yaylaboztas@yahoo.com
Kısa ve beyaz saçları, kolyesi ve mavi gözleriyle uzaklara bakıyor.
Geniş ve kıvrımlı gövdesiyle dikkat çeken yaşlı bir zeytin ağacı. Dalları oldukça yayılmış ve yaprakları gür. Arka planda, geniş bir açık alan ve ufukta dağlar var. Gökyüzü hafif bulutlu ve mavi tonlarda. Zeytin ağacı, doğal bir ortamda, toprak zemin üzerinde duruyor. Bu manzara, doğanın güzelliğini ve zeytin ağaçlarının karakteristik yapısını yansıtıyor.

Yere yatıp gökyüzüne bakıyorum. Masmavi gökyüzünün enginliğinde martılar uçuşuyor sürüler halinde, kanatlarında güneşi taşıyarak. Öylesine yükseklere çıkmışlar ki kimisi iri bir kelebek gibi. Bahçemdeki çam ağacı yeşil bir top. Küllü yeşil yaprakları, onlara kafa tutan erik yeşili meyveleriyle başka bir yaprak serpintisi zeytin ağacım. Yattığım yerden başımı çevirip gövdesine bakıyorum, gencecik. O genç haline bakmamış dört iri dala ayrılmış, dört dalda ikişer dal, o iki dalda da çok daha küçük üçer dörder dal, incecik çalı olana dek uzanıyor yukarılara; meyve dolu. Rüzgâr estikçe yaprak altlarının küllü yeşili ortaya çıkıyor, kadife bir kumaşa benziyor. Uzun uzun bakınca ben,



“Neden bakıyorsun?” dedi.



“Ne çok büyüdün, seni diktiğimizde en ince dalın kadardı gövden.”



“Öyledir. O zaman sen de dimdik, hareketli neşeli bir kadındın. Hep konuşurdun bahçedeki çiçeklerle, sokaktan geçen köpeklerle, onlara yemek verirdin, okşardın. Ben şaşırırdım izlerken, içimden güler, benimle ne zamankonuşacaksın diye beklerdim.” 



“Bak seninle de konuşuyorum şimdi. E şimdi nasıl buluyorsun beni?” Bu halim mi eskisi mi daha iyiydi?”



“Sen yine aynı duyguları taşıyorsun ama eğilip kalkarken ah oh diyorsun.”



“Hay sen çok yaşa emi kadife kız. Nasıl da yakaladın ahımı ofumu. Siz zeytinler bin yıl yaşayınca irileşip gövdeniz çakur çukur olunca da kıymetli dimdik ve ulusunuz. Ama biz insanlar sizin gibi direngen ve güçlü değiliz. Sizdeki sağlamlık bizde yok. Hem sizin kadar da yararlı değiliz. Meyveniz,yağınız, posanız, odununuz… Ama odun sözcüğü üzdü beni.Siz yakılmak için değil doğaya bereket saçmak için varsınız.Hele sizi kesip köklerinizi sökerek beton dikmiyorlar mı toprağınıza çıldırıyorum.”



“Haklısın biz kendi adımıza üzülsek de en çok doğa için kahroluyoruz. Bu insanları anlamak çok zor. Taşları kırıp un ufak ediyor, sonra fırınlara atıp yeniden sertleştiriyor suyla birleştirip betona dönüştürüyorlar, ağaçları söküp betonu döküyorlar onların yerine. Sonra doluşuyorlar içine. Aslında kendilerine ihanet ediyorlar.” Bizim için yaşamışız ölmüşüz bir şey değişmez. Biz ağacız. Asıl insan denen canlının işi zor.Öyle bir zaman gelecek ki küçücük bir zeytin bile bulamayacaklar, torunları bizi fotoğraflarda görecek, tadımızı soracaklar büyüklerine.”



“Biliyor musun kadife kız senin zeytinlerini yerken önce öpüyorum. Teşekkür etmek istiyorum daha doğrusu. Bütün meyvelere aynı şeyi yapıyorum. Bize uzattığınız o güzellikler için size minnet duyuyorum.



“O zaman sen mutsuz bir insansın”



“Nerden bildin kadife kız? Gerçekten de mutsuzum.”



“Doğayı, doğanın insanlara sunduğu güzellikleri böylesine duyumsayıp diğer yanda yapılanları gören insanların mutlu olması mümkün değildir. Ben bu bahçede olduğum sürece seni yakından tanıdım.  Sen ağaçlara, doğaya aşıksın.Siz beni bu bahçeye dikmeden önce çok küçücükken dedelerimi, insanların yanlışlarını anlatırken dinlerdim. Bir keresinde büyükannem ağlıyordu. Bu insanları anlamıyorum bütün çöplerini gelip benim oyuklarımın içine koyuyorlar. Yetmiyormuş gibi çakıyla gövdeme isimlerini kazıyor, ışıklı lambalar asmak için çiviler çakıyorlar. Kabuklarım yaralanıyor, gövdem oyuluyor. Can suyu taşıyan iletim borularım kesiliyor. Yine de genlerimizdeki sağlamlıkla onarıyoruz yaralarımızı. Gövdemizden kalan kütükten yeni eşkinler, küçük dallar çıkarıyoruz inadına. Oysa meyve verdiğimizde bayıla bayıla topluyorlar zeytinlerimizi,gölgemize oturup piknik yapıyorlar. Çocuklarına salıncak kuruyorlar. Bu yararlarımızı bile bile bize kötü davranmak niye?  Hiç anlamıyorum bu insanları!



Ne kadar dertliymiş benim zeytin ağacım. Uzandığım yerden kalkıp yanına gittim. Yapraklarını okşadım, yeşilcik meyvelerine sevgiyle dokundum. İnanamadım çok güzel bir koku duydum birden, oysa çiçekleri meyveye dönüşmüştü. Şimdi kokması mümkün değildi. Sonra anladım ki mutluluğun kokusuydu duyduğum. Genç zeytinim mutlu bir ağaç… Benim gibi doğa dostu bir sahibi var daha ne olsun.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.