SÖYLEŞİYİ YAPAN: Buket Başaran Akkaya
Buket: Oyuncu ve seslendirme sanatçısı Burcu Başaran Yanger’le birlikteyiz. Merhaba Burcu Hanım.
Burcu: Merhaba.
Buket: Bugüne kadar hem seslendirme sanatçısı, hem de oyuncu olarak tanıyoruz sizi. Nasıl ve ne zaman başladı bu yolculuk?
Burcu: Aslında oldukça erken diyebilirim, sekiz yaşındaydım. 1980 yılında TRT’nin açmış olduğu sınavı kazanıp hem eğitimime hem de seslendirme yapmaya başladım. Ardından 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi oyunculuk bölümünü bitirdim. Hala da bu işi sürdürüyorum. Ayrıca dublaj yönetmenliği ve eğitmenlik yapıyorum. Öğrenci yetiştiriyorum hem oyunculuk alanında, hem de seslendirme ve dublaj alanında. Bugüne kadar seslendirdiğim birçok reklam filmi, dizi yabancı ve yerli film ya da bizim Ay Vi Ar dediğimiz operatör seslendirmeleri, bilgisayar oyunları vs. bolca var.
Buket: Çok güzel dublajın kelime anlamı nedir?
Burcu: Dublaj İngilizce Da Bing yani ikilemek anlamına geliyor. Günümüzde duble etmek olarak da açıklanabilir. Artık dilimizde yer etmiş bir kelime, yabancı dilden geçen bir sürü kelime gibi. Artık dublajda Türkçe olarak bize çoğu kulağımıza yabancı gelmeyen bir kelime… Kısaca seslendirme, dublaj diyebiliriz. Bu arada şunu da eklemek isterim; yaptığımız şey aslında birebir bu. Yani duble etmek ama seslendirme ve dublaj arasında da bir fark var. Görüntülü olarak bir karakteri; animasyon olabilir ya da normal bir karakter olabilir. Görüntülü olarak bir şey seslendiriyorsak buna dublaj diyoruz. Görüntü olmadan yaptığımız iş, yani şu anda bu yaptığımız röportaj seslendirmeye giriyor. O ayrımı da belirtmek isterim. Bazen kafalar karışabiliyor.
Buket: Çok teşekkür ederim çok güzel açıkladınız. Peki, nasıl dublaj sanatçısı olunur?
Burcu: Şimdilerde dublaj eğitimi veren birkaç yer var aslında. Birçok yer var ama hepsi çok iyi değil ne yazık. Yani merdiven altı dediğimiz dublaj stüdyoları olduğu gibi, böyle hani saati 35 TL eğitim veren yerlerde var tabii ki. Bunu fiyatla ölçemeyiz ama hani her yer çok iyi değil. Ama gerçekten iyi eğitim veren birkaç yer var. Bu kurslarda kendini ifade etme ve diksiyon dersleri verilmesinin yanı sıra dublajın nasıl yapıldığı da öğretiliyor. Aslında dublaj eğitimi biraz da usta çırak ilişkisi içinde gelişiyor. Ben de bu işi çok büyük ustalarla çalışarak öğrendim.
Buket: Çok güzel bu arada…
Burcu: Çok özür diliyorum şunu da söylemek istiyorum, bazen sorular geliyor; bu usta çırak ilişkisini anlatınca ‘sizin ustalarınız kimler’ diye. Ne mutlu bana ki, çok ustam oldu benim ve bu işin gerçekten duayenleri benim ustam oldu.
Buket: Çok şanslısınız.
Burcu: Evet gerçekten çok şanslıyım. Örneğin yeni kaybettik hala inanamıyoruz. Hala şoke vaziyetteyiz. Sağ olun Sungun Babacan daha çok yeni iki gün önce kaybettik. Sungun Babacan benim ustalarındandır. Ne mutlu Bedia Ener vardır. Zekai Müftü oldu, Alev Sezer, İstemi Betil, Ayşegül Devrim, Mümtaz Sevinç. Yani saymakla bitiremem de diğer ustalarıma saygısızlık olmasın ama en çok çalıştığım ustalar Müdrike Coşansu. Biz bu ustalardan öğrendik bu işi. Dolayısıyla biz onların çıraklarıyız. Çok da iyi öğrendik ama şimdilerde ne yazık ki bu iş çok da usta çırak ilişkisi ile yürüyemiyor. Teknolojik anlamda da ne yazık ki Sistem buna izin vermiyor. Keşke öyle ilerleseydi.
Buket: Anlıyorum sizi. Peki, sevgili Burcu Hanım kimler dublaj yapamaz?
Burcu: Dublaj sanatçısı olmak için her şeyden önce iyi bir diksiyona ve temiz bir sese sahip olmak gerekiyor. Yani sorunsuz, kısık olmayan, nodülsüz bir ses gerekiyor. Ya da bir takım fiziksel problemler de olmamalı. Yani örneğin; peltekseniz, kekemeyseniz… Ayrıca diksiyon ve fonetik kurallarına da uygun ve bu işin eğitimini almış biri olmanız gerekiyor. Onun dışında evet, sesinizin güzel olması karakteristik olması size bir adım daha öne taşıyor ama çok da şart mı? Hayır değil.
Buket: Peki dublaj şu anda Türkiye'de ne durumda ve Türkiye'de dublajın tarihçesi nerelere dayanıyor?
Burcu: Türkiye dublajın en iyi yapıldığı ülkelerden biri, hatta birincisi bile diyebilirim. Bu sadece bizim fikrimiz değil. Çok sık yurtdışından insanlarla birlikte çalışıyoruz. Özellikle de Amerikalılar bizim bu konudaki hızımıza becerimize ve çıkan işe beğeni ve gıptayla bakıyorlar. Çünkü gerçekten biz bu işi çok kısa zamanda ve çok iyi yapabiliyoruz. Biraz o sanıyorum ırkın pratik bir ülke olmasından kaynaklı bilmiyorum. Çok da böyle şeyler
söylemeyi sevmiyorum ama biz pratik düşünen insanlarız aslında… Sanıyorum bunun da etkisi. Biraz dublajda çabuk olmak, uyanık olmak gerekiyor.
Türkiye’deki dublaj çok eskilere dayanıyor. Ta ki eski zamanlardaki Türk filmlerine kadar uzanıyor. Ferdi Tayfur ve Adalet Cimcoz’larla başlıyor bu iş.
Buket: Bu çocukluğumuzun sanatçıları…
Burcu: Evet aynen öyle… Eskiden dublaj daha meşakkatli ve daha saygıdeğer bir iş olarak kabul ediliyordu. Bizim ustalarımızın anlattığı elektrotlardan öğrendiğimize göre gerçekten çok zormuş. Bunun bir kısmına da ben de yetişebildim ama tabii ki ilk zamanlarına değil. O zaman bizim elimizdeki gibi çoğaltılmış tekstler yokmuş. Sanatçılar söyleyecekleri replikleri ezberleyerek kayda girerlermiş. Cümle cümle seslendirme yapılırmış. O zamanlar makaralı bantlarla kayıt yapılıyormuş. Lub denilen bir sistem varmış. Yani insanları bir kere dilleri sürçerse bir şekilde, takılsalar mesela, ya da ağızları oturtamasalar, senkron tutmasa oldukça geriye gitmeleri gerekiyormuş.
Buket: Bayağı bir sıkıntı…
Burcu: Tabi. Hâlbuki şimdi teknolojiden yararlanıyoruz. Onların çektiği sıkıntıların hiçbirini biz çekmiyoruz artık.
Buket: Maddi ve mesleki anlamda tatminden söz edebilir miyiz?
Burcu: Ben bu ülkede sevdiği işi yaparak para kazanan şanslı azınlıktan sayarım hep kendimi. Ben bir oyuncuyum. Dublaj da benim işimi bir parçası. O yüzden mesleki anlamda çok tatmin oluyorum ama maddi anlamda aynı şeyleri söyleyemem. Benim bu meslekteki 42. yılım. Yani 41 yıl bitti artık 42'ye girdim ama ne yazık ki çok tatmin olduğumu söyleyemeyeceğim maddi anlamda. Çünkü dublaj Türkiye'de ne yazık ki bu anlamda hak ettiği yerde değil. Özellikle de yurtdışıyla Avrupa’yla Amerika'yla karşılaştırıldığı zaman arada büyük uçurumlar, büyük farklar var ama bizim bir sendikamız var. Oyuncular Sendikası ve bunun bir birimi olarak artık bizim mesleğimizin bir adı kondu. Bu daha yeni oldu. Seslendirme oyuncusu ya da mikrofon oyuncusu olarak meslek tanımımız yapıldı. Ne mutlu ki bir taban fiyat belirlendi. En azından bu fiyatın altına düşülmesini biz de engelledik.
Buket: Engellemiş oluyorlar.
Burcu: Evet. Yavaş yavaş telif hakları elde etmeye çalışıyoruz sendikaya bağlı olduğumuz için. Telif hakları ile uğraşıyoruz. Almaya başladık yavaş yavaş. Telif hakları ödenmeye başladı.
Buket: Sizin adınıza sevindim Burcu Hanım.
Burcu: Teşekkür ederiz. Umarım daha iyi gelişmeler olacak el birliğiyle
Buket: İnşallah. Peki dizi filmlerde mankenler ya da medya dünyasındaki popüler olan insanlar başrolde oynuyorlar. Bu insanlar da dublaj yapabiliyorlar mı?
Burcu: Bu güzel bir soru. Bizler tiyatro eğitimi almış oyuncular olarak hala işimizi yapıp bir taraftan da kendimizi eğitmeye, geliştirmeye çalışırken; sadece medyatik olduğu için sizin 0,03 TL’ye yaptığınız dublajı 0,13 TL'ye onlar yapabiliyor. Sadece medyatik oldukları için! Evet, sadece medyatik oldukları için bunu yapmak ne kadar doğru bilemiyorum ama popülarite denen bir şey var ve rağbet görüyorlar ama benim çıkaracağım işle onlarınkinin arasında iş kalitesi anlamda dağlar kadar fark varken sırf isminin hatırına böyle bir şey yaptırılıyor olması çok yazık.
Buket: Maalesef…
Burcu: Ama ne yazık ki hayat gibi bu sistemde çok adil değil. Ayrıca artık yerli dublaj animasyon dışında çok nadiren yapılıyor. Çünkü artık yerli dublaj pek kalmadı. Filmler ve diziler sesli çekiliyor.
Buket: Evet. Peki, Sevgili Burcu Hanım öykündüğümüz bir sanatçı var mı?
Burcu: Çok var. Yani bütün ustalarım hepsi benim idolüm ve onlara tabii ki çok öykündüm. Hala da öykünürüm. Çok kıymetli ustalardan demin adını saymadıklarımı şimdi söyleyeceğim. Jeyan Tözüm, Alev Emre, Bedia Ener Öztep, Ayşegül Devrim. Bunlar benim ustalarım idollerim ve öykündüğüm sanatçılar. Çok takdir ettiğim dublaj sanatçıları ve aynı zamanda çok da iyi oyunculardır. Onlarla da çalışma fırsatı bulabildiğim için çok şanslıyım. Bir kere daha söylemiş oldum.
Buket: Peki, dublajda Türkçeyi kaybetme riski var mı?
Burcu: Evet. Yani dublajda Türkçeyi kaybetme riski oldukça fazla. Çok iyi kullanmak gerekir Türkçeyi. Bizler de gelecek nesle iyi şeyler öğretmek, doğrusunu göstermek zorundayız diye düşünüyorum. Bu bizim sorumluluğumuz. Dil, organik bir şey. Yani gelişen bir şey olduğu için, bizim her şeyden önce kendimizi geliştirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Çünkü ne kadar dikkat ederseniz edin, etrafımızda öyle bir dil dejenerasyonu var ki, sizler de farkında olmadan o çarkın bir dişlisi olarak buluveriyorsunuz kendinizi. Çünkü maruz kalıyorsunuz. Onun için bir otokontrol mekanizması geliştirmemiz gerek. Emin olmadığımız şeyleri ustalarımıza danışarak, Türk Dil Kurumu ya da İmla Kılavuzlarına başvurarak öğrenebiliriz ki; söyleyişini duyabileceğiniz sesli sözlüklerde var. Türk Dil Kurumu’nun var mesela. Türkçeyi kaybetme riski de bilinçsizce yapılan dublajda Türkiye'de var ne yazık ki. Yani sadece ağız dolsun gerisi önemli değil şeklinde. Maddiyatla da ilgili... Taşeron firmaların, özel kanalların da bu işte parmağı var ne yazık ki. Amaç işi ucuza getirmek. Kalite artık ikinci planda… Yani iyi çevirmenler, iyi konuşmacılar, iyi teknik imkânlar yoksa kaliteli bir dublajdan söz etmek mümkün değil. Yönetmen olarak da oraya oturtulan kişinin bilgili ve bilinçli olması gerekiyor. Yani sadece ağzın oturup oturmadığını, doğru senkron yapılıp yapılmadığını kontrol etmek değil yönetmenin görevi. Onu zaten teknisyen arkadaşlar yapıyorlar. Yönetmenin görevi çok daha farklı… Oraya yönetmen titri ile oturan kişinin bütün bunlara hâkim olması gerekiyor ama şu anda ‘var mı’ derseniz çok az. Parmak sayısını geçmez.
Buket: Anlıyorum her şeyde olduğu gibi sizin işiniz de bayağı zor. Allah yardımcınız olsun. Peki senkron olayını biraz açar mısınız? Sanırım dizilerde ve filmlerde çok önemli.
Burcu: Evet zaten Türkiye'de dublaj bu yüzden çok iyi durumda. Senkron sesle görüntünün birebir eşleşmesidir. Yani görüntüde ağız hareket ederken siz erken ya da geç bitirirseniz ya da görüntüdeki karakter örneğin hapşırırken siz hapşırmayıp repliğe devam ederseniz işte burada senkron tutmamış olur. Ekrandaki ağız hala hareket ederken siz cümleyi erken bitirdiğinizde orada iki hecelik ağız hareketi varsa senkron tutmamış olur. Yani ses ve görüntünün birbirine eş olması haline senkron diyoruz.
Buket: Peki dublajda duygu işini nasıl çözümleyebiliyorsunuz? Sesinize verdiğiniz karakterle bütünleşmeniz söz konusu mu?
Burcu: Dublaj; sahnede olmak ya da bir film çekmekle aynı şey değil elbette ama oyunculuk duygusuz olmaz! Yani ister bizim meslek tanımımızın yapıldığı gibi mikrofon oyuncusu olur, ister seslendirme oyuncusu, ister sahnedeki oyuncu… Sonuç olarak bizim işimiz duygu işi. Adı üstünde oyunculuk işi. Oyunculuk da duygusuz olmaz ama dublaj tamamen tekniğe dayalı bir şey. Yani sesinizle oynamak… İçinizde onu hissetmezsiniz yani hissedebilirsiniz ama o an sahnede olmak gibi bir şey değil. Zaten bu mümkün değil. Çünkü bir saniye içinde ya da saliseler içinde plan değişir ve siz bir önceki planda ağlarken bir sonraki planda ya da sahnede gülüyor olmanız gerekebilir ya da doğum yapmanız gerekebilir. Diliniz sürçer, kayıt kesilir. Kayıt baştan alınır o zaman. Bunu gerçekten yaşayarak yapmaya kalktığınızda yapamazsınız zaten. Böyle bir şey çok da sağlıklı bir durum değil bu. Buna ne yarıştığınız zaman el verir, ne de psikolojiniz el verir. Zaten etrafımızda bir sürü etken var. Şimdi kulağımızda kulaklık var karşımızda monitör var. Kulaklığın bir ucunda orijinal ses var. Diğerinde kendi sesiniz var ve elimizde tekst var. Ya da ekranda… Artık elimize tekst çok nadiren alıyoruz. Ekranda akıyor tekst. Gözünüz sık sık yönetmeni takip etmek zorunda. Bir yandan da tekxti deşifre ediyorsunuz. Bitmedi tüm bunları yapmak zorundayken bir taraftan sesinizle oynuyor ve diğer yandan da görüntüyü takip ediyorsunuz. Ağzında kalem mi var sigara mı içiyor karakter, hapşırıyor mu ona bakıyorsunuz. Yanınızda konuşmacı olarak başka bir arkadaşınız olabilir Artık şimdilerde pek olmuyor. Kanal sistemi dediğimiz bir sistemle tek tek giriyoruz kayda ama yönetmen rejiden size bir direktif verebilir. Bir duyguyu bu kadar etkenle hissetmek uyaranla diyeyim, etraftan bu kadar uyaranı hissetmek zaten mümkün değil gerekmiyor da. Çünkü görüntü sizin görüntünüz değil ve siz sadece sesinizle oynamak durumundasınız Bu da sadece teknik bir iş değil. Tabii ki duygu veriyorsunuz ama bunu teknikle veriyorsunuz hissederek çok hissederek değil.
Buket: Anlıyorum. İyi bir dublaj için gerekli koşullar ne olmalı sizce?
Burcu: Her şeyden önemlisi çok çok iyi bir dublaj çevirmeni gerekiyor. Dublaj çevirisi farklı bir şey. Yani bir çevirmenin sadece yabancı dilden Türkçe’ye çevirmesi değil, aynı zamanda senkronu da tutturabilecek bir yeteneğe sahip olması gerekiyor. Ya da deneyimi diyeyim. Onun dışında tekstin puntosu bile sizin için çok önemli olabiliyor; Çok büyük olursa ilginiz dağılabiliyor. Küçük olursa yaşa göre de bazen okuyamayabiliyorsunuz. İyi bir konuşmacının o role giden bir sesi, iyi bir diksiyonu, iyi bir deşifresi olması gerekiyor aynı zamanda. Bir şey daha eklemek istiyorum. Az önce konuşmuştuk bir sürü şey yapmanız gerekiyor diye. Şimdi pratiklikten söz etmiştik. Örneğin herhangi bir aksilikte durmadan yola devam edebilmeniz gerekiyor. Tabii iyi bir teknisyen de çok önemli. Yani eli çabuk ve dikkatli olması gerekiyor ama siz elinizdeki teksti karşınızdaki monitörden de görüntüyü takip ederken, birçok şeyi kaçıra biliyorsunuz. Bu gibi durumlarda iyi bir teknisyene çok iş düşüyor. Yönetmenin de Türkçeye hâkim olması ve adı üstünde sizi iyi yönetebilmesi gerekiyor. Tabii ki önemli olan bir konuda iyi stüdyo koşullarına sahip olmak... Ses yalıtımı stüdyolarda çok önemli. Dışardan kamyon geçtiğinde, ya da bizim vardır meşhur stüdyo sineklerimiz sürekli mikrofona konarlar. Bu sıralarda kaydı kestiğimiz çok olmuştur. İzolasyon çok pahalı bir şey ve bu yüzden de stüdyolarda pek tercih edilmiyordu eskiden. Şimdilerde ama daha iyi izole edilmiş stüdyolarda çalışıyoruz hatta Pandemi ile birlikte biz artık home stüdyo tabir ettiğimiz ev stüdyoları kurmaya başladık evlerimize. Artık küçük stüdyolarımız oldu. Benim de var.
Bazen evden bazen stüdyolardan çalışabiliyoruz ama yalıtım gerçekten önemli ve stüdyoların yine ister home stüdyo olsun, ister gittiğiniz dublaj stüdyoları, sessiz bir havalandırma sistemine ihtiyacı var. Çünkü havasızlık ve sıcak sizin performansınızı olumsuz yönde etkiliyor tabii ki.
Buket: Bir dublaj sanatçısının partnerlerinden etkilenme söz konusu mu?
Burcu: Elbette etkileniyorsunuz. Yani demin de bahsetmiştim şimdilerde kanal sistemi dediğimiz bir sistem var. Tek tek girip çalışıyoruz ama keşke öyle çalışmasak. Çünkü birbirimizin tonlarına göre cevaplar veriyoruz. Partnerimizi duymak bu anlamda önemli bir şey. Bir de artık zaman problemi de var. Herkesi aynı zamanda bir araya getirmeyebiliyorsunuz. Benim onayladığım bir sistem değil. Keşke eskisi gibi olsaydı. Çünkü insan öğesini dışarda tutan bir şey kanal sistemi. Bir tek siz giriyorsunuz, konuşup çıkıyorsunuz ama eskiden öyle değildi. Bütün filmi, kadrosu birlikte girerdik biz kayda. Birinci sayfadan başlardı son sayfaya kadar beraber kayıt alırdık ve film hiç durmadan akardı. partnerinizin konuşma tarzı size uygunsa işiniz çok daha keyifli oluyor tabi ama artık dediğim gibi kayda tek tek girdiğimiz için bu zevkten mahrum kalıyoruz.
Buket: Anlıyorum Burcu Hanım. Peki, bugüne kadar hangi sanatçıları seslendirdiniz? Birkaç örnek verebilir misiniz?
Burcu: Tabi. Angelina Jolie var. Meg Ryan var. Julia Roberts var. Azra Akın Türk mankenlerden Azra Akın var. Onun dışında Sandra Bullock var. Çok var Andy Mac Double var. Çok var ve hatırlayamıyorum şu anda ve sayısız reklam filmi var. Filmler var. Normalde uzun metrajlı Brezilya dizileri var. Bazen oynadığımda sesli, eskiden sesli çekmediğimiz dönemlerde kendimi de tabii ki ben seslendiriyorum ama insanlar sesinin bana ait olmadığını düşünüyorlarmış. Yüzümle sesimi bağdaştıramıyorlarmış. Bu da çok normal. Bu da olabilir Buket: Sevgili Burcu Son bir sorum. Kızınız Deniz’in de dublaj sanatçısı olmasını ister misiniz?
Burcu: Yani evet daha başında sayılır. Başında sayılır derken Deniz şu anda 13 yaşını bitirdi 14 yaşına giriyor ama Deniz benden erken başladı. 4.5 yaşından beri. Zaten daha okumayı yazmayı bilmezkenden beri benimle stüdyolara gide gele zaten dublaj yapmayı öğrendi göre göre. O biraz usta çırak ilişkisi oldu. Öğrendi ve zaten dublaj yapıyor çok da iyi yapıyor bana göre. Çok da iyi öğrendi. Seviyor da yapmayı. Onun için neden olmasın? İlerde de devam ettirebilir tabii.
Buket: Yani boynuz kulağı geçecek diyorsunuz öyle mi?
Burcu: Geçti.
Buket: Çok teşekkür ederim sevgili Burcu. Ben her ikinize başarılar diliyorum.
Burcu: Biz de çok teşekkür ederiz. Ben kızım adına da çok teşekkür ederim. Son bir şey daha söylemek isterim. Böyle bir soru gelmişti. Onu cevaplayamamıştım. Burada onu da eklemek isterim. Dublajında fiziksel anlamda bir sorun yaratıp yaratmadığını dublaj sanatçılar için sormuşlardı. Onu da yanıtlıyım şimdi. Bir mikrofonun karşısında ayakta da olsanız, oturur pozisyonda da olsanız sabit durmanız gerekiyor. Tabii ki hani eliniz kolunuz bedeniniz hareket edebiliyor ama çok sınırlı hareket edebiliyor. Teknik anlamda mikrofona belli bir açıda durmak zorundayız. O açıyı korumak için de sabit kalmamız gerekebiliyor bir süre. Bu da tabi hani, mesela benim belimde bir sorunum var. Bir bel ağrım var ve çok uzun süre oturduğum zaman sabit bir şekilde biraz belim açıkçası, ‘ben buradayım’ demeye başlıyor. Onun dışında eğer hani akciğerlerimizde bir sorun varsa, çok uzun soluklu bir şey konuşmanız gerekirse bazen nefes nefese kalabiliyor. Büyük abilerimiz ablalarımız da yaşadığımız örnekler. Evet, yani hani bu anlamda saçların çok büyük zararı var. Ha, benim saçlarım kıvırcık. Sürekli kulaklık taktığım için. Ben espri yapıyorum mesleki deformasyon diye. Çünkü sürekli kafamın üstünde kıskanç gibi kulaklık izi kalıyor saçlarımda ama hani sonuçta da 8 saat boyunca hiç aralıksız o koltukta oturuyor değiliz. Arada kalkıyoruz, dinleniyoruz. Gerekirse yapmak zorundaysak ara veriyoruz tekrar devam ediyoruz falan filan ama işimizi çok seviyoruz. O yüzden her işin zorluğu var. Bu anlamda ben kendi adıma konuşayım. Beni çok zorladığını düşünmüyorum. Belki de sağlıklı bir insan olduğum için beni çok zorlamıyor. Ama tabii ki bizim de mesleğimizin zorlukları elbette var. Sigortamız yok mesela. Dışardan sigorta yaptırmak zorundayız. Bu işe de şimdi bir çözüm getirmeye çalışıyoruz, sendikayla vs. ile. Bu tarz hani maddi manevi zorluklar yaşamıyor değiliz. Tabii ki yaşıyoruz. Ben bazen eve gittiğimde canım konuşmak istemiyor ve diyorum ki bugün çok konuştum, artık susmak istiyorum. Bana soru sormayın. Ama her şeye rağmen işimi çok severek yapıyorum. Çok keyif alıyorum.
Buket: Biz de sizi dinlemekten çok keyif alıyoruz. Tekrar başarılar diliyorum.
Burcu: Çok teşekkür ederim.
Buket: Oyuncu ve seslendirme sanatçısı Burcu Başaran Yanger’le birlikteyiz. Merhaba Burcu Hanım.
Burcu: Merhaba.
Buket: Bugüne kadar hem seslendirme sanatçısı, hem de oyuncu olarak tanıyoruz sizi. Nasıl ve ne zaman başladı bu yolculuk?
Burcu: Aslında oldukça erken diyebilirim, sekiz yaşındaydım. 1980 yılında TRT’nin açmış olduğu sınavı kazanıp hem eğitimime hem de seslendirme yapmaya başladım. Ardından 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi oyunculuk bölümünü bitirdim. Hala da bu işi sürdürüyorum. Ayrıca dublaj yönetmenliği ve eğitmenlik yapıyorum. Öğrenci yetiştiriyorum hem oyunculuk alanında, hem de seslendirme ve dublaj alanında. Bugüne kadar seslendirdiğim birçok reklam filmi, dizi yabancı ve yerli film ya da bizim Ay Vi Ar dediğimiz operatör seslendirmeleri, bilgisayar oyunları vs. bolca var.
Buket: Çok güzel dublajın kelime anlamı nedir?
Burcu: Dublaj İngilizce Da Bing yani ikilemek anlamına geliyor. Günümüzde duble etmek olarak da açıklanabilir. Artık dilimizde yer etmiş bir kelime, yabancı dilden geçen bir sürü kelime gibi. Artık dublajda Türkçe olarak bize çoğu kulağımıza yabancı gelmeyen bir kelime… Kısaca seslendirme, dublaj diyebiliriz. Bu arada şunu da eklemek isterim; yaptığımız şey aslında birebir bu. Yani duble etmek ama seslendirme ve dublaj arasında da bir fark var. Görüntülü olarak bir karakteri; animasyon olabilir ya da normal bir karakter olabilir. Görüntülü olarak bir şey seslendiriyorsak buna dublaj diyoruz. Görüntü olmadan yaptığımız iş, yani şu anda bu yaptığımız röportaj seslendirmeye giriyor. O ayrımı da belirtmek isterim. Bazen kafalar karışabiliyor.
Buket: Çok teşekkür ederim çok güzel açıkladınız. Peki, nasıl dublaj sanatçısı olunur?
Burcu: Şimdilerde dublaj eğitimi veren birkaç yer var aslında. Birçok yer var ama hepsi çok iyi değil ne yazık. Yani merdiven altı dediğimiz dublaj stüdyoları olduğu gibi, böyle hani saati 35 TL eğitim veren yerlerde var tabii ki. Bunu fiyatla ölçemeyiz ama hani her yer çok iyi değil. Ama gerçekten iyi eğitim veren birkaç yer var. Bu kurslarda kendini ifade etme ve diksiyon dersleri verilmesinin yanı sıra dublajın nasıl yapıldığı da öğretiliyor. Aslında dublaj eğitimi biraz da usta çırak ilişkisi içinde gelişiyor. Ben de bu işi çok büyük ustalarla çalışarak öğrendim.
Buket: Çok güzel bu arada…
Burcu: Çok özür diliyorum şunu da söylemek istiyorum, bazen sorular geliyor; bu usta çırak ilişkisini anlatınca ‘sizin ustalarınız kimler’ diye. Ne mutlu bana ki, çok ustam oldu benim ve bu işin gerçekten duayenleri benim ustam oldu.
Buket: Çok şanslısınız.
Burcu: Evet gerçekten çok şanslıyım. Örneğin yeni kaybettik hala inanamıyoruz. Hala şoke vaziyetteyiz. Sağ olun Sungun Babacan daha çok yeni iki gün önce kaybettik. Sungun Babacan benim ustalarındandır. Ne mutlu Bedia Ener vardır. Zekai Müftü oldu, Alev Sezer, İstemi Betil, Ayşegül Devrim, Mümtaz Sevinç. Yani saymakla bitiremem de diğer ustalarıma saygısızlık olmasın ama en çok çalıştığım ustalar Müdrike Coşansu. Biz bu ustalardan öğrendik bu işi. Dolayısıyla biz onların çıraklarıyız. Çok da iyi öğrendik ama şimdilerde ne yazık ki bu iş çok da usta çırak ilişkisi ile yürüyemiyor. Teknolojik anlamda da ne yazık ki Sistem buna izin vermiyor. Keşke öyle ilerleseydi.
Buket: Anlıyorum sizi. Peki, sevgili Burcu Hanım kimler dublaj yapamaz?
Burcu: Dublaj sanatçısı olmak için her şeyden önce iyi bir diksiyona ve temiz bir sese sahip olmak gerekiyor. Yani sorunsuz, kısık olmayan, nodülsüz bir ses gerekiyor. Ya da bir takım fiziksel problemler de olmamalı. Yani örneğin; peltekseniz, kekemeyseniz… Ayrıca diksiyon ve fonetik kurallarına da uygun ve bu işin eğitimini almış biri olmanız gerekiyor. Onun dışında evet, sesinizin güzel olması karakteristik olması size bir adım daha öne taşıyor ama çok da şart mı? Hayır değil.
Buket: Peki dublaj şu anda Türkiye'de ne durumda ve Türkiye'de dublajın tarihçesi nerelere dayanıyor?
Burcu: Türkiye dublajın en iyi yapıldığı ülkelerden biri, hatta birincisi bile diyebilirim. Bu sadece bizim fikrimiz değil. Çok sık yurtdışından insanlarla birlikte çalışıyoruz. Özellikle de Amerikalılar bizim bu konudaki hızımıza becerimize ve çıkan işe beğeni ve gıptayla bakıyorlar. Çünkü gerçekten biz bu işi çok kısa zamanda ve çok iyi yapabiliyoruz. Biraz o sanıyorum ırkın pratik bir ülke olmasından kaynaklı bilmiyorum. Çok da böyle şeyler
söylemeyi sevmiyorum ama biz pratik düşünen insanlarız aslında… Sanıyorum bunun da etkisi. Biraz dublajda çabuk olmak, uyanık olmak gerekiyor.
Türkiye’deki dublaj çok eskilere dayanıyor. Ta ki eski zamanlardaki Türk filmlerine kadar uzanıyor. Ferdi Tayfur ve Adalet Cimcoz’larla başlıyor bu iş.
Buket: Bu çocukluğumuzun sanatçıları…
Burcu: Evet aynen öyle… Eskiden dublaj daha meşakkatli ve daha saygıdeğer bir iş olarak kabul ediliyordu. Bizim ustalarımızın anlattığı elektrotlardan öğrendiğimize göre gerçekten çok zormuş. Bunun bir kısmına da ben de yetişebildim ama tabii ki ilk zamanlarına değil. O zaman bizim elimizdeki gibi çoğaltılmış tekstler yokmuş. Sanatçılar söyleyecekleri replikleri ezberleyerek kayda girerlermiş. Cümle cümle seslendirme yapılırmış. O zamanlar makaralı bantlarla kayıt yapılıyormuş. Lub denilen bir sistem varmış. Yani insanları bir kere dilleri sürçerse bir şekilde, takılsalar mesela, ya da ağızları oturtamasalar, senkron tutmasa oldukça geriye gitmeleri gerekiyormuş.
Buket: Bayağı bir sıkıntı…
Burcu: Tabi. Hâlbuki şimdi teknolojiden yararlanıyoruz. Onların çektiği sıkıntıların hiçbirini biz çekmiyoruz artık.
Buket: Maddi ve mesleki anlamda tatminden söz edebilir miyiz?
Burcu: Ben bu ülkede sevdiği işi yaparak para kazanan şanslı azınlıktan sayarım hep kendimi. Ben bir oyuncuyum. Dublaj da benim işimi bir parçası. O yüzden mesleki anlamda çok tatmin oluyorum ama maddi anlamda aynı şeyleri söyleyemem. Benim bu meslekteki 42. yılım. Yani 41 yıl bitti artık 42'ye girdim ama ne yazık ki çok tatmin olduğumu söyleyemeyeceğim maddi anlamda. Çünkü dublaj Türkiye'de ne yazık ki bu anlamda hak ettiği yerde değil. Özellikle de yurtdışıyla Avrupa’yla Amerika'yla karşılaştırıldığı zaman arada büyük uçurumlar, büyük farklar var ama bizim bir sendikamız var. Oyuncular Sendikası ve bunun bir birimi olarak artık bizim mesleğimizin bir adı kondu. Bu daha yeni oldu. Seslendirme oyuncusu ya da mikrofon oyuncusu olarak meslek tanımımız yapıldı. Ne mutlu ki bir taban fiyat belirlendi. En azından bu fiyatın altına düşülmesini biz de engelledik.
Buket: Engellemiş oluyorlar.
Burcu: Evet. Yavaş yavaş telif hakları elde etmeye çalışıyoruz sendikaya bağlı olduğumuz için. Telif hakları ile uğraşıyoruz. Almaya başladık yavaş yavaş. Telif hakları ödenmeye başladı.
Buket: Sizin adınıza sevindim Burcu Hanım.
Burcu: Teşekkür ederiz. Umarım daha iyi gelişmeler olacak el birliğiyle
Buket: İnşallah. Peki dizi filmlerde mankenler ya da medya dünyasındaki popüler olan insanlar başrolde oynuyorlar. Bu insanlar da dublaj yapabiliyorlar mı?
Burcu: Bu güzel bir soru. Bizler tiyatro eğitimi almış oyuncular olarak hala işimizi yapıp bir taraftan da kendimizi eğitmeye, geliştirmeye çalışırken; sadece medyatik olduğu için sizin 0,03 TL’ye yaptığınız dublajı 0,13 TL'ye onlar yapabiliyor. Sadece medyatik oldukları için! Evet, sadece medyatik oldukları için bunu yapmak ne kadar doğru bilemiyorum ama popülarite denen bir şey var ve rağbet görüyorlar ama benim çıkaracağım işle onlarınkinin arasında iş kalitesi anlamda dağlar kadar fark varken sırf isminin hatırına böyle bir şey yaptırılıyor olması çok yazık.
Buket: Maalesef…
Burcu: Ama ne yazık ki hayat gibi bu sistemde çok adil değil. Ayrıca artık yerli dublaj animasyon dışında çok nadiren yapılıyor. Çünkü artık yerli dublaj pek kalmadı. Filmler ve diziler sesli çekiliyor.
Buket: Evet. Peki, Sevgili Burcu Hanım öykündüğümüz bir sanatçı var mı?
Burcu: Çok var. Yani bütün ustalarım hepsi benim idolüm ve onlara tabii ki çok öykündüm. Hala da öykünürüm. Çok kıymetli ustalardan demin adını saymadıklarımı şimdi söyleyeceğim. Jeyan Tözüm, Alev Emre, Bedia Ener Öztep, Ayşegül Devrim. Bunlar benim ustalarım idollerim ve öykündüğüm sanatçılar. Çok takdir ettiğim dublaj sanatçıları ve aynı zamanda çok da iyi oyunculardır. Onlarla da çalışma fırsatı bulabildiğim için çok şanslıyım. Bir kere daha söylemiş oldum.
Buket: Peki, dublajda Türkçeyi kaybetme riski var mı?
Burcu: Evet. Yani dublajda Türkçeyi kaybetme riski oldukça fazla. Çok iyi kullanmak gerekir Türkçeyi. Bizler de gelecek nesle iyi şeyler öğretmek, doğrusunu göstermek zorundayız diye düşünüyorum. Bu bizim sorumluluğumuz. Dil, organik bir şey. Yani gelişen bir şey olduğu için, bizim her şeyden önce kendimizi geliştirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Çünkü ne kadar dikkat ederseniz edin, etrafımızda öyle bir dil dejenerasyonu var ki, sizler de farkında olmadan o çarkın bir dişlisi olarak buluveriyorsunuz kendinizi. Çünkü maruz kalıyorsunuz. Onun için bir otokontrol mekanizması geliştirmemiz gerek. Emin olmadığımız şeyleri ustalarımıza danışarak, Türk Dil Kurumu ya da İmla Kılavuzlarına başvurarak öğrenebiliriz ki; söyleyişini duyabileceğiniz sesli sözlüklerde var. Türk Dil Kurumu’nun var mesela. Türkçeyi kaybetme riski de bilinçsizce yapılan dublajda Türkiye'de var ne yazık ki. Yani sadece ağız dolsun gerisi önemli değil şeklinde. Maddiyatla da ilgili... Taşeron firmaların, özel kanalların da bu işte parmağı var ne yazık ki. Amaç işi ucuza getirmek. Kalite artık ikinci planda… Yani iyi çevirmenler, iyi konuşmacılar, iyi teknik imkânlar yoksa kaliteli bir dublajdan söz etmek mümkün değil. Yönetmen olarak da oraya oturtulan kişinin bilgili ve bilinçli olması gerekiyor. Yani sadece ağzın oturup oturmadığını, doğru senkron yapılıp yapılmadığını kontrol etmek değil yönetmenin görevi. Onu zaten teknisyen arkadaşlar yapıyorlar. Yönetmenin görevi çok daha farklı… Oraya yönetmen titri ile oturan kişinin bütün bunlara hâkim olması gerekiyor ama şu anda ‘var mı’ derseniz çok az. Parmak sayısını geçmez.
Buket: Anlıyorum her şeyde olduğu gibi sizin işiniz de bayağı zor. Allah yardımcınız olsun. Peki senkron olayını biraz açar mısınız? Sanırım dizilerde ve filmlerde çok önemli.
Burcu: Evet zaten Türkiye'de dublaj bu yüzden çok iyi durumda. Senkron sesle görüntünün birebir eşleşmesidir. Yani görüntüde ağız hareket ederken siz erken ya da geç bitirirseniz ya da görüntüdeki karakter örneğin hapşırırken siz hapşırmayıp repliğe devam ederseniz işte burada senkron tutmamış olur. Ekrandaki ağız hala hareket ederken siz cümleyi erken bitirdiğinizde orada iki hecelik ağız hareketi varsa senkron tutmamış olur. Yani ses ve görüntünün birbirine eş olması haline senkron diyoruz.
Buket: Peki dublajda duygu işini nasıl çözümleyebiliyorsunuz? Sesinize verdiğiniz karakterle bütünleşmeniz söz konusu mu?
Burcu: Dublaj; sahnede olmak ya da bir film çekmekle aynı şey değil elbette ama oyunculuk duygusuz olmaz! Yani ister bizim meslek tanımımızın yapıldığı gibi mikrofon oyuncusu olur, ister seslendirme oyuncusu, ister sahnedeki oyuncu… Sonuç olarak bizim işimiz duygu işi. Adı üstünde oyunculuk işi. Oyunculuk da duygusuz olmaz ama dublaj tamamen tekniğe dayalı bir şey. Yani sesinizle oynamak… İçinizde onu hissetmezsiniz yani hissedebilirsiniz ama o an sahnede olmak gibi bir şey değil. Zaten bu mümkün değil. Çünkü bir saniye içinde ya da saliseler içinde plan değişir ve siz bir önceki planda ağlarken bir sonraki planda ya da sahnede gülüyor olmanız gerekebilir ya da doğum yapmanız gerekebilir. Diliniz sürçer, kayıt kesilir. Kayıt baştan alınır o zaman. Bunu gerçekten yaşayarak yapmaya kalktığınızda yapamazsınız zaten. Böyle bir şey çok da sağlıklı bir durum değil bu. Buna ne yarıştığınız zaman el verir, ne de psikolojiniz el verir. Zaten etrafımızda bir sürü etken var. Şimdi kulağımızda kulaklık var karşımızda monitör var. Kulaklığın bir ucunda orijinal ses var. Diğerinde kendi sesiniz var ve elimizde tekst var. Ya da ekranda… Artık elimize tekst çok nadiren alıyoruz. Ekranda akıyor tekst. Gözünüz sık sık yönetmeni takip etmek zorunda. Bir yandan da tekxti deşifre ediyorsunuz. Bitmedi tüm bunları yapmak zorundayken bir taraftan sesinizle oynuyor ve diğer yandan da görüntüyü takip ediyorsunuz. Ağzında kalem mi var sigara mı içiyor karakter, hapşırıyor mu ona bakıyorsunuz. Yanınızda konuşmacı olarak başka bir arkadaşınız olabilir Artık şimdilerde pek olmuyor. Kanal sistemi dediğimiz bir sistemle tek tek giriyoruz kayda ama yönetmen rejiden size bir direktif verebilir. Bir duyguyu bu kadar etkenle hissetmek uyaranla diyeyim, etraftan bu kadar uyaranı hissetmek zaten mümkün değil gerekmiyor da. Çünkü görüntü sizin görüntünüz değil ve siz sadece sesinizle oynamak durumundasınız Bu da sadece teknik bir iş değil. Tabii ki duygu veriyorsunuz ama bunu teknikle veriyorsunuz hissederek çok hissederek değil.
Buket: Anlıyorum. İyi bir dublaj için gerekli koşullar ne olmalı sizce?
Burcu: Her şeyden önemlisi çok çok iyi bir dublaj çevirmeni gerekiyor. Dublaj çevirisi farklı bir şey. Yani bir çevirmenin sadece yabancı dilden Türkçe’ye çevirmesi değil, aynı zamanda senkronu da tutturabilecek bir yeteneğe sahip olması gerekiyor. Ya da deneyimi diyeyim. Onun dışında tekstin puntosu bile sizin için çok önemli olabiliyor; Çok büyük olursa ilginiz dağılabiliyor. Küçük olursa yaşa göre de bazen okuyamayabiliyorsunuz. İyi bir konuşmacının o role giden bir sesi, iyi bir diksiyonu, iyi bir deşifresi olması gerekiyor aynı zamanda. Bir şey daha eklemek istiyorum. Az önce konuşmuştuk bir sürü şey yapmanız gerekiyor diye. Şimdi pratiklikten söz etmiştik. Örneğin herhangi bir aksilikte durmadan yola devam edebilmeniz gerekiyor. Tabii iyi bir teknisyen de çok önemli. Yani eli çabuk ve dikkatli olması gerekiyor ama siz elinizdeki teksti karşınızdaki monitörden de görüntüyü takip ederken, birçok şeyi kaçıra biliyorsunuz. Bu gibi durumlarda iyi bir teknisyene çok iş düşüyor. Yönetmenin de Türkçeye hâkim olması ve adı üstünde sizi iyi yönetebilmesi gerekiyor. Tabii ki önemli olan bir konuda iyi stüdyo koşullarına sahip olmak... Ses yalıtımı stüdyolarda çok önemli. Dışardan kamyon geçtiğinde, ya da bizim vardır meşhur stüdyo sineklerimiz sürekli mikrofona konarlar. Bu sıralarda kaydı kestiğimiz çok olmuştur. İzolasyon çok pahalı bir şey ve bu yüzden de stüdyolarda pek tercih edilmiyordu eskiden. Şimdilerde ama daha iyi izole edilmiş stüdyolarda çalışıyoruz hatta Pandemi ile birlikte biz artık home stüdyo tabir ettiğimiz ev stüdyoları kurmaya başladık evlerimize. Artık küçük stüdyolarımız oldu. Benim de var.
Bazen evden bazen stüdyolardan çalışabiliyoruz ama yalıtım gerçekten önemli ve stüdyoların yine ister home stüdyo olsun, ister gittiğiniz dublaj stüdyoları, sessiz bir havalandırma sistemine ihtiyacı var. Çünkü havasızlık ve sıcak sizin performansınızı olumsuz yönde etkiliyor tabii ki.
Buket: Bir dublaj sanatçısının partnerlerinden etkilenme söz konusu mu?
Burcu: Elbette etkileniyorsunuz. Yani demin de bahsetmiştim şimdilerde kanal sistemi dediğimiz bir sistem var. Tek tek girip çalışıyoruz ama keşke öyle çalışmasak. Çünkü birbirimizin tonlarına göre cevaplar veriyoruz. Partnerimizi duymak bu anlamda önemli bir şey. Bir de artık zaman problemi de var. Herkesi aynı zamanda bir araya getirmeyebiliyorsunuz. Benim onayladığım bir sistem değil. Keşke eskisi gibi olsaydı. Çünkü insan öğesini dışarda tutan bir şey kanal sistemi. Bir tek siz giriyorsunuz, konuşup çıkıyorsunuz ama eskiden öyle değildi. Bütün filmi, kadrosu birlikte girerdik biz kayda. Birinci sayfadan başlardı son sayfaya kadar beraber kayıt alırdık ve film hiç durmadan akardı. partnerinizin konuşma tarzı size uygunsa işiniz çok daha keyifli oluyor tabi ama artık dediğim gibi kayda tek tek girdiğimiz için bu zevkten mahrum kalıyoruz.
Buket: Anlıyorum Burcu Hanım. Peki, bugüne kadar hangi sanatçıları seslendirdiniz? Birkaç örnek verebilir misiniz?
Burcu: Tabi. Angelina Jolie var. Meg Ryan var. Julia Roberts var. Azra Akın Türk mankenlerden Azra Akın var. Onun dışında Sandra Bullock var. Çok var Andy Mac Double var. Çok var ve hatırlayamıyorum şu anda ve sayısız reklam filmi var. Filmler var. Normalde uzun metrajlı Brezilya dizileri var. Bazen oynadığımda sesli, eskiden sesli çekmediğimiz dönemlerde kendimi de tabii ki ben seslendiriyorum ama insanlar sesinin bana ait olmadığını düşünüyorlarmış. Yüzümle sesimi bağdaştıramıyorlarmış. Bu da çok normal. Bu da olabilir Buket: Sevgili Burcu Son bir sorum. Kızınız Deniz’in de dublaj sanatçısı olmasını ister misiniz?
Burcu: Yani evet daha başında sayılır. Başında sayılır derken Deniz şu anda 13 yaşını bitirdi 14 yaşına giriyor ama Deniz benden erken başladı. 4.5 yaşından beri. Zaten daha okumayı yazmayı bilmezkenden beri benimle stüdyolara gide gele zaten dublaj yapmayı öğrendi göre göre. O biraz usta çırak ilişkisi oldu. Öğrendi ve zaten dublaj yapıyor çok da iyi yapıyor bana göre. Çok da iyi öğrendi. Seviyor da yapmayı. Onun için neden olmasın? İlerde de devam ettirebilir tabii.
Buket: Yani boynuz kulağı geçecek diyorsunuz öyle mi?
Burcu: Geçti.
Buket: Çok teşekkür ederim sevgili Burcu. Ben her ikinize başarılar diliyorum.
Burcu: Biz de çok teşekkür ederiz. Ben kızım adına da çok teşekkür ederim. Son bir şey daha söylemek isterim. Böyle bir soru gelmişti. Onu cevaplayamamıştım. Burada onu da eklemek isterim. Dublajında fiziksel anlamda bir sorun yaratıp yaratmadığını dublaj sanatçılar için sormuşlardı. Onu da yanıtlıyım şimdi. Bir mikrofonun karşısında ayakta da olsanız, oturur pozisyonda da olsanız sabit durmanız gerekiyor. Tabii ki hani eliniz kolunuz bedeniniz hareket edebiliyor ama çok sınırlı hareket edebiliyor. Teknik anlamda mikrofona belli bir açıda durmak zorundayız. O açıyı korumak için de sabit kalmamız gerekebiliyor bir süre. Bu da tabi hani, mesela benim belimde bir sorunum var. Bir bel ağrım var ve çok uzun süre oturduğum zaman sabit bir şekilde biraz belim açıkçası, ‘ben buradayım’ demeye başlıyor. Onun dışında eğer hani akciğerlerimizde bir sorun varsa, çok uzun soluklu bir şey konuşmanız gerekirse bazen nefes nefese kalabiliyor. Büyük abilerimiz ablalarımız da yaşadığımız örnekler. Evet, yani hani bu anlamda saçların çok büyük zararı var. Ha, benim saçlarım kıvırcık. Sürekli kulaklık taktığım için. Ben espri yapıyorum mesleki deformasyon diye. Çünkü sürekli kafamın üstünde kıskanç gibi kulaklık izi kalıyor saçlarımda ama hani sonuçta da 8 saat boyunca hiç aralıksız o koltukta oturuyor değiliz. Arada kalkıyoruz, dinleniyoruz. Gerekirse yapmak zorundaysak ara veriyoruz tekrar devam ediyoruz falan filan ama işimizi çok seviyoruz. O yüzden her işin zorluğu var. Bu anlamda ben kendi adıma konuşayım. Beni çok zorladığını düşünmüyorum. Belki de sağlıklı bir insan olduğum için beni çok zorlamıyor. Ama tabii ki bizim de mesleğimizin zorlukları elbette var. Sigortamız yok mesela. Dışardan sigorta yaptırmak zorundayız. Bu işe de şimdi bir çözüm getirmeye çalışıyoruz, sendikayla vs. ile. Bu tarz hani maddi manevi zorluklar yaşamıyor değiliz. Tabii ki yaşıyoruz. Ben bazen eve gittiğimde canım konuşmak istemiyor ve diyorum ki bugün çok konuştum, artık susmak istiyorum. Bana soru sormayın. Ama her şeye rağmen işimi çok severek yapıyorum. Çok keyif alıyorum.
Buket: Biz de sizi dinlemekten çok keyif alıyoruz. Tekrar başarılar diliyorum.
Burcu: Çok teşekkür ederim.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.