sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
Siyah dantel detaylı elbise giymiş Hasibe Boztepe’nin saçları yukarıdan toplanmış ve önde birkaç tutam saç yüzüne düşüyor. Gözleri kapalı ve hafifçe gülümsüyor. Arka planda açık havada, çiçeklerin ve ağaçların olduğu bir ortamda oturuyor. Yanında beyaz plastik bir sandalye ve büyük bir saksıda lavanta benzeri mor çiçekler var. Gün ışığı ortamı aydınlatıyor.
SÖYLEŞİYİ YAPAN: Şule SEPİN İÇLİ

Şule: Sevgili izleyicilerimiz, bugün ‘Arı Kovanı’ köşemizde Hasibe Boztepe ile birlikteyiz. Kendisinin farklı farklı yönleri var. Ama ben onu daha önce Türkiye Körler Federasyonu’nun açtığı Braille kompozisyon yarışmasında tanımıştım. Derece almıştı. Sonra dergimize şiir ve yazısıyla katılmıştı. Kendisini kısaca tanıyalım isterseniz.
Hasibe: 13 Temmuz 1984 Balıkesir doğumluyum. İlk öğrenimimi, Bornova Aşık Veysel Görme Engelliler Okulunda tamamladım. Lise eğitimime, Adnan Menderes Anadolu Lisesinde devam ettim. Liseyi birincilikle bitirdim. Balıkesir’deki Necatibey Fakültesi Türkçe Öğretmenliğinden 2007’de mezun oldum. O yıllarda EKPSS sınav sistemi henüz geçerli değildi. KPSS sınavına girerek Konya’nın Çumra İlçesine 2007’de atandım. Üç yıl burada görev yaptım. Bu süreçte edebi kimliğimi beslemeye devam ettim. Konya’da iki şiir dinletisi ‘Büyük yolun küçük yolcuları’ adıyla düzenledim. 2010 yılında Manisa’ya bağlı Sarıgöl’e atandım. Evlendiğim için buraya gelmiştim. Dindarlı Ahmet Yoldaş Ortaokulunda görev yaptım. O süreçte iki sayı olmak üzere ‘Salkım’ Dergisini çıkardım. Burada da öğrencilerimle birlikte şiir dinletilerine imza attık. 2018 senesinde, hayatımıza Ahmet Süha eklendi. O, hayatımın yörüngesini tamamen başka bir yöne çevirdi. Ahmet Süha’nım doğumundan sonrasına edebiyattan kopma ve dinginleşme sürecim denk düştü. Oğlumuz 6 aylıkken, memleketim Balıkesir’e taşındık. 2019 yılından beri Mehmet Akif Ersoy Ortaokulunda Türkçe öğretmenliğine devam ediyorum. Kültürel ve edebiyat alanında, Kent Konseyinde çalışmalar yapıyorum. 2012-2022 yıllarına ait basılı kitaplarım var. Altınokta Körler Derneği Genel Merkez yönetim kurulu üyesiyim. Balıkesir Şubesinde de yöneticiyim.
Şule: Kibele ve Genç Altınokta dergilerinin de yeni müdürüsün.
Hasibe: Henüz alışamadım yeni görevler olduğu için. Sizlerin bize bıraktığı mirası devam ettirmeye çabalıyorum.
Şule: Deneyimli olduğumuzu söylüyorsun ama senin de dergi çıkarma deneyiminin olduğunu yeni öğreniyoruz. Görme durumun ne?
Hasibe: Doğuştan ve hiç görmüyorum.
Şule: Baston kullanıyor musun?
Hasibe: evet, olabildiğince kullanmaya çalışıyorum. İlk yıllarda bağımsız hareketim yok denecek kadar azdı. Hatta eline bıçak almış insan değildim. 2007’den sonra hayatım başka bir yöne evrildi. Tek başıma yaşamaya başladıktan sonra pek çok şeyi başarmaya gayret ediyorum. Bir söz vardır, ‘Önce suya düşeceksin, sonra yüzmeye çabalayacaksın, öğreneceksin’ diye. Suya düştüm, kendimce yüzmek için kulaç atıyorum.
Şule: Dolayısıyla baston kullanmayı deneye yanıla öğrenmiş oldun. Kitaplarının isimleri ve yazma sürecinden söz edebilir misin?
Hasibe: Daha çok şiir türünde yazmaya gayret ediyorum. Hikâye, deneme türlerinde yapıtlar yazdım. Şiirler hem nitel hem de nicel olarak hatırı sayılır biçimde daha fazla. 2012 yılında, şiirlerimi ‘Işıktan Elim’ ismiyle bir kitapta topladım. 2022 senesinde, Ahmet Süha’nın 4. Yaşı anısına Anı bırakma, onun gurur duyduğu, saygı duyduğu bir annesinin olması misyonumu devam ettirmek ve beslemek için ‘Senin Adın Işık Olsun, Senden Önce Kadın Senden Sonra Anne.’ Bu iki kitabı, bir kitapta çok farklı bir tasarımla yayın hayatına kazandırdık. O süreçte, işin mutfak, üretim kısmında eşimin çok büyük bir desteği oldu. Tasarımı o yaptı. Bunları ayırmadan, ödüllü yazılarımın ve şiirlerimin bir arada olmasını istedi. Kitabın bir yüzü düz yazıya, bir yüzü de şiire bakıyor. Ortak noktası, ödüllü olmuş olmaları. Ulusal ve uluslararası yarışmalarda dereceye girmiş hikâye, deneme, şiir, me varsa elimizde, bir araya getirip kitaplaştırdım. Dönütler güzel. Hayatımda “İyi ki yaptım” dediğim şey, kitap çıkarmak. Çünkü insan yarına kalmasını istiyorsa üretmesi şart.
Şule: Denemelerinden dergi olarak biz de yararlanmak isteriz. İçinden seçerek yayımlamak isteriz iznin olursa. Kitabın seslendirildi mi?
Hasibe: Tabii memnuniyetle izin veririm. Kitap seslendirilmedi, o eksik yönümüz. Bu konuyla ilgili çok soru ve talep geldi. Bu yıl sonunda Altınokta’nın eski başkanı Fermani beyden destek istemiştik. Sonra yönetim değişti. Henüz bir girişimde bulunmadık ama Sesli Kütüphanede gönüllülerin seslendirmesini ben de çok istiyorum. Umarım gerçekleşir.
Şule: Kitap satışları oldu mu?
Hasibe: Net bir rakam veremem ama belediyenin ‘Destan Yazan Kadınlar’ projesine ben de dahil olmuştum. Bir kalemde 250 kitap almışlardı. 1000 tane basılmıştı zaten. Yeni baskıya doğru gidiyoruz gibi görünüyor.
Şule: Çok güzel. Bundan sonra da yazmaya devam edersin. Yazmayla ilgili herhangi bir eğitim aldın mı? Bu serüven nasıl başladı? Yazılar gönderiyorsun, o kadar güzel ki yazma yeteneğin her şekilde hissediliyor. Yazmak ve konuşmak ayrı bir yetenek. Bu öyküyü paylaşabilir misin?
Hasibe: Eğitim almadım. İlkokul 3. Sınıftayken, rahmetli öğretmenim bir yarışma vasıtasıyla, “Haydi kızım otur yaz” dedi. Yazdıklarımın bir şeye benzediğini söyledi ve “Senden olur” dedi. Yazmaya devam ettim. Yarışmalar oldukça katıldım. Önce okul dereceleri, sonra Bornova İlçesinde dereceleri, İzmir il dereceleri birbirini kovalamaya başladı. Bu süreçte beğendiğim, şiirde iyi olan şairleri okumaya başladım. Yazmayı, terapi gibi hissetmeye başladığımı keşfettim. Çok üzüldüğüm zaman, doğurganlaştığımı, yazmayı beslediğini fark ettim. İçime çekilmek istediğimde, kimsenin beni anlamadığını düşündüğümde, kaleme kâğıda sarıldım, yazdım, ürettim. İçimdeki zehri kustum, rahatladım. Rahatlayınca daha çok yazmak istedim. Serüven bu şekilde devam etti. Özel olarak, “Şunu yaptım da böyle oldu” diyebileceğim bir şey yok. Hep istediğim şey, öyküde daha iyi olmak, orada iyi değilim. İnsanın kendine objektif bakıp özeleştiri yapabilmesi çok önemli. Yoksa ben oldum dediği anda, edebiyat durağan bir sürece gider. Öyküde yolum çok.
Şule: Bu yolculuk, bir öğretmenin motive etmesiyle başlamış. Ama bunun yetenek olduğunu düşünenlerdenim. Bir önceki sayımızda söyleştiğimiz bir yazar, kötü yaşanmışlıklardan, yazı çıktığını söylemişti. Söylediklerin bunu doğruluyor. Sanatın ve yazmanın aynı zamanda terapatik anlamda iyileştirici bir yanı vardır. Şiir dinletilerinde nasıl bir tablo vardı? Sanatsal ve müzik faaliyetleri oluyor. Siz nasıl yapıyordunuz?
Hasibe: Şiir dinletilerinde görsel figürler kullandık. Eşim az gören ve çok destek. Bir öğrencimin okuduğu şiirde sokak teması vardı. Bank getirmişti sahneye, sokak ambiyansını yaratmak için. Mum, çiçek, gül kullanmıştık. Aklıma gelen farklı motifleri söylediğimde, yapılabilecek somut şeyleri sahneye taşımıştık. Şiirlere göre enstrümental müzikleri kendim seçiyorum. Kendi şiirlerimde, Netin Kahraman’ın ‘Felfecir’ müziğini tercih ediyorum ve çok beğeniyorum. O müzikte, sanki içimden çok başka bir okuyucu çıkıyormuş gibi hissediyorum. Müzik, her şiiri tamamlıyor. Müziğin olmadığı bir şiir yavan kalıyor, sığ kalıyor okunurken. Müzik olmadığında, karşı tarafa duyguyu veremediğimi düşünüyorum.
Şule: Gerçekten bu ortamda şiir dinlemek çok başka oluyor, You Tubedeki gibi değil. Bilgisayarla aran nasıl?
Hasibe: Teknolojide çok iyi değilim. Word kullanıyorum. İnternette dolaşıyorum, alış-verişimi yapıyorum. Bilgisayarın aksanında bozulma olursa, bundan anlamam. Gençlerin çok hâkim olduğu yapay zekada yetersizim. Kendi işimi görecek kadar ve kimseye muhtaç olmayacak kadar bilgisayar biliyorum. Yazıları düzenleyebilirim, hızlı yazarım. Üst düzey bir şey yapamam.
Şule: Bunlar da çok önemli. Salkım dergisi deneyiminden sonra ‘Kibele ve Genç Altınokta’ dergilerinin müdürlüğü verildi sana. Neler hissettin, planların neler acaba?
Hasibe: Çok heyecanlandım. Çünkü hep edebiyatın içinde, üreten kısmında olmak istiyorum. Bunlar, kendimi eğitmem, yetiştirmem, kültürel faaliyetlerde Altınokta’nın adını daha iyi bir yere taşımak için çok iyi bir fırsat. Derneğin kültür ayağı biraz aksamış. Biraz çaba göstererek ve doğru insanlarla bir ekip oluşturarak arkadaşların bu potansiyellerini kullanıp edebiyat dünyasına kazandırabiliriz. Kendimi bu şekilde motive edip başvuruda bulundum. Çok istediğim iki derginin müdürlüğüne atandım. Kibele, kadın eksenli bir dergi. Bu süreçte dergiye emek veren sizlerin yol göstericiliğini de çok önemseyerek yol almaya çabalıyorum. Çünkü sizin bıraktığınız ayak izlerini takip etmek başarıya götürecek. Bireysel hiçbir şeyin var edilemeyeceğini düşünüyorum. Ekip çalışması, ekip ruhu, Altınokta dergilerini bir yere taşıyacak inşallah. Çok büyük yükler altındayken, bizimle yol yürümeyi kabul ederek ekip arkadaşlarımız oldunuz. Altınokta dergilerinin hitap ettiği kitlelerin dışına çıkmasını hedefliyoruz. Sosyal medya hesaplarını diri tutmak, buradan paylaşımlar yaparak görme engellilerin dışında da birilerine dokunmak, onlarda farkındalık oluşturmak gerekiyor. Kibele, kadınlarla özdeşleşmiş bir dergi. İstiyorum ki erkekler de okusun, bizleri daha çok anlasınlar. Kadın içeriği dışında, kadınların kendi özgün üretimlerini sergileyebildikleri bir dergi olsun. Sayfalar bu şekilde renklensin. Birlikte devam ediyoruz. Yeni olduğumuz için henüz bir içerik üretemedik. Yolda, inşallah doğacak. Sonra da bu doğum nasıl oldu, onu konuşacağız. Büyüteceğiz birlikte.
Şule: Kadınlar arasındaki dayanışmaya dergimiz çok önem verdiği için ayrılıp bir dergi çıkarsak da Kibele hep yanımızdaydı. Devam etmesini çok istedik. Birlikte çalışıp ortaklaşabileceğimiz ekip olunca, çok daha güçleneceğimizi düşünüyoruz. Birbirimize güç katacağız. Yoğun işlerimize rağmen, yanınızda olmak istedik. Bu da çok güzel. Umarım dergiyle ilgili daha farklı hayallerin olur ve gerçekleştirirsin. Kadın çalışmalarına olan ilginden söz edebilir misin?
Hasibe: Kadınların kadın ev işi yapar, çocuk bakar gibi belli kalıplara hapsedilmelerini doğru bulmuyorum. Kadın hayatın her alanında var olmalı, her alana damga vurmalı. Örnek kadınlar, doğru rol modelleri oldukları sürece kadınların önünü açacaktır. Ben sonuçta Altınokta’da bir yöneticiysem, sizin Kibele’deki mirasınızı bir kadın devam ettiriyorsa, Türkçe öğretmeni olarak öğrenci yetiştiriyorsam, bu örnek aldığım kadınların eseri. Onların yolundan yürümeye çabalıyorum. Ataerkil bir topluma doğduk tabii ki. Engelimizden dolayı, ‘Yapamazsın’ gibi ötekileştirildiğimiz, kısıtlandığımız bir toplumda var olmaya çalışıyoruz. Ama bunun ötesinde bir de kadın kimliğimiz var. Bunu aşmak, üretmek, temel hedefimiz olmalı. Bu doğrultuda önce kendimize “Ne yapabiliriz?” diye sorup potansiyelimizi keşfedebiliriz. Bu potansiyel doğrultusunda, yol haritamızı belirleyip oradan hayatımıza devam etmeliyiz. O ilk adım geldikten sonra bir şekilde yol yürünüyor. Anneler ataerkil bir topluma doğdukları için sonrasında çocukları öğrendikleri gibi yetiştiriyorlar. Oğlumu doğru yönlendirebilirsem, kadınların neler yapabildiğini kavrar. Ona doğru rol model olmalıyım. Hayatına girecek kadını seçerken, belirleyici fikirler oluşturmasına çalışıyorum. Kadın pek çok alanda renk yaratabilir.
Şule: Biraz da öğretmenlik sürecini değerlendirelim istersen. Sanırım körler okullarında hiç öğretmenlik yapmadın. Engelsiz öğrencilerinle uyum sürecin nasıl oldu? Neler yaşıyorsun? Oradaki tanıtım da çok önemli.
Hasibe: Göreve başladığım gün, öğrencilere kendimi yalın bir şekilde anlattım. Neysem o şekilde. “Görme engelliyim. Sizlerden farklıyım. Sizlerle birlikte, bu engeli sorun etmeden, uzlaşarak yol alacağız.” Dedim. Öğrencilere ne verirseniz, onu alıyorsunuz, mıknatıs gibi. Ben onlara kendimi katışıksız bir şekilde anlattığım için, onlar da severek karşılık verdiler bana. Bazı arkadaşlar, engellerinin kullanıldığını, onlara farklı yaklaştıklarını söylüyorlar. Ben bunların hiçbirini yaşamadım. Toplumun diğer kesimlerine inat, diğer yaş gruplarına inat, çocuklardan çok saf, karşılıksız, koşulsuz sevgi ve kabul gördüm. Onları da dahil etmeye çalıştım. Yapamadığım bir şey olduğunda, sorumluluk vererek, o sorumluluğu birlikte sınıfta paylaşarak, onları derse dahil ederek bunların üstesinden gelmeye çalıştım. Geldiğimi de düşünüyorum. Olumsuz bir yok sayma, ötekileştirme yaşamadım çocuklarla.
Şule: Bakış açımız karşıya yansıyor. Çocuklar, yetişkinlerden daha yaratıcı ve daha doğal oluyorlar. Yetişkinlerin kalıplaşmış yargılarını kırmak çok daha zor oluyor. Öğretmenlik, yazarlık ve yöneticilik gibi pek çok kimliğin olduğu için Arı Kovanı köşemize seni konuk ettik. Dergimiz aracılığıyla söylemek istediklerin varsa, onları da alalım.
Hasibe: Dergiye ismini veren, umut ibaresi, bana da umut veriyor. Kadınlar hep umut var olsun, hep üretsinler, sesleri ve renkleri hep hayatın içinde olsun. O özgün hikayelerini hep duyalım. Ötekileştirme, psikolojik şiddet bazen hemcinslerimizden, eşlerimizden geliyor. Bazen işyerlerimizde rastlıyoruz o travmatik ve örseleyen süreçlere ve olaylara. Bunlar hepimizin başına gelse de biz yalnız değiliz. Ürettiklerimizle bunun üstesinden gelebilecek kadar güçlüyüz. Sadece gücümüzü fark etmemiz, potansiyelimizi bir üste taşımak, var olanı kullanmak için kendimize biraz daha güvenmemiz gerekiyor. Çok kadın, bunu yapabilecek donanıma, birikime sahip. “Üniversite mezunuyum, her şeyi yaparım. İlkokul mezunuyum, hiçbir şey yapamam.” Dememek gerekiyor. Eğitimin, öğretimin hayatımızdaki yeri yatsınamaz. İnsanın bazı değerleri var. Bunları okul dışındaki eğitimle hayatına alıyor. Bu anlamda kendini yetiştirmiş çok insan var. Yeter ki kendini tanısın, özüne inmeyi başarsın. Herkese edebiyatla barışık, engeliyle ve hayattaki varlığıyla uzlaşmış, üretmeyi hayatının eksenine koymuş bir yaşamda, özne olmasını diliyorum. Kendimi anlatma fırsatını verdiğin ve beni bu söyleşiye katılmaya değer bulduğun için çok teşekkür ediyorum. Çok ihtiyacımın olduğu, kendimi biraz karamsar hissettiğim bir günde bu söyleşiyi yaptık. Bana çok iyi geldi. O gri bulutları alıverdin.
Şule: Biz çok teşekkür ediyoruz. Umudun Kadınları, umut versin. Karamsarlıkları mümkün olduğunca aza indirgesin. Tamamen yok etsin demek biraz hayalci oluyor. Bu mesajlardan sonra şöyle kapatmak çok daha mantıklı. Genellikle bir dergi varken, başka bir derginin çıkarılmasına gerek olmadığı söylenir. Benzer ekiplerde olunca, birinden birine gerek olmadığı konusunda söylemler oluyor bazan. İki farklı derginin, çok daha üretken, farklı kitlelere, farklı yazarlara ulaşıp onları motive edeceğini düşünüyorum. Kadınlarla ilgili oluşumlar ne kadar çok olursa, o kadar iyi. Yeter ki birbirleri arasında bir rekabet olmasın, iş birliği olsun, bu çok önemli. Daha önce başka dergi çıkaran arkadaşları konuk etmiştik. Bu söyleşileri çok önemsiyoruz. Çok tatlı bir sohbet oldu. Sana bundan sonraki dergi yaşamında ekibinle birlikte başarılar diliyoruz. Umarım, boynuz kulağı geçsin, hep öyle olsun. Dergide çok güzel köşe isimleri buluyorsun. Ben onlara imreniyorum. Gençler bizden ileri olsunlar ki biz de onlardan yeni bilgiler öğrenelim. Bizim deneyimlerimizi, sizin yenilikleriniz, yaratıcılıklarınızla harmanlayıp yolumuza devam edeceğiz.
Hasibe: Kesinlikle katılıyorum. Yolumuz uzun ama yol arkadaşlığımız baki olsun.
Şule: 19 Mayıs Bayramımız da gençler adına kutlu olsun hepimize.
Hasibe: Kadına, bugünkü kazandığı ne varsa veren Atatürk’ü de rahmetle ve minnetle anıyorum. Gençliğin ateşi hiç sönmesin. Gençlik ve Spor Bayramımız, Atatürk’ü anma günümüz kutlu olsun.
Şule: Sevgili izleyicilerimiz, bugün farklı kimlikleri olan arkadaşımız Hasibe ile sohbet ettik. Umarım, Umudun Kadınları Dergisini okuduğunuz gibi, Kibele Dergisini de okursunuz. Oradan da farklı şeyler öğrenirsiniz. Farklı eleştirileriniz ve karşılaştırmalarınız olur. Bizler de bunları duymaktan mutluluk duyarız. Umutla kalın.
19 Mayıs 2025

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.