turhan.icli@gmail.com
Gri ceketi, içinde mavi kareli gömleği ve lacivert üzerine açık renk kutucuk desenli kravatıyla. Gri, biraz dökülmüş saçlarıyla gülümsüyor.
Bir mahkeme salonu. Ön planda, sırtı dönük duran uzun saçlı bir kadın var. Kadın koyu renkli bir takım elbise giymiş. Karşıda, yüksek bir kürsüde oturan iki hâkim. Hakimlerin önünde bir masa ve masanın üzerinde adalet terazisi sembolü yer alıyor. Salonun genelinde ahşap mobilyalar hâkim. Arka planda duvarda büyükçe bir pencere veya cam bölme var. Fotoğrafın sağ alt köşesinde “shutterstock” filigranı bulunuyor.
YAZAN: Avukat Turhan İÇLİ

Son yıllarda feminist kadın hareketi içerisinde cinsel suçlarda kadının beyanının esas alınması yönünde bir öneri sıklıkla dile getiriliyor. Bu önerinin nedenleri, içeriği, kapsamı, yarar ve sakıncaları nelerdir? Bu yazımda, feminist kadın avukatların makalelerinden yararlanarak bu öneriyi tartışacağım.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bu önerinin ortaya çıkmasının nedeni, esas olarak toplumumuzda kadının konumu ve kadın sorununa ilişkin erkek egemen değer yargılarının yaygın oluşudur. Başka bir anlatımla, toplumsal bilinçaltının ve kültürümüzde kadın-erkek eşitliği düşüncesinin yeterince anlaşılamamış, kavranamamış ve sindirilememiş olmasıdır.
Bilindiği gibi, insanlık tarihinde ataerkil topluluklara kadar tam bir kadın -erkek eşitliği egemendi. Ne zaman ki, ilkel topluluğun başlıca geçim kaynağı olan sürülerin otlatılması gerekçesiyle giderek sürülerin mülkiyetini, dolayısıyla toplumun ekonomik gücünü ele geçiren erkek cinsimiz kadının efendisi oldu; ne zaman ki doğurganlık özelliği nedeniyle kadın cinsimiz evde kalıp çocuk bakmaya ve ocağı tüttürmeye mahkûm oldu; işte o zaman kadın -erkek eşitliği bozuldu ve kadın cinsimiz dişi köle haline getirildi. Binlerce yıl süren bu durum, gelenek ve görenekler, din ve daha sonra da egemen hukuk aracılığıyla bu eşitsizliği adamakıllı derinleştirdi. Kültürel kodlara ve bilinç altının derinliklerine gömdü. Toplumsal cinsiyet rolleri, kadın ve erkeğin doğası ve yaratılışı efsanesiyle doğallaştırıldı
Aydınlanma Çağıyla birlikte hümanist ve rasyonalist felsefelerin ışığında bu durum sorgulanmaya başlandı. Ama “bir deli kuyuya taş atmış; kırk akıllı çıkaramamış” atasözünü haklı çıkartırcasına, beş yüz yıldan beri insanlık bu sorunu çözmeye çalışıyor.
Bu genel değerlendirmeden sonra yazımın esas konusuna gelirsem, sizlerle şu bilgileri paylaşmak istiyorum. Binlerce yıllık deneyimlerden süzülüp gelen bazı hukuksal ilke ve karineler vardır. Bilindiği gibi ilke, yol gösterici düşünceleri, karine ise, bilinenden bilinmeyeni ortaya çıkartmaya yarayan hukuksal çıkarımları ifade etmektedir. Örneğin, insanların eşit haklarla donatılmış olarak doğdukları bu hakların vazgeçilmez, devredilmez ve dokunulmaz olduğu, temel bir ilkedir. Hukukun temel ilkelerinden biri de iddia edenin iddiasını kanıtlamakla yükümlü olmasıdır. Kanıtlama süreci, tanık, belge ve bulgu gibi pek çok yoldan gerçekleştirilebilir. Fail olduğu iddia edilen kişi yani sanık, suçu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanıncaya kadar masum yani suçsuz kabul edilir. Bu da bir karinedir. Eğer, iddia edenin iddiası sadece kendi beyanına dayanılarak kanıtlanmış sayılsaydı, büyük bir toplumsal kaos ortaya çıkar; birbirinden şikâyet edip mahkûm ettirenden geçilmezdi.
Ama cinsel suçlarda durum bir miktar farklıdır. Zira, genellikle cinsel suçların mağduru olan kadınlar, toplumsal ahlak ve ön yargılar nedeniyle başlarına gelen tecavüz ve taciz vakalarını açığa vuramamakta; cinsiyetçi kalıp yargıları nedeniyle bu suçun oluşmasına kendilerinin sebep olduğu yönünde suçlamalarla karşılaşacaklarına ilişkin korku yüzünden şikâyette bulunamamaktadırlar. Öte yandan özellikle taciz olayları, son derece gizli yapıldığından ve ardında pek bir kanıt bırakmadığından yargılama sürecinde kanıtlanması bir hayli güçlükler göstermektedir. Bu nedenle bu çeşit suçlarda yaygın bir cezasızlık söz konusudur
Bu nedenlerle cinsel suçlarda şikayetçinin iddiasını kanıtlaması ilkesi bir miktar gevşetilebilir. Ancak bu gevşetme en temel ilkelerden ve insanların son derece önemli güvencelerinden biri olan masumiyet karinesini yani lekelenmeme hakkını ihlal etmeyecek ölçüde kullanılmalıdır. Masumiyet karinesi, tarafı olduğumuz bütün insan hakları sözleşmelerinde yer aldığı gibi, anayasamızın 38. Maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılmaz.” Şeklinde yer almıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir kararında masumiyet karinesinin bazı istisnalarının olabileceğini kabul etmiştir. Ancak hiçbir koşul altında savunma hakkı ve şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesi ihlal edilmemelidir.
Uluslararası hukukta bazı durumlarda ispat külfetinin yani kanıtlama yükümlülüğünün sanığa ait olduğu kabul edilmektedir. Genellikle çeşitli nedenlerle ispatı güç olan durumlardır bunlar. Söz gelişi, dolaylı ayrımcılık suçunun ispatı çok zor olduğundan bu gibi suçlarda ispat yükü karşı tarafa geçer yani suçsuz olduğunu sanık kanıtlamak durumunda kalabilir. Bazı durumlarda da ispat yükü eşit olarak iki tarafa verilebilir.
Cinsel suçlarda, özellikle taciz suçlarında, bu suçların olabildiğince gizli işlenmesi ve bir kanıt veya bulgu bırakmaması nedeniyle ispat yükünün sanığa geçmesi değilse bile eşit olarak dağıtılması düşünülebilir. Mağdurun suçu ispat edememesi halinde, suçu işlemediği sanıktan istenebilir. Elbette gerçekleşmiş bir eylemin ispatlanması, eylemin gerçekleşmediğinin ispatlanmasından daha kolaydır. Zira, gerçekleşen eylemin geride kanıt bırakma olasılığı varken gerçekleşmemiş bir eylemin kanıtlanması, örneğin suç esnasında olay yerinde değil de başka bir yerde olduğunun ispatı gibi çok nadir durumlarda mümkündür.
Bizim hukukumuz yargıca geniş bir takdir hakkı bırakmıştır. Yargıç kararlarında yasa ve vicdanıyla bağlıdır. Yeterli kanıt olmadığı halde sanığın suçlu olduğuna ilişkin vicdani kanaate ulaşan yargıç, sanığı cezalandırabilir. Nitekim, cinsel suçlarda bu gibi kararlara rastlanmaktadır. Bu çeşit suçlarda “Kadının beyanı esastır” gibi genel bir kural, son derece tehlikeli sonuçlar ve mağduriyetler yaratabilir. Bu nedenle böyle bir kuralın hukukumuza dahil edilmesi yerine, yargıcın takdir hakkının yani vicdani kanaatinin isabetli bir biçimde kullanabileceği koşulların yaratılması daha doğru olur. Bu ise, önümüze rejim sorununu getirmektedir. Zira, vicdani kanaatlerini doğru kullanabilmeleri için yargıçların kararlarında bağımsız ve güvenceli olmaları zorunludur. Sürekli yöneticilerin baskısı ve yönlendirmesi altında olan bir yargıcın vicdanına göre hareket etmesi düşünülemez. Yine, verdiği karardan dolayı, görev yeri değiştirilmeyeceğine, sürülmeyeceğine veya görevine son verilmeyeceğine ilişkin yargıç güvencesi olmayan bir yargıcın da vicdanına göre karar verme olasılığı yoktur.
Bunlara ilaveten cinsiyetçi kalıp yargılardan arınmış olmayan yargıçların mağduru kadın veya eşcinsel bir birey olan olaylarda doğru karar verme olasılığı yüksek değildir. Bu nedenle sorun, son duruşmada bir aydınlanma yani tüm yargıçlar ve savcıların aklın ve bilimin ışığına kavuşmaları sorunudur.
“Kadının beyanı esas olmalıdır” tezini savunan feminist kadınların haklılığı, 2013yılındaki Gezi eylemleri sırasında meydana gelen bir olaydan sonra bir hayli tartışmalı hale gelmiştir. Bilindiği gibi, baş örtülü bir kadın bu olaylar sırasında deri ceketli bir gurup insanın taciziyle karşılaştığını, bu kişilerin kendisine şiddet uyguladıklarını ve üzerine işediklerini ileri sürmüştü. O zamanki Başbakan Recep Tayyib Erdoğan, Gezi eylemlerini gayri meşru bir duruma düşürmek için bu iddiayı döne döne dile getirmişti. Ancak, olayla ilgili ne bir görüntü ne bir tanık ortaya çıkmıştı. Eğer kadının beyanı esas olsaydı, birtakım kişilerin haksız olarak canı yanacak ve Gezi eylemleri kamuoyunun gözünde gayri meşru bir hale sokulacaktı.
Sonuç olarak ben sorunun esas olarak bir aydınlanma ve demokrasi sorunu olduğu kanısındayım. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sona ermeden, ergler ayrılığı sistemine geçilmeden, yargıçlarımız, savcılarımız bağımsız olmadan ve yargıç güvencesine kavuşmadan kadın sorununun çözülemeyeceğine, cinsel suçlarda doğru kararların verilebileceğine inanmıyorum.
22 Haziran 2025

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.