yaylaboztas@yahoo.com
Kısa ve beyaz saçları, kolyesi ve mavi gözleriyle uzaklara bakıyor.
Chopin’in portresi. Kahverengi dalgalı saçları ve koyu renk gözleri var. Ciddi bir ifadeyle doğrudan izleyiciye bakıyor. Beyaz bir gömlek ve siyah bir ceket giymiş. Resmin sol köşesinde büyük harflerle "Chopin" yazıyor.

Chopin’den bir Polonez veya noktürn dinleyip de duyarsız kalabilir misiniz? Chopin ve benzeri bestecilerin bu denli etkileyici yapıtlar verebilmek için taşıdığı duyguları, içsel dürtüleri düşününce ona duyduğum saygı büyüyor, kendimi küçücük, çok sıradan duyumsuyorum. Tek avuntum, bu yapıtları beğenip dinlerken bu denli etkilenmiş olmam. O zaman rahatlıyorum. Ya bu müzikleri hiç bilmeyen, zevk almayan biri olsaydım…



Bestelerini yaptığı anları canlandırıyorum düşüncemde. Zayıf bedeni, solgun yüzüyle piyanosunun başında. İncecik parmakları tuşlar üzerinde geziniyor, yüzünde derin bir keder. Şamdanından sızan ışıkta nota kâğıdının üzerinde devinen ellerinin gölgeleri büyüyor, Polonez’i duyuyorum bütün tınılarıyla.



Mumlar eridikçe aralık perdeden ay ışığı daha tutkulu süzülüyor içeriye. Gizemli bir aydınlıkta daha bir belirginleşiyor incecik bedeni. Tınılar; coşuyor, sertleşiyor, ay ışığına sarılıp giderek yumuşuyor, inceliyor, yürek yürek taşıyor. Odadaki her eşyaya, aralık perdeye, titreyen ışığa, kâğıtlara, mürekkebe batırılmış kaleme bulaşıyor. 



Gözümü açmıyorum o büyü bozulmasın diye. Bugünde olmak istemiyorum. Dinleyeni bu denli etkileyen duygular acaba, yaratanı ne yapar?



Müzik kılavuzunu açıp Chopin’le ilgili bilgilere göz atıyorum yeniden:



1810-1849 yılları arasında yaşamış. Veremin sonlandırdığı kısacık bir ömür. Böylesine duygu yüklü bir insanın, bence yaşamın getirdiklerini taşıyamadığı bir gerçek.



Rusya’nın Polonya’yı işgali sırasında arkadaşlarıyla kalıp ülkesini savunamamış. Onların ısrarıyla -sağlık sorunları yüzünden- Fransa’ya gitmek zorunda bırakılmış. Bu olayın yıkımını, üzüntüsünü ölünceye değin yaşamış. Ayrılırken arkadaşlarının verdiği ülke toprağını ölene dek taşımış, yakınlarından öldüğünde mezarının üstüne serpilmesini istemiş.



Ben, bu üzüntüsünün yapıtlarındaki ince hüzne yapı taşı olduğunu düşünürüm. George Sand’la uzun yıllar süren aşkı da başka bir yıpranma nedeni olmuş Chopin’e. Birlikteyken yürek çırpıntıları, bittiğinde duyduğu kırgınlık ve acı.



Giderek bozulan sağlığı, ömrünün son günlerinde anlamsız bir yoklukla baş başa kalan büyük bir besteci. Erken bitmesi normal değil mi böyle bir yaşamın?



Böylesine acılı, kısa bir yaşama sığdırılmış, benzerleri arasında çok özgün bir yer tutan piyano konçertoları, noktürnler,polenezler. Alabildiğine ince bir hüzün, taşınması güç bir duygu yükü.



İşte sıradan bir insancık olan beni baştan çıkaran Chopin. Gecenin bir yarısında insanlar uykunun unutturan kucağında, düş tarlalarında dolaşırken, ben yıllar önce Chopin tarafından derlenmiş hüzün çiçeklerini kokluyorum, doymamacasına…

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.