YAZAN: Menekşe KOÇAK
Bir yıldır bu köşede duyguların önemini ve yaşantımızın navigasyonu olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bugün de çok tartışılan seçim ve sonuçlarını duygular açısından ele alacağım. Çünkü bu seçimde aslında Erdoğan’la Kılıçdaroğlu değil umut ile korku duygusu yarıştı.
Kılıçdaroğlu kampanyasında umudu, bahar imgesi ile vaat etti ve ‘Her şey çok güzel olacak’ mesajını, ‘Hak hukuk, adalet’ ilkesiyle kuracaklarını söyledi. Toplumun haksızlıklar karşısında isyan noktasına geldiği, gençlerin yarınını göremediği için Türkiye’yi terk ettiği, yoksulluk ve işsizlik arttığı için topluma umut duygusunu aşılamaya çalışmak, çok doğru bir kampanya olarak algılandı. Ben de seçimden önce aynı görüşteydim.
Ancak duygular insanın olduğu gibi toplumun da navigasyonudur. Bu seçimin sonucu da bunu kanıtladı; çünkü umut duygusu asla korku duygusu kadar güçlü değildir ve insanı korku duygusu kadar hızlı harekete geçiremez... Eğer korku ve umut duygusu yarışacaksa korku daima galip gelir.
Seçime katılan milyonlarca insan hayatından çok mu memnundu? Hayır. Şikâyet etmiyorlar mıydı? Bizden daha çok pahalılıktan, işsizlikten, barınma, eğitim, sağlık sorunlarından, mültecilerden şikâyetçiydiler. Çünkü Erdoğan’ın oyu eğitim ve gelir seviyesi düşük kesimlerde daha yüksek... Ama oylarını yine şikâyet ettikleri bu ortamı yaratana Erdoğan’a verdiler. Peki neden? Bu sorunun cevabını akıl tutulması, celladına âşık olma gibi yorumlarla geçiştirirsek korku duygusunun gücünü göremediğimiz için hata yaparız.
Terkedilme, aldatılma, başarısız olma, vatansız kalma hatta kedi köpek korkusu gibi tüm korkular çok güçlüdür. İnsanı kontrolü altına alır. Mesela köpekten korkuyorsanız, köpek görünce panikleyerek köpeğin peşinize düşmesine neden olursunuz. Terkedilmekten korkuyorsanız ilişkilerinizde aşırı kontrolcü davranır ve karşı tarafı bunaltarak yalnız kalırsınız. Yani korkularınızdan korunmaya çalışırken korktuklarınızın tutsağı olursunuz.
Sadece insanlar değil toplumlar da korkularının tutsağıdır. Her ulus başka bir ulusun esaretine girme korkusunu ortak hafızasında saklar... Çünkü savaşlar ve savaşın acımasızlığı toplumun bilinçaltında çok derin ve güçlü izler bırakır. Bu nedenle dünyada siyasetçiler esaret korkusunu daima gündemde tutarlar.
Eğer bizde olduğu gibi yıllarca ‘Dış güçler, PKK, FETÖ, LGBTİ, dinin elden gitmesi’ gibi öğelerle bilinçaltına esir olma kaygısı pompalandıysa, toplumda korku duygusu tetiklenmiştir. İnsanlara “Güvende değilsin, seni yok etmeye çalışan çok güçlü düşmanlar var; ancak ben seni onlardan korurum!” mesajı verilmiş ve muhalefet işbirlikçi ilan edilmiştir. Bilinçaltı muhalefeti düşman gibi algıladığı için mantık işlemez. Öyle ki seçmen, Adnan Menderes’ten bugüne tek başına iktidar olamayan CHP'nin ülkede kötü olan her şeyin sorumlusu olamayacağını aklına bile getirmez.
Maalesef korkunun hâkim olduğu anlarda bilinçaltı savaş ya da kaç moduna geçer. Kalp vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlamak için daha hızlı çalışır. Kalbimiz çok hızlı atar, elimiz ayağımız terler... Tüm bu değişimler bizim kontrolümüzde değildir; hatta biz korktuğumuzu gizlemeye çalışırız ama bunu çoğu zaman başaramayız. Korku anında duygularımız da kontrolümüzden çıkar. Panikleriz...
Seçimlerde esaret korkusunu yaşayan seçmenin bilinçaltı devreye girdiği için güvende olmak öncelik haline geldi. Umut arayışındaki seçmen ise 21 yılda gelinen noktayı gördüğü için hak, hukuk, adalet dedi. Seçimde İHA, SİHA, çıkarma gemisi, tank görsellerinin kullanılmasını şaşkınlıkla izledi. Ama korku duygusu tetiklenen seçmenin bilinçaltı bu görüntüleri güç ve güven olarak algıladı. Özgürlük, kardeşlik, refah, bilim ve teknoloji... Bunlar umuttu... İnsanlar, 21 yılın sonunda yasakların, yolsuzlukların, yoksullukların kıskacında olmasını bile korku duygusunun gölgesinde unuttu. Korku umudu yok ediverdi...
Nitekim depremde “Devlet nerede?” diye haykıranlar, can veren yakınlarına rağmen oylarının çoğunu Erdoğan’a verdi. Acıları derin, öfkeleri gerçekti ama korktular... Enkazı iki ayda kaldıran güç, onlara başını sokacak evi de verebilirdi... Muhalefetin herhangi bir ücret talep etmeksizin ev sahibi olacaksınız vaadini değil taksitle ev sahibi olmayı seçtiler... Ya muhalefetin gücü yetmezse korkusu hesap sorma umudunu yok etti.
Gerçek şu ki güvendeysek yarınlara umutla bakar, hayal kurarız; çünkü umut güven duygusuyla beslenir, gelişir, geleceği aydınlatır... Bize mutsuz olmamıza neden olan durumları değiştirme gücü verir... Böylece olayları mantık süzgecinden geçirebiliriz. Eğer toplum, güven duygusunu kaybetti ve esaret korkusuna teslim olduysa, bilinçaltı devrededir. Bilinçaltını bu korkuları yenmeden umudu yeşertmek mümkün olmaz.
14 Haziran 2023
Bir yıldır bu köşede duyguların önemini ve yaşantımızın navigasyonu olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bugün de çok tartışılan seçim ve sonuçlarını duygular açısından ele alacağım. Çünkü bu seçimde aslında Erdoğan’la Kılıçdaroğlu değil umut ile korku duygusu yarıştı.
Kılıçdaroğlu kampanyasında umudu, bahar imgesi ile vaat etti ve ‘Her şey çok güzel olacak’ mesajını, ‘Hak hukuk, adalet’ ilkesiyle kuracaklarını söyledi. Toplumun haksızlıklar karşısında isyan noktasına geldiği, gençlerin yarınını göremediği için Türkiye’yi terk ettiği, yoksulluk ve işsizlik arttığı için topluma umut duygusunu aşılamaya çalışmak, çok doğru bir kampanya olarak algılandı. Ben de seçimden önce aynı görüşteydim.
Ancak duygular insanın olduğu gibi toplumun da navigasyonudur. Bu seçimin sonucu da bunu kanıtladı; çünkü umut duygusu asla korku duygusu kadar güçlü değildir ve insanı korku duygusu kadar hızlı harekete geçiremez... Eğer korku ve umut duygusu yarışacaksa korku daima galip gelir.
Seçime katılan milyonlarca insan hayatından çok mu memnundu? Hayır. Şikâyet etmiyorlar mıydı? Bizden daha çok pahalılıktan, işsizlikten, barınma, eğitim, sağlık sorunlarından, mültecilerden şikâyetçiydiler. Çünkü Erdoğan’ın oyu eğitim ve gelir seviyesi düşük kesimlerde daha yüksek... Ama oylarını yine şikâyet ettikleri bu ortamı yaratana Erdoğan’a verdiler. Peki neden? Bu sorunun cevabını akıl tutulması, celladına âşık olma gibi yorumlarla geçiştirirsek korku duygusunun gücünü göremediğimiz için hata yaparız.
Terkedilme, aldatılma, başarısız olma, vatansız kalma hatta kedi köpek korkusu gibi tüm korkular çok güçlüdür. İnsanı kontrolü altına alır. Mesela köpekten korkuyorsanız, köpek görünce panikleyerek köpeğin peşinize düşmesine neden olursunuz. Terkedilmekten korkuyorsanız ilişkilerinizde aşırı kontrolcü davranır ve karşı tarafı bunaltarak yalnız kalırsınız. Yani korkularınızdan korunmaya çalışırken korktuklarınızın tutsağı olursunuz.
Sadece insanlar değil toplumlar da korkularının tutsağıdır. Her ulus başka bir ulusun esaretine girme korkusunu ortak hafızasında saklar... Çünkü savaşlar ve savaşın acımasızlığı toplumun bilinçaltında çok derin ve güçlü izler bırakır. Bu nedenle dünyada siyasetçiler esaret korkusunu daima gündemde tutarlar.
Eğer bizde olduğu gibi yıllarca ‘Dış güçler, PKK, FETÖ, LGBTİ, dinin elden gitmesi’ gibi öğelerle bilinçaltına esir olma kaygısı pompalandıysa, toplumda korku duygusu tetiklenmiştir. İnsanlara “Güvende değilsin, seni yok etmeye çalışan çok güçlü düşmanlar var; ancak ben seni onlardan korurum!” mesajı verilmiş ve muhalefet işbirlikçi ilan edilmiştir. Bilinçaltı muhalefeti düşman gibi algıladığı için mantık işlemez. Öyle ki seçmen, Adnan Menderes’ten bugüne tek başına iktidar olamayan CHP'nin ülkede kötü olan her şeyin sorumlusu olamayacağını aklına bile getirmez.
Maalesef korkunun hâkim olduğu anlarda bilinçaltı savaş ya da kaç moduna geçer. Kalp vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlamak için daha hızlı çalışır. Kalbimiz çok hızlı atar, elimiz ayağımız terler... Tüm bu değişimler bizim kontrolümüzde değildir; hatta biz korktuğumuzu gizlemeye çalışırız ama bunu çoğu zaman başaramayız. Korku anında duygularımız da kontrolümüzden çıkar. Panikleriz...
Seçimlerde esaret korkusunu yaşayan seçmenin bilinçaltı devreye girdiği için güvende olmak öncelik haline geldi. Umut arayışındaki seçmen ise 21 yılda gelinen noktayı gördüğü için hak, hukuk, adalet dedi. Seçimde İHA, SİHA, çıkarma gemisi, tank görsellerinin kullanılmasını şaşkınlıkla izledi. Ama korku duygusu tetiklenen seçmenin bilinçaltı bu görüntüleri güç ve güven olarak algıladı. Özgürlük, kardeşlik, refah, bilim ve teknoloji... Bunlar umuttu... İnsanlar, 21 yılın sonunda yasakların, yolsuzlukların, yoksullukların kıskacında olmasını bile korku duygusunun gölgesinde unuttu. Korku umudu yok ediverdi...
Nitekim depremde “Devlet nerede?” diye haykıranlar, can veren yakınlarına rağmen oylarının çoğunu Erdoğan’a verdi. Acıları derin, öfkeleri gerçekti ama korktular... Enkazı iki ayda kaldıran güç, onlara başını sokacak evi de verebilirdi... Muhalefetin herhangi bir ücret talep etmeksizin ev sahibi olacaksınız vaadini değil taksitle ev sahibi olmayı seçtiler... Ya muhalefetin gücü yetmezse korkusu hesap sorma umudunu yok etti.
Gerçek şu ki güvendeysek yarınlara umutla bakar, hayal kurarız; çünkü umut güven duygusuyla beslenir, gelişir, geleceği aydınlatır... Bize mutsuz olmamıza neden olan durumları değiştirme gücü verir... Böylece olayları mantık süzgecinden geçirebiliriz. Eğer toplum, güven duygusunu kaybetti ve esaret korkusuna teslim olduysa, bilinçaltı devrededir. Bilinçaltını bu korkuları yenmeden umudu yeşertmek mümkün olmaz.
14 Haziran 2023
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.