Hayatımda iz bırakan bir sürü saat olduğunu düşünüyorum. Babam, saatlere hep çok meraklıydı. Haber vaktinde, spiker "İyi akşamlar, saat 19" dediğinde muhakkak saatini kontrol eder, bir saniye bile geri kalsa hemen düzeltirdi... Kol saatini ve alyansını ömrü boyunca elinden çıkarmadı. Alyansı için "O bizim şeref sözümüz" derdi... Ahhh, artık böyle adamlar kalmadı galiba. Hepsi güzel atlara binip çekip gittiler. Çocukluğumda, evdeki guguklu saat en iyi arkadaşımdı. Yıllar sonra, evin torunları için de en eğlenceli şey, sallanan sandalyede sallanarak, guguklu saatin kuşlarını seyretmekti. Anneannemin evindeki o devasa görünümlü gonglu duvar saatini de hiç unutmam mesela... Saat başında çalan o gong, herkese bir ciddiyet getirir, saygı duruşuna geçer gibi bir hal alırdık. Zamanın ruhunu bu kadar güzel ifade eden bir şey olamazdı herhalde. Geçen her saati saygıyla selamlamak ve aslında, yaşamanın ne kadar ciddi bir şey olduğunu duyabilmek gibi bir şeydi o an. Sırrı buydu belki de büyük gonglu saatin. Yıllar sonra gittiğimde, o saatin o kadar da büyük olmadığını fark edip, çocuk gözlerime sarılmıştım... Kim bilir yıllar sonra belki de ben kaybetmiştim zamanın ruhunu. Çünkü çocukken her şey o kadar büyülüydü ki... Üniversiteye giderken, babamın aldığı ve hala başucumda büyük bir vefa ile duran çalar saat, yolculuğumun en yakın şahididir galiba... Erken kalkmam gerektiğinde hala onu kurarım. Cep telefonu sesiyle uyanmayı hiç sevmedim malumunuz. Çalar saatimin sesi, benim hep iyi uyanmamı sağlamıştır.
TRT sınavını kazandığımda, bordo kadife bir kutu içinde verilen o şahane kol saati... Uzun bir süre, sadece özel zamanlarda taktım onu. Başardığımın simgesiydi o saat benim için. Bir ara bozuldu, hemen saatçiye götürüp tamir ettirdim. Ona bakarak hala saat başı şarkılar söyleyebiliyorsam, o saatin sayesindedir. Çünkü o saat, şarkıların ruhudur... Evlendiğimde, babamın evime aldığı guguklu saat... O da benim sırdaşımdır. Esas kahramanımdır. Son üç-dört yıldır guguk kuşları ötmüyordu ama saati çalışıyordu. Geçen gün birdenbire tekrar ötmeye başladı. Tabii ben yine bütün iyimserliğimle bunda bir işaret var dedim. Bu, güzel bir haberin müjdecisi olabilirdi. Bekliyorum bakalım... Saatler bir evin ruhudur... Evin yaşadığını onlarla anlarsınız. Saatlere bakarsınız, planlar yaparsınız, her şeyi ona göre yaşarsınız. Mesela, kahve saatim geldi dersiniz ya da "Oooo saat yedi olmuş" deyip, Cahit Sıtkı'nın izinden giderek akşam sofrasını kurayım dersiniz... Bakılmayan saatler, duvarda asıldığı yerde kalakalırlar. Bir süre sonra duruverirler. İşte o ev yaşamıyordur artık. Yaşamayan bir evde sakın kalmayın. Ölmezsiniz belki ama ağır yaralanırsınız... Evde guguk kuşları ötsün, gonglar çalsın. Bırakın kendinizi akreple, yelkovanın seyrine... Vardır elbet götüreceği güzel bir yer... Zamanın ruhuna sahip çıkın. Tıpkı çocukluğumuzdaki gibi... Kim bilir, belki o zaman güzel bir şeyler olur...
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.