaşır yıkayan, dikiş diken, saç ören, dantel dokuyan, keçe yuvarlayan, kürek çeken elleri. Ağaçları yontup bağlama, tambur, ut, keman yapan, tellere dokunurken yüreği titreten elleri. Demirden kıvılcımlar çıkaran, teriyle ateşi söndüren elleri…
Çalmaya ara vererek düşüncelerini anlatıyor. “Bir odun parçasıyla söyleşiyorsun, yüreğindeki tortuları anlıyor; sevgini, coşkunu, hüznünü paylaşıyor, seni kucaklıyor, tek beden, ruh, can oluyorsun. İnsana anlatamadığını bir ağaca ne kadar içten anlatabiliyorsun.” Başka bir güzel türküyü yine gözleri kapalı okuyor, ben gözlerim kapalı dinlerken… Eğer bir müzik parçasını dinlerken gözlerimizi kapatıyorsak o gerçekten amacına ulaşmış bir bestedir. Ağıttır, deyiştir. Duymak için görmek gerekmez ki. Gönül gözü görmeden de duyar…
Ömrü boyunca bir kere olsun bir türkü söylememiş, bir deyişle gözleri yaşarmamış, bir şarkı mırıldanmamış insanlar var mıdır acaba? Yazıklanırım böylelerine. Paslanan yüreklerine acırım. Ama gene de aklım almaz böyle birilerinin olduğuna. Olamaz, her insanın yüreğinden süzülen bir şeyler mutlaka vardır.
Çobanın bir kamışa üfleyerek çıkarttığı o gizemli ses bile başlı başına bir sevdayken… Çok görmüşümdür kaval çalan çobanın çevresine toplanan koyunları. Düşünün; hayvan deyip küçümsediğimiz koyun, kaval sesini duyunca başını kaldırıp dinliyor, sonra çobanın yanına geliyor. Ne güzel değil mi?
Yapılan bir araştırma, müzik dinletilen ineklerin daha çok süt verdiğini kanıtlamıştı. İşte müziğin gücü. Mutluluk, rahatlama, verimlilik. İnek duyarlı bir insanı gibi gözünü yumacak, hüzünlenip ağlayacak değil ya. Onun müziğe verdiği karşılık daha çok süt üretmek. Ne güzel değil mi?
Acaba suç işleyen, agresif, kötücül insanlara müzik dinletilse ne olur?
Beni bu denli duygulandıran, düşündüren; türküler, bozlaklar, şarkılar, noctürnler, konçertolar rekuemler başkalarına etki etmez mi?
Her insanın biyolojik, anatomik, fizyolojik yapısının yanında, içinde onu odundan, taştan, etten, kandan farklı kılan bir şey vardır diye inanırım. İnanmak isterim diye düzelteceğim. Çünkü son günlerde öylesine olaylarla, cümlelerle, davranışlarla karşılaşıyorum ki inançlarım tek tek yıkılıyor. Oysa ben insanları, kuşu taşı, toprağı; denizi, çayırı çimeni, ağacı çiçeği, böceği ve hayvanları sevmek istiyorum. İnsanları sevmek istiyorum. İnsan sözcüğünün güzel edimlerle anılmasını istiyorum.
Küçücük kızların yaşlı erkeklerle evlendirilmesi, sokak hayvanlarının tüfeklerle vurulması, insanlar tarafından zehirlenmesi, hakkını aramanın neredeyse suç sayılması…Yolsuzluğun, hırsızlığın sıradan hale gelmesi, insanların birbirilerine böylesine düşmanlığı eziyor beni, hiçleşiyorum acizliğimle…Utanıyorum insanlığımla.
Güzel düşüncelerim, öptüğüm eller, kucakladığım türküler, tempo tuttuğum danslar terk etmeyin beni. Kin ve nefret yok ediyor insanlığımı… İnsan gibi insanlar sizi seviyorum…Ne olur sevdirin kendinizi.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.