sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
YAZAN: Şule Sepin İçli

Gençken en çok severek izlediğim filmler arasındaydı Fosforlu Cevriye. Yazarının adını duyduğumda da erkek olduğunu sanmıştım önce. Suat Derviş’in ailesi de cinsiyet karmaşasından dolayı adını Suat koysalar da nüfusta Hatice Saadet olarak geçirmişler ama o hem ailesinde, hem çevresinde Suat Derviş adıyla anılmış. Oğlan çocuk bekledikleri için ona Suat adını verdiklerini de küçük bir not düşelim.

Fosforlu Cevriye filmini defalarca izledim ama kitabını okumak bana apayrı bir tat verdi. Sokak kadınlarının durumları ancak bu kadar etkileyici anlatılabilirdi. En son Osman Balcıgil’in Suat Derviş’i anlattığı İpek Sabahlık adlı kitabını okudum ve Suat Derviş’in yaşam öyküsünden çok etkilendim.

Suat Derviş 1903 yılında İstanbul’da, ekonomik durumu iyi olan bir aileye doğar. Bazı kaynaklara göre 1901 doğumlu olduğu da söyleniyor. Yaşamının önemli bir bölümünü konakta geçirir. Eğitimi evde özel Almanca ve Fransızca dersleri verdirilerek desteklenir. Telefon İdaresi’nde ilk kadın memur olan Melahat Hanımın kardeşidir. Duygu ve düşüncelerine önem verilen bir ailede büyür.

Suat Derviş dört evlilik yapar. İlk eşi sporcu, ikinci eşi yazar ve üçüncü eşi gazetecidir. Evlilikleri sırasında da ailesiyle birlikte konakta yaşarlar. Suat’ın yazarlıktaki başarısı ve toplum içinde aktif bir kadın olması eşlerini rahatsız eder. Oysa ikinci eşinin de kitabı vardır. Fakat Suat’ın kitabı kadar konuşulmaz. Üçüncü eşinin eğlence, edebiyat ve aşk tutkusundan çok etkilenir Suat. Ancak güçlü duruşu ve başarısı, eşinden ekonomik, fiziksel ve psikolojik şiddet görmesine engel olamaz. Bir yandan kadınların haklarını arama mücadelesi verirken, bir yandan da kendi yaşamında bu gerçeklerle yüzleşir.

Mutluluğu Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Reşat Fuat Barener ile evlendiğinde bulur. Baraner son derece eşitlikçi, eşinin başarılarıyla gurur duyan bir insandır. Cezaevindeyken, eşi Suat’a özgürlüğünü kısıtlamaması gerektiğini söyler ve onu yurt dışına gitmeye ikna eder. Suat Derviş yurt dışında eşinin bulamadığı, öldüğünü sandığı oğlunu bulur ve babasıyla buluşmalarını sağlar.

Derviş ve Baraner çiftinin çocuğu sekiz aylık erken doğması nedeniyle ölü doğar. Suat çok üzülür ve çocuğu için hazırlanan bazı giysileri bir bohçaya koyar ve ölene kadar o bohçayı gittiği her yere taşır.

Okuma ve yazma merakı çocukken başlar. Nazım Hikmet Suat Derviş’in yakın arkadaşıdır. Bir gün evlerine gelir ve evde Suat Derviş yokken, onun notlarını karıştırır. ‘Hezeyan’ adlı şiirini çok beğenir ve arkadaşına haber vermeden, şiiri Alemdar Gazetesi’nde yayımlatır. Daha sonra da gazeteyi ona getirerek sürpriz yapmak ister. Fakat Suat Derviş çok bozulur ve utanır. Nazım Hikmet çok beğendiği arkadaşı için Gölgesi şiirini yazar.

Yazıları pek çok gazetede yayımlanır. Babıâli’de sevilen bir isim olduğundan Alemdar, Son Posta, Resimli Ay, Haber, İkdam ve Cumhuriyet gazetelerinde de yazar.

Almanya’da Tempo Dergisi’nde, Sultan’ın Kadınları başlığıyla yayımlanan tefrikası Son Posta’da Bir Harem Ağasının Hatıraları başlığıyla yayımlanır.

Cumhuriyet Gazetesi’nde ise bir dizi röportajı ve anketiyle yer alır. ‘Bir Şehit Karısı Anlatıyor’ ve ‘Dünya Feministleriyle Görüşmeler’ bunların arasında en çok ilgi çekenler olur.

Tan gazetesinde kadın sorunlarına eğilir.

Yeni edindiği arkadaşlar ve bağlantılar sayesinde birçok gazetede ve dergide yazar. Yeniay’da aşk, evlilik, mutluluk gibi konulara dair makaleler kaleme alırken 1936’da yazmaya başladığı Tan’da önemli bir araştırma dizisine başlar. Kadın sorunlarına eğildiği bir yazı dizisidir bu.

Dönemin önemli yazarlarından Mehmet Rauf, Ahmet Muhip Dıranas ve Ahmet Haşim kitaplarıyla ilgili övgü dolu yazılar yazar. Toplumcu, gerçekçilik adlarıyla anılan yazarın 30 kitabı vardır.

1922’de Ankara hükümeti temsilcisi olarak İstanbul’a gelen Refet Beyle yaptığı röportajı Alemdar Gazetesinde yayımlanır. 1936 yılında Son Posta gazetesi için Montrö Konferansı’nı izlemeye İsviçre’ye gider ve böylece yurtdışına giden ilk kadın gazeteci olarak tarihe geçer.

Mesleğinden asla taviz vermez Suat Derviş. Tan gazetesi 1937 yılında dış siyaset haberlerine ağırlık verir. Zira Hitler yükselişe geçer, İspanya’da iç savaş büyürken dış siyasete sırt çevirmek imkânsızdır.

Suat, gazetesi tarafından röportajlar yapması için Sovyetler Birliği’ne yollanır. Genç gazeteci gün içinde ülkenin sosyal kuruluşlarını gezer, geceleri ise opera, bale, tiyatro ve konserler arasında mekik dokur. Zaten yıllardır hayranı olduğu bu ülke Suat Derviş’i büyüler.

Röportaj dizisi beklenilenin ötesinde bir ilgi görür fakat yaptığı gezi sonrasında ‘kıpkızıl komünist’ olarak damgalanır ve gazetenin ortaklarından Halil Lütfi onu bu nedenden dolayı artık istemediği için, röportaj dizisinin yayınlanmasının ardından gazeteden ayrılmak zorunda kalır.

Daha önceden çok önemsenen ve yoğun ilgi gören Derviş’e Sovyetler Birliği ile ilgili yazdığı yazıdan sonra gazete ve dergiler kapılarını kapatır fakat o yılmadan çalışır, mücadele eder ve romanlarını yazmayı sürdürür.

Neriman Hikmet’le birlikte Yeni Edebiyat Dergisini çıkarır. Suat Derviş, bu dergide hem kendi yazılarını hem de kendi imzası altında kocasının makalelerini ve TKP’nin emir ve kontrolü altında kaleme alınmış kimi fikir yazılarını yayınlayacaktır. 1941’de son sayısı yayımlanan dergi, sıkıyönetim kararıyla kapatılır.

Eşi Reşat Fuat Baraner gibi Suat Derviş de yargılanır ve sekiz ay süreyle hapis cezasına çarptırılır.

Fosforlu Cevriye, Son Telgraf’ın ve Gece Postası’nın sütunlarında, Zeynep İçin (Ankara Mahpusu) ise Haber Gazetesi’nde tefrika hâlinde yayımlanır. Çılgın Gibi adlı romanı Yeni Sabah’ta tefrika edilir.

Bu tefrikalar yazarın geçimini sağlamasına yetmez. Almanca, İtalyanca ve İngilizce çeviriler ve editörlük yapar. Tiyatro piyesleri, çocuk masalları, fıkralar ve radyo skeçleri yazar.

Bu sırada 1946 yılının başlarında Neriman Hikmet’le beraber Türk tarihinin ilk basın sendikasını kurar ve sendika başkanı olur. Ancak sendika, beş kurucu üye dışında kimseden rağbet görmediği için, bir sene sonra zorunlu olarak kapanır.

Ankara Mahpusu adlı romanı Fransızca’ ya çevrilen ilk kitaptır. Yapıtları pek çok dile çevrilir ve yabancı yazarlar tarafından övgüye layık görülerek yorumlanır.

7 Nisan 1970’de Türkiye Devrimci Kadınlar Derneği’nin kurucularından biri olur. “TKP Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’in eşi” diye tanıtılınca, “Ben yazar Suat Derviş’im, kimsenin karısı olarak yâd edilemem!” diye tepki gösterir.

Suat Derviş’in ailesinin ekonomik durumu son dönemlerde kötüleşir. Konakları satılır. Suat ailesinin geçimini de üstlenir. Bu dönemde sokağı, yoksulluğu deneyimler. Ama yine de ayakta durmayı başarır. Babası kanser olur. Onu Berlin’de tedavi ettirir. Ancak cenazesini Türkiye’ye para olmadığı için getiremez.

Gençleri de kucaklar. Devrimci öğrencileri evinde günlerce saklar. Gençlerle birlikte yakalanır ve tutuklanır.

Babasını, annesini, çok sevdiği Eşi Reşat Fuat Baraner’i ve can dostu ablasını kaybettikten sonra yıkılır. Gözlerinden rahatsızlanır ve Şeker hastalığına yakalanır. 23 Temmuz 1972 yılında aramızdan ayrılır. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde, bu kadar varlıklı bir ailesi ve entelektüel çevresi olmasaydı, acaba bu kadar ünlü bir yazar olarak görülebilir miydi? Böylesi yaratıcı ve üretken, kadın mücadelesi veren Suat Derviş’in kitaplarını ve onun yaşamını derinlemesine anlatan ve yorumlayan Osman Balcıgil’in ‘İpek Sabahlık’ adlı kitabını okuyarak bilgi sahibi olmak çok önemli çünkü onun hayata ve toplumsal olaylara bakış açısı bizi motive edecek ve ülkemizde kadınların yaşadığı olumsuzluklar karşısında bizlere umut olacaktır. Suat Derviş ürettiği romanlarıyla hep bizimledir.

31 Mayıs 2022

Kaynaklar: Duvar Gazetesi, Vikipedi, Osman Balcıgil (İpek Sabahlık)

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.