fdemir48@yahoo.com
Açık sarı saçlarını toplamış, kâküllerini yana taramış, açık yeşil çerçeveli gözlüğü var. İçten gülümsüyor.
Kitap imza etkinliğinde bir kadın, masada oturmuş ve bir kitabı imzalıyor. Kadının önünde birkaç kitap yığılmış. Masanın üzerinde "Evrim Kuran" ismi yazılı kitaplar ve bir buket çiçek var. Arka planda, kadının büyük bir posteri asılı. Posterde "Evrim Kuran" ismi ve "Onlar Göçtü Buradan" kitabının tanıtımı yer alıyor. Çevrede başka kitaplar da sergilenmiş.
YAZAN: FİLİZ GÜLMEZ

Gerçek yazar çok iyi bir gözlemcidir. Doğal olarak yakınındaki olayları, insan ilişkilerini ve kendisiyle ilgili olanları gözlemler. Söz gelimi çok yakınlarıyla ilgili, değişik, üzücü, tedirgin edici olaylara tanık oluyorsa bunlar onu zenginleştirecektir. Yaratma süreci içinde gerekli şeyleri öğrenecektir.

Yaşamdan deneyimlerle kendilerini geliştirmek isteyen yazarlara günlük tutmalarını önerir Amerikalı aktivist roman yazarı, gazeteci John Howard Griffin ve şöyle der:” Bu, günlüğe duygularını, tepkilerini, düşlerini, tutkularını yazmaları deneyimlerini dile getirmede yardımcı olacaktır.” Doğaldır ki yaşanan olaylardan yola çıkarak kurgulamak, yaratmada da yardımcı olacaktır.

Amerikan yazarı F. Scott Fitzgerald, yazarken kimi duyguları, korkuları, coşkuları, heyecanları daha iyi tanıyarak, yazıya dökmek adına kimi deneyimleri yaşarmış. Salah Birsel’in bir deneme kitabında okumuştum. Bir gün, eşiyle birlikte arabalarını tren yoluna park edip trenin gelmesini beklerler. Onları gören tren yolu bekçisi düdüğünü çalarak onları uyarsa da başarılı olamaz. Tren görünür, bağırta bağırta çalar düdüğünü. O da son anda gaz pedalına basar ve arabasını tren yolundan çıkarır. Ancak yaşanmışlıkları olduğu gibi aktarmak değildir doğru olan, yaşanılan her olaydan, durumdan yararlanarak gerçek yaşamdakinden daha ilginç olmasını sağlamak, yaratıcılıkla kurmacaya yaslanarak yazmak önemli olandır. Fitzgerald’ın :”İyi bir yazar iyi bir yalancıdır,” dediği gibi.

Kimi deneyimlerin, yaşanmışlıkların ve gözlemin yazmada yardımcı olduğu yadsınamaz. Bir yazısında yazma serüveninden bir anısını paylaşan John Howard Griffin, Fransa’nın Tours kentinde küçük bir çatı katında yaşayan bir öğrencidir. Dünyaca ünlü opera sanatçısı Kristen Flafstad’ın bir gösteri için Paris’e geleceğini öğrenir. Yeterince parası yoktur ama bir günü aç geçirmeyi ve bir köprü altında uyumayı göze alarak Paris’e gider. Operada gösteri muhteşemdir. Ancak soğuk ve dondurucu bir gecede, yabancı bir kentte, cebinde geri dönüş biletinden başka bir şey olmadan orada kalmak zorundadır. Sokakta gördüğü bir adama evsiz birinin nerede uyuyabileceğini sorar. Adam ona nehir kıyısında Notre Dam tarafında on üçüncü yüz yıldan kalma bir evi önerir. Yoksullar, evsizler için olduğunu, kapılarının asla kapanmadığını, kimse tarafından da rahatsız edilmeden merdiven altında uyuyabileceğini söyler. Söylenilen yere gider, birkaç kapıyı açıp bakar. İçerisi çok pis kokmaktadır. Kapıdan birinden içeri girer. Yalnızdır, çok korkmaktadır. Kendini kötü düşüncelerden uzaklaştırmaya çalışır. Giderek, çevresine farklı gözle bakar. Üzerinde gezindiği yeri sert ve soğuk bir yer olarak düşünmez, onun yedi yüz yıl önce ne ilginç olaylara tanıklık ettiğini düşünür. “Belki de günahkârlar ya da azizlerin gezindiği zemindeyim.” der. Bu deneyim onun yazar olmasına zemin hazırlar. Artık çevresinde gördüğü şeylere yeni değerler kazandırmaya başlamıştır.

Sonuç olarak yazar olmak için yaşamak, tek başına yeterli midir? Griffin’in yaptığı gibi yaşadığımız durumlara yeni anlamlar katarak, yeni değerler kazandırarak kurgusal yaratıyı gerçekleştirebiliriz, ancak gerekli olan öncelikle yetenekli olmak değil midir? Gözlem yaparak, yaratıcılığımızı geliştirerek ve gerekli yazma kurallarını uygulayarak, dil ve anlatıma özen göstererek nitelikli yazılar yazılabilir.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.