sulesepin06@gmail.com
Bir masada oturmuş, ciddiyetle önündeki kağıtları inceliyor. Kısa, koyu kahverengi, küt saçları, vişne çürüğü uzun kollu, çizgili bir kazağı var.
Arka plan beyaz kâğıt görünümünde. Sol üst tarafta Umudun Kadınları dergisinin logosu var, altında büyük harflerle Rol modellerimiz yazıyor. Sağ tarafta kare fotoğraf çerçevesinin içinde kadın fotoğrafı var. Başında eşarp, üzerinde mavi bir kazak ekrana bakıyor, eşarbı karışık renkli. Bir eli çenesinde. Arkada pencere ve minderler var. Tüm yazıların rengi logoya uygun şekilde mor.
SÖYLEŞİYİ YAPAN: Şule SEPİN İÇLİ

Şule: Merhaba Umudun Kadınları Dergisi izleyenlerimiz. ‘Rol modelleri’ köşemizde bu ay, Beypazarı’ndan iki konuk ağırlıyoruz. Kınalı Eller Kadın Kooperatifi’nden Nesrin Dinçkan ve Esra Dinçkan. Hoş geldiniz.
Nesrin ve Esra: Hoş bulduk.
Şule: Evet, isterseniz sohbetimize kısaca sizi tanıyalım. İlk olarak Nesrin Hanım’dan başlayalım.
Nesrin: Merhaba. Evliyim. Üç çocuk annesiyim. Yirmi yıldır gıda işiyle uğraşıyoruz. Kız kardeşimin bir yangından sonra borç ödemesi için girdiğimiz 20 yıllık serüven var. Yirmi yılın son üç senesinde kooperatif kurduk. Üç senedir de kooperatif olarak devam ediyoruz.
Şule: Kooperatifteki göreviniz neydi?
Nesrin: Kooperatif müdürüyüm.
Şule: Peki, Esra Hanım sizi tanıyalım.
Esra: Merhabalar, ben Esra. Nesrin Hanım’ın kızıyım. Kooperatifte başından beri birlikteyiz. Hacettepe Üniversitesi Sosyal hizmet mezunuyum. Ortak olarak görev yapıyorum.
Şule: Çok güzel. Nesrin Hanım, kooperatifi kurma fikri nasıl gelişti acaba?
Nesrin: Şöyle; kız kardeşimin dükkânı yandığı için biz 17 yıl boyunca ona destek için gıda işine girmiştik zaten. Üretimhanemiz, her şeyimiz vardı. Sonra borç bitti, çocuklar okudu. Biz pazarlarda satış yaptık, fason ürün ürettik, vb. Bayağı zorlu, uzun süreçlerden geçtik ama bu sırada da çok iyi insanlar, çevre kazandık. Kardeşim Serpil’e “Kooperatif kuralım,” dedim. O da “Abla, Neden kuracağız?” dedi. Ben de “Biz gibi kadınlara destek olalım. Biz yorulduk hem üretim hem satış hem pazarlama yapmak zor. İnsanları ortak yapalım.” Böyle olunca, hem insanların daha farklı bir sahiplenme duygusu gelişir. “Herkesin olsun, sadece ikimizin değil, destek verecek hepimizin olsun.” dedim. Böylece bir yola çıktık. O da sağ olsun destek oldu. “Tamam, şimdiye kadar sen bana destek oldun, şimdi ben senin yanındayım,” dedi. Biz bütün makinalarımızı, her şeyimizi iş yerinin ortasına yığdık ve işe başladık. İmalathanemizi kurduk ve direkt üretime geçtik. Yani kendimize çalışmayıp, kooperatif için çalışmaya başladık.
Şu anda da 35 kadınla beraber çalışıyoruz. Bunların 26’sı ortak.
Şule: Ne tür ürünler üretiyorsunuz?
Nesrin: Biz daha çok yöresel baklava, sarma, Beypazarı kurusu, erişte, tarhana, makarna vegan makarna, aromatik yağlar, çay, baharat, sirke, reçel yani biz ne bulduysak üretiyoruz. Mesela, şimdi karahindiba çıktı. Gidip topluyoruz, kurutuyoruz, paketliyoruz, gönderiyoruz. İsteyenlere alıç çiçeği gönderiyoruz. Aklınıza ne gelirse. Çoğu doğadan ama diğerleri de Beypazarı eksenli. Beypazarı'ndan ham maddesini alıp yapıyoruz. Unu, sebzeyi Beypazarı'ndan alıp, eriştemizi, makarnamızı yapıyoruz Daha çok yöresel ürünler.
Şule: Tamamen imal ettiğinizi anladım. Nasıl satış yapıyorsunuz?
Nesrin: Satış olarak da bizim eskiden bir çevremiz var: GİMAT, Başkent marketlerle, belediye marketleriyle, yerel marketlerle anlaştık ama pazar sıkıntımız var; hem de çok var. Büyük marketlerle biz rekabet edemeyiz. Yani onlar 60 gün vade vs. yapıyorlar. Onu yapamayız. O yüzden daha çok butik işletmeler lazım bize. Pazar arayışındayız şu anda. Başkent market, Eskişehir. Bu şekilde belediyelerle çalışıyoruz. İnternet satışlarımız da var. Esra’lar geldikten sonra Trendyol satışlarımız da başladı.
Şule: Kâr payını nasıl ayarlıyorsunuz? Yani 26 kadın çalışıyor. Birlikte mi paylaşıyorsunuz, yoksa makinalar sizin olduğu için başka bir yöntem mi uyguluyorsunuz?
Nesrin: Şöyle, makinalara hiçbir şekilde 'benim' diye bakmadım. Kâr payı derken mesela, 5kg un 250TL ise5kg unu açıp erişteyi yapana 200 TL veririz Kişi başı. Biz bütün çalışanlara çalışma şekline göre ücret ödüyoruz. O yüzden, hiçbir sıkıntı olmuyor.
Şule: Esra Hanım'a dönelim. Sanıyorum siz kooperatifin projeleri ile daha çok ilgileniyorsunuz. O çalışmaları biraz paylaşabilir misiniz?
Esra: Evet, şöyle, aslında sadece kooperatif projeleri ile değil, ön muhasebe, bazı yönetimsel işler, pek çok işin takibi ve tabii proje yazma da benim alanımda. Bizim kooperatifimizin başından beri en büyük ihtiyacı eğitim oldu aslına bakarsanız. Çünkü Beypazarı'nın kadınları biraz fazla çalışkandır. Hepsinin üretme konusunda çok fazla yeteneği var. Fakat biz bunu nasıl güvenilir gıdaya dönüştürebilir ve sunabiliriz diye düşündüğümüzde, tabii ki eğitime ihtiyacımız oluyor. İlk projemizi 'Teknik Destek projesi' olarak yazdık. Eğitim projesi aldık. Sheraton’un baş aşçısı Guinness rekoru kıran bir baklavacıyla (Mahmut Dolmacı) reçetelendirme, temiz gıdayı nasıl yapabiliriz ile çalışmaya başladık. Sonrasında da Beypazarı erişte, baklava, sarma, tarhanayla çok ünlü. Ama onlar zaten Beypazarı'nın hâlihazırda var olan, kendi markasını oluşturduğu ürünlerdi. Biz nasıl ürün yelpazesini genişletebiliriz, gıdayı nasıl yapalım, Kınalı Eller kooperatifi olarak nasıl geniş bir ürün yelpazesi ortaya çıkarabiliriz diye düşündüğümüzde de alandaki eksikliği de görerek, glütensiz ve vegan makarna üretmekle başlayalım diye yeni bir proje yazıp, bu iki projeye Anka Ajansı desteğiyle başladık, sürdürdük.
Şule: Çok güzel. Gerçekten değişik. Çalışma saatleriniz nasıl oluyor Esra Hanım? Siz de oralara herhalde gidip geliyorsunuz.
Esra: Aslında hepimizin bir giriş- çıkış saati var. Sekiz buçuk saat olmak üzere bir çalışma sistemindeyiz ama o zaman zaman işin yoğunluğuna göre uzayabiliyor, kısalabiliyor. Hâlihazırda kooperatifte tam-zamanlı görev alan yaklaşık 10-12 kişi kadar var ama oradaki talebi çok olan, tam-zamanlı üretim gerektiren ürünler de oluyor. Mesela baharatlarımız var. Annem (Nesrin) karahindiba dedi, belli bir süresi, belli bir ömrü, yetişme dönemi var. Bu alanda çalışanlar da onların hasat dönemlerinde o zamanlarda da birebir kooperatifin içine dâhil olup, diğer zamanlarda ise ya gelmiyorlar ya da kendi alanlarında başka bir kooperatif içerisinde de çalışıp, bizim ihtiyacımız olursa bize gelip çalışabiliyorlar. Bunun dışında zaten bu 26 ortağımız da yine kadın üreticilerden oluşuyor. Onların da kendilerine ait atölyeleri var. Onlar ürünlerini üretiyor, biz onlardan tedarik ediyoruz.
Şule: Nesrin Hanım, ‘Kınalı Eller’ ismi nereden çıktı, bir öyküsü var mı?
Nesrin: Aslında, bu bizim kendi firmamızın ismiydi. Arkadaşlara da önerdik. Biz kooperatifi kurunca o isim de kalsın, eskiden annelerimizin, eski kadınların hep elleri kınalıydı. Hani iş tutan, üretken insanların elleri kınalıydı. O yüzden 'kınalı eller' bize daha uygun geldi. Bayramlarda kına sürülürdü. Bu kooperatifin üretimini annemden devraldığımız için biraz da 'annelik' hatırlatması. Anne elleri olarak kaldı. Bir anlamı yok ama böyle üretken insan, iş yapan insanı anlatıyor. Zaten kına bizim kültürümüzde eskiden çok yaygındı.
Şule: Güzel olmuş. Zaten genellikle, kadın mücadelelerinde 'eksik etek' gibi böyle olumsuz şeyler de artık farklı olarak ironi yapmak için kullanılıyor. Bu da hoş olmuş. Peki, Nesrin Hanım, kooperatif kurmak o kadar kolay bir şey değil. Bunları işletmekle ilgili genellikle karşılaşılan sorunlar hakkında da biraz bilgi paylaşabilirseniz, bunlar neler?
Nesrin: Evet, tabi. Herkes kooperatifi bilmiyor. Mesela biz 12 kişiyle kurduk. Bir de baktık ki 12 kişiden iki kişi kalmışız. Çünkü onlar aslında kooperatif olarak düşünmemişlerdi. Her şeyi para olarak düşündüler. Bu sistem bir ay içinde hemen kendini gösterdi. Sonra kızlar kooperatife eleman olarak başladılar. “Ne yapacağım?” diye sordular. Ne yapmak istediğimizi böyle böyle tek tek anlattık. İnsanlar “Burada olmak istiyoruz” deyip geldiler. Ben bu kooperatifi kurarken çok zorlandım. İnsanı yıldırmak için herkes neredeyse elbirliğiyle çalışıyor. Örneğin başlarda “Kooperatifi kuracaksınız ama istediğiniz zaman kapatamazsınız”. Ben ise “Daha yeni kuruyorum, niye kapatayım?” diyordum. Başta, “yaşaması zor”,” “İşletemezsiniz, şöyle olur, böyle olur...” Aslında çok basit. Şirketten hiçbir farkı yok. Normal. vergisi, her şey aynı. İnsanlara, kooperatifin anlatılması lazım bence. Bunun için de eğitimler alıyoruz; herkesi bu eğitimlerden yararlandırmaya çalışıyoruz. 'Kadın Eliyle' diye bir proje var şu anda. Hâlihazırda devam eden 'kadın yoluyla kooperatif güçlenmesi' projesi var. Proje devam ediyor. Elimden geldiğince katılmaya çalışırım. Her konuda ben de ortaklarım da katılıyor.
Zorluğu şu şekilde: Bize insanlar “Ortak olmak istiyoruz.” Diyorlar. “Evet, ne yapacaksınız?” diyorum?” Gelip oturmak istiyorlar. "Ben bu şekilde kabul etmiyorum. Üretmeniz lazım. Bizim ilk şartımız bu. Bize iş yapmayacak hiçbir insan lazım değil," onu anlatıyorum. Önce biraz mırın-kırın yapıyorlar ama sonradan anlıyorlar. Bizim kooperatifimize dâhil olanların hepsi de üretim yapan insanlar. Bunun şartı var zaten. Bana zor gelmedi açıkçası. “Herkes; “Zor! Yönetemiyoruz! Para kazanamıyoruz...” diyor. Hayır, öyle değil. Biz şu ana kadar yani üç yıldır herkesin, bütün ortakların parasını da ödedik, ödüyoruz. Sigortalı ortaklarımız var. Şu anda dört tane kaldı. Kooperatiflerde normalde sigorta ödenmiyor ama önce benim ilk kuralım sigorta ödenmesi. Örneğin benim şimdiye kadar sigortam ara ara ödendi. Emekli olabilmem için 15 yıl daha çalışmam lazım. Kırk sekiz yaşındayım. Şu anda halim, dermanım kalmadı. Yani demem o ki, sigorta çok önemli. Şöyle bir şey var; proje kooperatifler var. Bunları bir belediye, Kaymakamlık, ya da Ticaret odası kadınları toplayıp getiriyor. "Biz kooperatif kuruyoruz..." nedir, ne değildir, anlatılmıyor. Böyle bir şey olunca, her şey sıkıntı oluyor. Mesela, Serpil Hanım benim kardeşim, bu kooperatifin başkanı. Benim küçüğüm olmasına, buranın çok ortaklı bir işletme olmasına rağmen, bir patronu var. Bana göre herkesin de bunu bilmesi lazım ve biliyor da. Biz onu bizim patronumuz olarak görüyoruz. Kooperatif ortağı ayrı şey ama biz burada bir üretim yapıyorsak buranın patronu Serpil ve iki tane kooperatif başkan yardımcıları var. Sıralama bu şekilde. Hiçbir problem olmadı.
Şule: Harika, gerçekten! Şimdi de Esra Hanım'a sormak istiyorum: Bu kooperatifin gelecekle ilgili ne tür hayalleri var? Size İnternet aracılığıyla ulaşmak isterlerse, nasıl ulaşabilirler?
Esra: Biz burada sadece kadın istihdamına değil, gençlerin istihdamına da önem veriyoruz. Beypazarı bildiğiniz gibi, Ankara'nın kırsalında olan bir bölge. Biliyorsunuz ki köylerden kentlere göç çok arttı. Fakat soru şu; neden artsın? Havası çok güzel, suyu çok güzel, doğası inanılmaz... Neden bizler kentlere akın edelim ki? Elimizdeki değerleri kullanıp, Beypazarı'nda bir şeyler yaratmak varken ki Beypazarı'nda yaşayan hepimizin geçmişinde tarım ve hayvancılık var. Mesela, benim babam arıcıydı. Ben neden arıcılığı öğrenip, doğanın koynunda, özgür bir ortamda çalışma hayatı sürdürmeyeyim? Asıl amacımız hem bu göçü engellemek, yerelde bir kalkınma yaratabiliyor olmak hem de kooperatifin şöyle de bir avantajı var bence; siz kuruyorsunuz, siz yürütüyorsunuz, eğer emek harcarsanız siz büyütürsünüz... Evet, kesinlikle o üretim aşamalarında bir ast-üst ilişkisi var ama bu sadece üretimde kalıyor. Biraz onun dışında, kooperatif ortakları olarak bakıldığında, hepiniz eşitsiniz. Yani, orada herkesin eşit derecede söz hakkı var. Kooperatifle ilgili bir değişiklik yapılacağı zaman, kesinlikle herkesin eşit derecede söz söyleme hakkı var. Dolayısıyla başkalarının fikirlerine uyarak sadece para kazanmak değil, kendi fikirlerini, kendi amaçlarını ortaya koyarak oluşturduğun bir oluşumun içinde olmak neden kötü olsun? Bu kooperatifin bir amacı da doğanın, tarımın içinde olmak. Evet, ben bu makarnayı yiyorum ama bu makarnanın unu nereden geliyor, nasıl yapılıyor? Evet, ben bu unu alıp ekmek üretiyorum ama bu un hangi buğdaydan yapılmış veya buğday nasıl yetişir, nasıl ekilir? Dolayısıyla üretimin içinde olmak inanılmaz haz veriyor. Bir şeyin doğuşunu, geldiği yeri görüp, büyümesine tanıklık edip, ortaya bir şey çıkarmak inanılmaz. Haz veren bir şey evet. Dolayısıyla hem yereldeki değerleri koruyarak hem de insan-doğa ilişkisini geliştirerek kendimize yeni bir iş modeli geliştirmeye çalışıyoruz ve bu modelin temelinde de kadınları ve gençleri temel alıyoruz. Beypazarı'nın kadınları çok çalışkan, ciddi bir üretim bilgisine sahipler ama Beypazarı’nda eğer 50 tane üretim şirketi varsa, üçü sadece bir kadının üzerine. Diğer pek çoğu ya eşin adına açılmış ama orada o kadın çalışıyor yani kadınlar görünür değil. Burada amaçladığımız diğer bir şey, kadının emeğini görünür kılmak. Burada kadınlar üretiyor ve kadınlar yönetiyor. Bize başlangıçta, "Kooperatifinize bir erkek lazım," dediler. "Neden bir erkeğe ihtiyacımız var?" herkesin herkese var. Burada benim bir problemim yok ama bir kadının bir şeyi başarması için ille de bir erkeğe ihtiyacı yok. Yani ben görünür olmalıyım. "Neymiş, bir yere ürün götüreceğimiz zaman arabaya ihtiyacımız varmış ve biz kadınlar araba kullanamazmışız..." Benim teyzem yirmi yıldır araba kullanıyor. Bütün ürün pazarlamasını, taşımasını, her şeyini yapıyor, neden yapamasın? Üreten kadın olacak, Beleşçi erkek önde, görünür olacak! Bu, ancak erkek de kadınla birlikte eşit derecede ürettiğinde mümkün olabilir ama mutlak değil. Kadın geri planda kalır. Biz bunun önüne geçmek için çalışıyoruz. Şu anda Teyzem yok. Sağlık sorunları nedeniyle hastanede. Teyzemin yerine biz bir erkek arayışına geçmedik. Ben kullanıyorum, annem kullanıyor, ortaklarımızdan hemen ehliyet kursuna başvuranlar oldu Bir süre sonra onlar devralacaklar. Ben üretiyorum, ben çalışıyorum, neden bir erkek ihtiyacım olsun? Bu bir erkek düşmanlığı değil, yanlış anlaşılmasın. Bu üç yılın sonunda da başta bunları söyleyenler gelip, “Siz çok iyi işler yapıyorsunuz. Bizim de şu işimize yardımcı olur musunuz?” demeye başladılar. Bu da sevindirici. Büyük bir kırılma oldu. Onlar da artık bizim bu sektörde varlığımızı kabul ettiler. Tabii hep bunlar büyük mücadelelerle kazanılıyor. Bu işin tek kolu erişte, tarhana gibi şeyler değil, arıcılık da yapmaya başlayacağız. Kendi köyümüze gidiyoruz. Müthiş bir doğa, bitkiler, baharatlar oldukça fazla. Eh neden burada arıcılık yapmayalım? Özellikle kekik bol ve balı da harika oluyor. Yani bir yandan da doğaya dönüş aslında.
Şule: Harika. Size nasıl ulaşabilirler?
Esra: İsterlerse bizim İnstagram hesabımız çok aktif Kınalı Eller Koop. olarak. Oradan bulabilirler ama 'Hepsi Burada, Trend Yol' üzerinden üç yıldır satış yapıyoruz.
Şule: Peki, son olarak, söylemek istediğiniz, benim sormadığım mesajları alalım.
Nesrin: Kadınlar bence yapabilir. Kadın olarak kendine güvenen, yola çıkan hiçbir insan yarıda kalmaz. Bir de kooperatif sayesinde görünür oluyorsun. O yüzden kooperatifleşmek, bilinçle yapıldığında çok güzel. Gerçekten gönül veren insanlarla kurulan kooperatifler her zaman başarılı olur.
Esra: Öncelikle, böyle bir fırsatı bize sunduğunuz için size çok teşekkür ederim. Belki birkaç insana dokunmuş olacağız. Bizi istedikleri zaman ziyaret edebilirler. Bu işe gönül veren, emeği olanlara çok teşekkürler.
Şule: Ben de emeğine çok saygı duyduğum bu kocaman kadınlara çok teşekkür ederim. Gerçekten son derece yaratıcı, umut dolu sözler duyduk.
Başka bir 'Rol Modellerimiz' Köşesi'nde buluşmak dileğiyle.
11 Nisan 2023

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.