YAZAN: Emine ORTAKAYA
Anadolu Selçukluları’nın dönemine ve Osmanlı Devleti’nin ilk kuruluş yıllarına bakıldığında, üyeleri Türkmen kadınlarından oluşan bir örgütlenme göze çarpar. Bu örgütün adı “Bacıyân-ı Rûm”dur. “Bacıyân” malum, birbirlerine “bacı” diye hitap eden kadınların o zamanki çoğul halidir; “Rum” sözcüğü ise eski Türkiye Türkçesinde Anadolu için kullanılan “Roma diyarı” tamlamasından gelir. Bilindiği üzere Anadolu Türklerden önce Bizans’a aittir ve Bizans’ın bir adı da Doğu Roma’dır.
Kimdir bu kadınlar. Az önce de belirtildiği gibi söz konusu kadınlar Türkmen’dir ya da Türkmenler ağırlıktadır. O dönemde “Türkmen” dediğimizde akla ilk gelen, Ön Asya’ya akın eden göçebe Türk topluluklarıdır. Bunların bazıları göçebe yaşamlarını sürdürürken bazıları da yerleşik yaşama geçer. Tarihçilere göre bu toplulukların dinsel inançları bir tür mistik-tasavvufi İslam yorumu olan Sufiliktir. Günümüz Türkiye’sinde yaşayan Türkmen kökenli yurttaşlarımız arasında Alevilik oldukça yaygındır. Bacıyân-ı Rûm örgütlenmesinin Anadolu’nun esnaf ve zanaatkâr örgütlenmesi, yani bir tür lonca örgütlenmesi diyebileceğimiz Ahilikle de ilişkili olduğu anlaşılıyor. Üzerinde durulan bir diğer olasılık da, uç beyliklerindeki Türkmen kabilelerin ordularının içinde bulunan cengâver kadınların bu örgütlenmeyi oluşturdukları tezidir.
Nitekim Bacıyân-ı Rûm örgütlenmelerinde yapılan meslekî eğitim çalışmaları arasında bazı zanaatların yanında askerlik eğitiminin olduğu da belirtilir. Tarihçiler, Moğolların 1243’teki Kayseri kuşatmasına karşı savaşanlar arasında kadınların da olduğunu kaydeder.
Bazı kaynaklara göre Bacıyân-ı Rûm kadınları dokudukları halıları ve kumaşları başta İstanbul olmak üzere dönemin Bizans kentlerine ihraç etmişlerdir. Keza Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemindeki ilk piyade üniforması Bacılar tarafından üretilmiştir. Yeniçerilerin kullandığı “bükme elif tac” adı verilen akbörkler de (başlıklar) yine Bacılar tarafından imal edilmiştir.
Ancak söz konusu örgütlenmenin sadece ticari değil, bir tür sosyal dayanışma ağı olduğu görülmektedir. Satılan ürünlerden elde edilen gelirin bu türden dayanışma etkinlikleri için kullanıldığını da tahmin edebiliriz. Araştırma sonuçlarına göre Bacıyân-ı Rûm üyeleri kimsesiz kadınları ve çocuklarını koruma altına alır, yaşlı kadınların bakımını üstlenir, genç kızları evlendirir, ahi tekke ve zaviyelerinde ağırlanan misafirlerin hizmetleriyle ilgilenir, maddi sıkıntı içinde olanlara Ahiler tarafından oluşturulan orta sandıklarından yardımda bulunurlar vs.
Buraya kadar anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere Bacıyân-ı Rûm örgütlenmesi hem eğitim hem üretim hem de sosyal dayanışma etkinliklerinin iç içe geçtiği bir yapıdır. Tıpkı Ahilikte olduğu gibi Bacılarda da usta çırak ilişkisi geçerlidir. Bu ilişkinin uzun ömürlü olduğu anlaşılıyor; çünkü usta, öğrencisinin ticari faaliyetlerinden, eğitiminden sonra da sorumludur.
Eğitim alıp veren, çalışıp üreten ve kendi ürünlerini pazarlayabilen, sosyal dayanışma ağları kuran ve hatta yerine göre eline silah alıp yaşadığı kenti savunan kadınların sosyal statülerinin, Osmanlı toplumunun ilerleyen yüzyıllarıyla kıyaslanamayacak kadar iyi olduğu açıktır. Öyle ki Moğol istilasından sonra Ahilerin ve Bacıların sığınağı haline gelen Ankara, Osmanlıların eline geçene kadar hep birlikte yönetilir.
Ezel Akay’ın yönettiği, başrollerini Haluk Bilginer ve Beyazıt Öztürk’ün paylaştığı “”Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü” adlı filmde izlediğimiz kimi sahneler bize Bacıyân-ı Rûm kadınları hakkında bir fikir verebilir. Filmde izlediğimiz rahat giyimli, hakkını kollayan, müdahaleci ve yerine göre de cengâver kadınlardan söz ediyorum. Bir iddiaya göre bu filmin doğrudan tarihsel gerçekleri anlatmak gibi bir derdi yoktur. O yüzden filmin analizi kapsamında şu satırları okuyabiliyoruz: Döneme ait kadın imgesinin tarihsel olmadığını Türk toplumunda yaşayan herkes kolaylıkla anlayabilir. Kadınlar açık giyimli, sosyal hayatta aktif rol alabilen; hatta savaşabilen aktörler olarak yansıtılmış. Bunun tarihsel bir olgu değil de çağdaş bir arzunun filme yansıtılması olduğunu söyleyebiliriz. Genç cumhuriyet laik kesiminin bir projeksiyonu olarak Türk tarih filmlerinde genelde kadının rolünün farklı yansıtıldığı da bilinen bir gerçektir.( https://www.dmy.info/hacivat-ve-karagoz-neden-olduruldu-filminin-analizi/)
Orhan Gazi’nin, Hacivat’la Karagöz’ün yaşadığı dönemin Bursa’sını bilemiyorum. Kadınların giyimleri konusunda da bir şey söyleyemeyeceğim. Ancak o dönemin Anadolu’sunda böyle kadınların olduğunu Bacıyân-ı Rûm kadınları bize hatırlatıyor. Kanımca Bacıyân-ı Rûm hareketi, Anadolu topraklarındaki modernite öncesi bir tür feminist örgütlenme olarak görülmelidir. O yüzden de günümüz Türkiye’sindeki feministlerin, tarihin neredeyse unutulmaya yüz tutmuş bu çok özel ve değerli tecrübesine daha fazla önem vermeleri gerektiğini düşünüyorum.
Kaynak
Ecenur Güvendik, Sivil Toplum Okumaları Stajyeri
(Türk Tarih Kurumu Resmî Web Sitesinden) https://www.tuicakademi.org
16 Eylül 2022
Anadolu Selçukluları’nın dönemine ve Osmanlı Devleti’nin ilk kuruluş yıllarına bakıldığında, üyeleri Türkmen kadınlarından oluşan bir örgütlenme göze çarpar. Bu örgütün adı “Bacıyân-ı Rûm”dur. “Bacıyân” malum, birbirlerine “bacı” diye hitap eden kadınların o zamanki çoğul halidir; “Rum” sözcüğü ise eski Türkiye Türkçesinde Anadolu için kullanılan “Roma diyarı” tamlamasından gelir. Bilindiği üzere Anadolu Türklerden önce Bizans’a aittir ve Bizans’ın bir adı da Doğu Roma’dır.
Kimdir bu kadınlar. Az önce de belirtildiği gibi söz konusu kadınlar Türkmen’dir ya da Türkmenler ağırlıktadır. O dönemde “Türkmen” dediğimizde akla ilk gelen, Ön Asya’ya akın eden göçebe Türk topluluklarıdır. Bunların bazıları göçebe yaşamlarını sürdürürken bazıları da yerleşik yaşama geçer. Tarihçilere göre bu toplulukların dinsel inançları bir tür mistik-tasavvufi İslam yorumu olan Sufiliktir. Günümüz Türkiye’sinde yaşayan Türkmen kökenli yurttaşlarımız arasında Alevilik oldukça yaygındır. Bacıyân-ı Rûm örgütlenmesinin Anadolu’nun esnaf ve zanaatkâr örgütlenmesi, yani bir tür lonca örgütlenmesi diyebileceğimiz Ahilikle de ilişkili olduğu anlaşılıyor. Üzerinde durulan bir diğer olasılık da, uç beyliklerindeki Türkmen kabilelerin ordularının içinde bulunan cengâver kadınların bu örgütlenmeyi oluşturdukları tezidir.
Nitekim Bacıyân-ı Rûm örgütlenmelerinde yapılan meslekî eğitim çalışmaları arasında bazı zanaatların yanında askerlik eğitiminin olduğu da belirtilir. Tarihçiler, Moğolların 1243’teki Kayseri kuşatmasına karşı savaşanlar arasında kadınların da olduğunu kaydeder.
Bazı kaynaklara göre Bacıyân-ı Rûm kadınları dokudukları halıları ve kumaşları başta İstanbul olmak üzere dönemin Bizans kentlerine ihraç etmişlerdir. Keza Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemindeki ilk piyade üniforması Bacılar tarafından üretilmiştir. Yeniçerilerin kullandığı “bükme elif tac” adı verilen akbörkler de (başlıklar) yine Bacılar tarafından imal edilmiştir.
Ancak söz konusu örgütlenmenin sadece ticari değil, bir tür sosyal dayanışma ağı olduğu görülmektedir. Satılan ürünlerden elde edilen gelirin bu türden dayanışma etkinlikleri için kullanıldığını da tahmin edebiliriz. Araştırma sonuçlarına göre Bacıyân-ı Rûm üyeleri kimsesiz kadınları ve çocuklarını koruma altına alır, yaşlı kadınların bakımını üstlenir, genç kızları evlendirir, ahi tekke ve zaviyelerinde ağırlanan misafirlerin hizmetleriyle ilgilenir, maddi sıkıntı içinde olanlara Ahiler tarafından oluşturulan orta sandıklarından yardımda bulunurlar vs.
Buraya kadar anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere Bacıyân-ı Rûm örgütlenmesi hem eğitim hem üretim hem de sosyal dayanışma etkinliklerinin iç içe geçtiği bir yapıdır. Tıpkı Ahilikte olduğu gibi Bacılarda da usta çırak ilişkisi geçerlidir. Bu ilişkinin uzun ömürlü olduğu anlaşılıyor; çünkü usta, öğrencisinin ticari faaliyetlerinden, eğitiminden sonra da sorumludur.
Eğitim alıp veren, çalışıp üreten ve kendi ürünlerini pazarlayabilen, sosyal dayanışma ağları kuran ve hatta yerine göre eline silah alıp yaşadığı kenti savunan kadınların sosyal statülerinin, Osmanlı toplumunun ilerleyen yüzyıllarıyla kıyaslanamayacak kadar iyi olduğu açıktır. Öyle ki Moğol istilasından sonra Ahilerin ve Bacıların sığınağı haline gelen Ankara, Osmanlıların eline geçene kadar hep birlikte yönetilir.
Ezel Akay’ın yönettiği, başrollerini Haluk Bilginer ve Beyazıt Öztürk’ün paylaştığı “”Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü” adlı filmde izlediğimiz kimi sahneler bize Bacıyân-ı Rûm kadınları hakkında bir fikir verebilir. Filmde izlediğimiz rahat giyimli, hakkını kollayan, müdahaleci ve yerine göre de cengâver kadınlardan söz ediyorum. Bir iddiaya göre bu filmin doğrudan tarihsel gerçekleri anlatmak gibi bir derdi yoktur. O yüzden filmin analizi kapsamında şu satırları okuyabiliyoruz: Döneme ait kadın imgesinin tarihsel olmadığını Türk toplumunda yaşayan herkes kolaylıkla anlayabilir. Kadınlar açık giyimli, sosyal hayatta aktif rol alabilen; hatta savaşabilen aktörler olarak yansıtılmış. Bunun tarihsel bir olgu değil de çağdaş bir arzunun filme yansıtılması olduğunu söyleyebiliriz. Genç cumhuriyet laik kesiminin bir projeksiyonu olarak Türk tarih filmlerinde genelde kadının rolünün farklı yansıtıldığı da bilinen bir gerçektir.( https://www.dmy.info/hacivat-ve-karagoz-neden-olduruldu-filminin-analizi/)
Orhan Gazi’nin, Hacivat’la Karagöz’ün yaşadığı dönemin Bursa’sını bilemiyorum. Kadınların giyimleri konusunda da bir şey söyleyemeyeceğim. Ancak o dönemin Anadolu’sunda böyle kadınların olduğunu Bacıyân-ı Rûm kadınları bize hatırlatıyor. Kanımca Bacıyân-ı Rûm hareketi, Anadolu topraklarındaki modernite öncesi bir tür feminist örgütlenme olarak görülmelidir. O yüzden de günümüz Türkiye’sindeki feministlerin, tarihin neredeyse unutulmaya yüz tutmuş bu çok özel ve değerli tecrübesine daha fazla önem vermeleri gerektiğini düşünüyorum.
Kaynak
Ecenur Güvendik, Sivil Toplum Okumaları Stajyeri
(Türk Tarih Kurumu Resmî Web Sitesinden) https://www.tuicakademi.org
16 Eylül 2022
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.