fdemir48@yahoo.com
Açık sarı saçlarını toplamış, kâküllerini yana taramış, açık yeşil çerçeveli gözlüğü var. İçten gülümsüyor.
Çizim tarzında iki kişi. Soldaki kişi konuşuyor, ağzından çıkan konuşma balonuna benzeyen bir şekil bir yumruğa dönüşmüş. Yumruk, sağdaki kişiyi vuruyor ve o kişi geriye doğru sendelemiş, yüzünde şaşkın ve üzgün bir ifade var.Kıyafetleri açık mavi renkte, figürler sade çizgilerle betimlenmiş. Arka plan açık renk.
YAZAN: Filiz GÜLMEZ

Birine karşı sistemli bir şekilde psikolojik baskı uygulamak, onu duygusal olarak sömürmek, aşağılamak, kontrol etmek veya cezalandırmak amacıyla toplumdan soyutlamak ve izole etmek için uygulanan her türlü hareket duygusal şiddet olarak kabul edilmektedir. Ne yazık ki kadınların ve çocukların hedef olduğu şiddet olayları son yıllarda büyük boyutlara ulaştı. Hepsinde de duygusal tacizin olduğu bir gerçek. Sürekli eleştiri, suçlama, tehdit ve zorbalık davranışlarını kapsayan bu durumda aşağılama, utandırma gibi ince taktikler vardır. Bunu insanlar, karşısındaki kişileri kontrol etmek ve onların üzerinde egemenlik kurmak için kullanırlar.
Duygusal şiddeti uygulayan kişilerin öyküsünde çocukluk travmaları ve herhangi bir tacizin mağduru oldukları bilgisi vardır. Bu şekilde yetişenler, kişisel sorunlarıyla sağlıklı baş etme yöntemlerini öğrenmemişlerdir; sağlıklı ilişkinin nasıl kurulacağını da bilmezler. Onun yerine sürekli öfkeli, korku dolu, güçsüz ve canı yanmış hissederek ilişkide bulundukları kişiye de bu duyguları yansıtırlar. Duygusal şiddet uygulayan kişilerin narsistik kişilik bozukluğu, sınırda (boderline) kişilik bozukluğu, anti-sosyal kişilik bozukluğu gibi tanı alma olasılıkları oldukça yüksektir.
Aile içi şiddet denildiği zaman kadının yediği dayak düşünülüyor. Oysa şiddet sadece fiziksel örselenmeyle değil, sözel ve duygusal olarak da ciddi birer sorun olarak karşımıza çıkıyor. Yüksek sesle bağırmak, iğneleyici sözler söylemek, kendini kötü hissettiren laf ve cümleleri kullanmak sözel şiddet olarak tanımlanıyor. Her şeyden önce kadınların özgüvenlerini yok etmeyi amaçlayan çok etkin bir saldırı yöntemi olarak kullanılıyor. Ne yazık ki kadınlarımızın çoğu maruz kaldıkları sözel ve duygusal şiddetle yüzleşmek bile istemiyorlar.
Aile içerisinde önce sözlü başlayan tartışmaların daha sonra dayağa dönüştüğünü kaydeden Psikolog Knudsen, “Her evlilikte ve ilişkide tartışmalar olur ancak her tartışmanın bir haddi, sınırı ve ölçüsü olmalıdır. Bu tartışmalar bağırma, iğneleme boyutuna vardığı zaman sözel şiddet başlıyor. Önceleri küçük tartışmalarla başlayan anlaşmazlıklar, zaman içinde kavgalara dönüşürken erkeğin eşine ya da sevgilisine bağırması, gururunu incitmesi, kendi gibi düşünüp davranmaya zorlaması, hakaret etmesi duygusal şiddetin başlangıcını oluşturuyor. Başlangıçta kadın şiddete maruz kaldığını düşünmezken ilişkinin içinde pasif ve ürkek bir konuma geliyor. Birdenbire çığırından çıkan ve bağırmaya başlayan eşini daha da öfkelendirmemek için susmayı seçiyor” diyor.
Kadınların ekonomik bağımlılıktan kurtulması durumunda şiddetin en aza indiğini dile getiren Knudsen bu konuda şunları söylüyor: “Şiddete uğrayan her üç kadından ikisine, aynı zamanda ekonomik şiddet de uygulanıyor. Kadının çalışmasına izin vermeyip veya maddi imkânı daha geniş olduğu hâlde, kadına çok kısıtlı para vermek, çalışan kadının kazandığı paranın tümünü elinden almak, evle ilgili tüm maddi bilgileri eşinden saklamak, mal ve mülklerin sadece kendi üzerinde olmasını sağlamak gibi davranışları ekonomik şiddetin yöntemleri olarak sayabiliriz. Duygusal şiddet dışarıdan görünen yaralara sebep olmuyor belki ama iç dünyamızda iyileşmesi zor yaralar bırakabiliyor; kişilerde ruh sağlığına zarar veriyor, güven eksikliğine ve kendilerini sevmemeye başlamalarına sebep oluyor.
Aile içi şiddet görenlerde sürekli korku içinde yaşamak, kendini değersiz hissetmek, depresyon, bağımlılık, utanç, uyku ve beslenme bozuklukları, sosyal ilişkilerin bozulması gibi duygusal/psikolojik rahatsızlıklarla beraber ender de olsa intihar eylemlerine de rastlamak mümkün. İyileşme süreci için atılması gereken ilk adım yanlışın farkına varmak ve bu yanlış ilişkiden kurtulmaktır”.
Şiddetin yarattığı korku aile bireyleri üzerinde yıkıcı etki yaratır. Evde yaşanan şiddet daha çok kadını ve çocuğu etkiler, tüm aile üyelerinde de duygusal yıkıma neden olur. Belirttiğim davranışların yanı sıra bireylere kendisiyle ilgili konularda bile söz hakkı tanımamak, onları sürekli edilgen kişi konumuna sokarak incitmek de duygusal şiddetle ilgilidir.
Norveçli oyun yazarı Henrik Ibsen’in 1879 yılında kaleme aldığı ‘Nora: Bir Bebek Evi’ adlı oyun buna örnek verilebilir. Nora hayatı boyunca kendisi için düşünmek zorunda kalmamış çünkü hep başkaları onun adına düşünmüş. Önce babası, sonra da kocası Helmer daima onun yerine kararlar almışlar. Helmer ciddi işlerle uğraşıp kariyerini yükseltirken Nora’ya düşen ise bir yandan kadınca görevlerini yerine getirirken bir yandan da neşe saçmaktır. Kocasının tehlikeli bir hastalık geçirdiği süreçte tanıdıklarından aldığı borç başına bela olur. Erkek egemen toplumun getirdiği yasalar, gelenekler kadının kocasının izni olmadan borç alamayacağı yönündedir. Nora borcu, o sıralarda ölen babasının imzasını taklit ederek almıştır. Bütün bunlar kocası Helmer’in kabullenemeyeceği hatalardır. O, Nora’dan önce kendi şerefini düşünmektedir. Helmer’in bu suçu üstlenip kendini feda edeceğinden emindir Nora, fakat sonuç hiç de düşündüğü gibi olmaz. Gerçeği öğrenen eşi, umduğu gibi davranmaz ve onun çocuklarına yaklaşmasını yasaklar. Bu olay ona gerçeklerle yüzleşme olanağı sağlar. Arkasından gelen şantajcının diğer mektubu, ortada bir sorunun kalmadığını gösterse de Nora’nın bir kere gözü açılmıştır. Kadın ya da anneden önce insan olduğunun ayrımına vararak kendini gerçekleştirme yolunda kocasını ve çocuklarını terk eder.
Yazar bu oyunla, erkek egemen bir toplumda erkeğin kadını kendi eşyası, oyuncağı gibi algıladığını anlatırken aynı zamanda kadınların da kendi ayakları üzerinde duran, güçlü ve savaşımcı olmaları gerektiğini vurgulamıştır.
Aile içi şiddet, oluşturduğu sosyal ve hukuki sonuçları nedeniyle insanlığın karşı karşıya olduğu ciddi bir sorundur. Olayın ciddiyetini ifade etmek için gerek ulusal gerekse uluslararası metinlerde kadına ve diğer aile bireylerine karşı işlenen ve şiddet içeren davranışların aynı zamanda bir insan hakları ihlali olduğu vurgulanmaktadır. Bu bağlamda aile içi şiddetin insan hakları ihlali olduğu göz önünde bulundurularak bunu uygulayanlara ve mağdurlarına bu açıdan bakılması gerekir.
Aile içi kadına yönelik şiddetin nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
-Psikolojik nedenler
-Medyanın etkisi
-Kaliteli bir iletişimin kurulmaması (Nora’daki gibi)
-Maddi sorunlar
-Eşler arasında sevgi ve saygının yetersiz olması
-Göçler
-Töreler, gelenek-görenekler
-Cinsiyet ayrımcılığı
-Eğitim eksikliği
-Kültür farklılıkları
-Eşlerin erken yaşta evlenmeye zorlanması
-Toplumda yanlış olduğu bilinen fakat uygulanan birçok inanç
-Kötü alışkanlıklar (sigara, alkol, madde bağımlılığı)
Psikolojik sonuçları değerlendirirken birçok kadın için yetişkinlikteki şiddetin ilk travma olmadığı, geçmişten de gelen çoğul travmalar (çocukluk çağındaki ihmal ve istismarlar gibi) söz konusu olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Uzun süren duygusal şiddetin sonunda, kişide depresyon, kaygı, travma sonrası stres bozukluğu gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Duygusal şiddete uğrayan insanları çoğu kez ilk görüşte tanımak mümkündür. Dalgın gözleri kolayca ıslanır, hafif sesle konuşurlar, konuşmalarını bölen sessiz boşluklar vardır; oturdukları yere yerleşmezler, adeta ilişirler… Genellikle iyi kalpli, nazik ve nitelikli insanlar olmalarına karşın çoğunun özgüvenleri zayıftır. Yaşadıklarını tanımlamakta zorlanırlar. Yaşadıkları da zaten tanımlanması zor şeylerdir.
Fiziksel şiddetten farklı olarak, yüz yerine kalbin darbe aldığı, kemikler yerine duyguların kırıldığı, beyin yerine benliğin sarsıntı geçirdiği bir şiddet türüdür.
Kötü olansa, bu şiddet türünün sonuçlarının, fiziksel şiddette olduğu gibi kolayca görülebilir, tanımlanabilir ve suç kabul edilip cezalandırılabilir olmayışıdır.
Duygusal şiddet, “ayıp, yasak, günah” gibi, toplumda yerleşik değerlerden beslendiği için, çoğunluk tarafından kolayca onaylanıp kabul görmektedir.
Anne-babadan, diğer aile büyüklerinden, kardeşlerden, sevgiliden, eşten, çocuklardan, yöneticilerden ve arkadaşlardan gelebilir.
Aynı zamanda insanın kendine güvenini, saygısını, değerini yavaş yavaş kemiren bir beyin yıkama süreci olarak da tanımlanabilir.
Ne kadar zeki, başarılı, çekici, becerikli olursa olsun, mağdur kendisini “yetersiz, aptal, beceriksiz, suçlu, günahkâr, kirlenmiş” gibi hisseder.
Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır:
Tüm dünya ülkelerinde, aynı zamanda ülkemizde de farklı yöntem ve boyutlarda çalışmalar devam etmektedir. Şiddete maruz kalan veya risk altındaki kadınların yapabileceklerine değinilmesi gerekirse;
- Aile içindeki iletişim eksikleri giderilmelidir.
- Kadınlar şiddet uygulayan eşleriyle sakin bir şekilde konuşarak sorunlarını çözmeye çalışmalıdırlar.
- Eğer kendileri bu konuşmayı gerçekleştiremiyorlar ise, birlikte bir uzmandan yardım almaları gerekir.
- Ailede kötü alışkanlıklar var ve şiddet genellikle bu sebeple meydana geliyor ise, bunu engellemek için gerekli kurum ve kuruluşlardan yardım, destek alınmalıdır.
- Kadınların şiddete karşı çıkma çabaları içinde ilişkiden uzaklaşma, hastaneye, kliniğe, sığınma evine başvurma, adli makamlara şikâyet etme ve boşanma girişiminde bulunmanın önemli bir yer tuttuğunu bilmesi gerekmektedir.
- Aile içi şiddete uğrayan ve her yönden çöküntü yaşayan kadının ilk planda polis, savcılık, adliye gibi resmi mercilerle yüz yüze gelmeksizin doğrudan müracaat ederek ilgili tüm işlemlerini bir arada yürütebileceği, yasal değerlendirme ile birlikte, konusunda duyarlı ve özel eğitimli ekiplerin yer aldığı ilk müracaat birimlerinin oluşturulması gerekmektedir. Böylece aile içi şiddetin davalara gerçekçi bir şekilde yansıması sağlanarak, şiddete maruz kalan kadının nafaka, tazminat gibi her türlü haklarının korunması da teminat altına alınmış olacaktır.
- Hukuki veya cezai bir müracaatta bulunmak istemese de psikolojik desteğe ihtiyacı olan mağdur kadınlara devlet ücretsiz danışma merkezleri kurmalı ve kayıtları gizli tutulmalı.
- Toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalı ve eğitimin önündeki her türlü engel kaldırılmalı.
- Maddi durumun bozukluğu önemli bir etken olduğundan ekonomik durumu kötü olan ailelere devlet destek olmalı.
- Suçların cezasız kalması kadına ve çocuklara yönelik şiddeti artırdığından bu suçlar ciddi bir şekilde takip edilerek suçlular cezalandırılmalı.
- Televizyonlarda şiddet içeren ve ahlaki yozlaşmaya sebep olan yayınlar engellenmeli.
- Şiddet içerikli internet oyunları engellenmeli.
- Sığınma evlerinin fiziki şartları iyileştirilmeli, sayıları artırılmalı.
- Şiddet mağduru kadınlara talepleri hâlinde iş bulunmalı.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1.Karakaya, Sevinç. İlişkinizde Duygusal Şiddet Gördüğünüzü nasıl anlarsınız?
2.https://interaktifdanismanlik.com/iliskinizde-duygusal-siddet-gordugunuzu- nasil-anlarsiniz.html
3.http://www.kigem.com/psikolojik-siddetin-sonuclari.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.