YAZAN: Selvet BAYRAKTAR TOKAT
Ben senelerdir konusu ilgimi çektiği sürece kadın programlarını, insana ve yaşama dair farklı yaşanmışlıkları içeren yayınları izlemeyi severim. Yine “bir şansım olsa” programında rastladım Gülvin hanıma. Eski eşi Adnan Bey kızı Sıla için programa başvurmuştu. Sıla geceleri uykusundan uyanıyor, annesini, kız kardeşini sayıklıyordu. Doğru dürüst yiyip içmiyordu. Dersleri kötüye gidiyordu. Onlar ayrılalı üç yıl olmuştu. Sadakatsizlik nedeniyle boşanmışlardı. Eve gelen bir telefon Adnan Beye eşinin başkasıyla ilişkisi olduğunu anlatıyordu acımasızca. Karakter gereği aşırı kıskanç olan Adnan bu telefonun izini sürdü. Eşini takip etti. İş yerine giriş çıkışlarına sürekli kendisi de gitti. Herhangi bir şey bulamadı. Eşi Gülvin’i sorguladı. “Öyle bir şey yok, o kadın iş yerinde beni kıskanıyor bu yüzden saçmalıyor” dese de, Gülvin çok kaygılandı. Bu kaygılar Adnan’ın şüphesini arttırdı. Bu defa çocuklara DNA testi yaptırmaya karar verdi. İki çocuğuna da test yaptırdı. Sonuç ne çıksa beğenirsiniz? Küçük kızı Beren kendi çocuğu değildi. Nasıl olurdu? Korktuğu başına gelmişti işte. Bu soru beynini kemirmeye başladı. Darmadağın oldu. Eve gittiğinde ilk yaptığı şey eşi Gülvin’e psikolojik şiddet uygulamaktı. Konuşmasına fırsat vermeden hesap soruyordu. Kendisini namussuzlukla itham ediyordu. Derhal çocuğunu alıp gitmesini istedi. Kadının ailesini de arayarak kızlarının ne kadar kötü bir insan olduğunu, etik değerlere uygun yaşamadığını anlattı.
Açıklamaya çalıştı Gülvin. Ben seni aldatmadım dedi. Her şey zorla oldu diye devam etti. Neden, nasıl bile demedi Adnan! Kadın kuyruk sallamazsa erkek hiçbir şey yapamaz diye haykırdı. Gülvin’i ve küçük Bereni evden kovdu. Ailesi de reddetti kızlarını. Öyle ya yüzlerini kara çıkarmıştı.
Ne olmuştu peki? Ne ailesi, ne de eski eşi, nedeniyle nasılıyla ilgileniyordu. Önemli olan sadece sonuçtu. Beren Adnan’ın kızı değildi. Gülvin ona ihanet etti diye yorumlandı bu durum. Başka bir şey var mıdır diye sorulmadı bile. Her zaman yapıldığı gibi namussuzluk damgası vuruldu kadına. En kolayı buydu çünkü.
Kadını değersizleştiren, feodal anlayış yine devredeydi.
Sıla’yı babası aldı. Babaannesinin evine taşındılar. Bir daha annesini hiç göremedi Sıla. Gün geçtikçe psikolojisi bozuldu. İçine kapandı. Kimseyle konuşmaz oldu. Bebeklerinin birinin adını Sıla birinin adını Beren koymaya başladı. İnsanlarla konuşmuyor, ama bebekleri ile sohbet ediyordu. Adnan kızını pedagoga götürdü. Sıla yaptığı resimlerde Bereni, annesini ve kendisini çizdi. Çizimlerde bir Beren, bir Sıla olarak tanımladı kendini. İki kızı birbiriyle konuşturdu.
Görüşmeler sonucunda onlara yapılan tek öneri şuydu: Çocuğunuzun annesine ihtiyacı var. Onların mutlaka görüşmesi gerekir dendi.
Böyle bir anneye nasıl ihtiyacı olurdu Sıla’nın? Öyle ya çocuğun ruh halinin ne önemi vardı. Varsa yoksa Adnan beyin egosu, incinen gururu.
Süreç birkaç ay böyle devam etti. Baktılar olacak gibi değil, işte o zaman Adnan Gülvin’i aramaya başladı. Hiçbir yerde bulamadı. Ailesi de onunla iletişim kurmuyordu. İzini kaybedince programa başvurmak zorunda kaldı. Kızım için buradayım diyordu.
Kızı için oradaydı öyle mi? Aslında çocuğumun annesi ile görüşmesine hiç gerek yok diye söylemeye devam etti. Annesinin ve kardeşinin gidişinden Sıla çok olumsuz etkilendiği için, bu sebeple bende mecbur kalıyorum Gülvin’i aramaya diyerek ortaya koydu kendi ruh halini.
Programın ortasında eşinin ayrılmadan önce kendisine, bu durumla ilgili, ihanet yok, ilişki zorla oldu diye söylemeye çalıştığını anlatırken verdiği pişkin ve saygısız cevapları yine vurgulamaktan da utanmadı Adnan.
Sunucu kendisini sorgularken, kadın kuyruk sallamasa diyecekti ki sunucunun sert duruşu karşısında susmak zorunda kaldı. Şunu da açıklamak isterim ki, programın sunucusu Ahu Sungur‘un kadına bakış açısı, kadın haklarına yaklaşımı, eşit yaşama duyduğu özlem, verdiği değer çok anlamlıydı. Bu da bizim gibi hak mücadelesi yürüten kadınlara umut veren bir durum açıkçası.
Yoğun araştırmalar sonucunda Gülvin bulundu. İlk önce iş arkadaşı Lerzan’ın evinde kalmıştı birkaç gün. Zaten yaşadığı durumu da sadece onunla paylaşabilmişti daha önce.
Ne kadar başkalarına yük olabilirim ki diye düşündü? Oradan ayrıldı ve kadın sığınma evine gitti. Sonra kurum kendisine bir iş buldu, Gülvin artık çalışacaktı. Devamlı kızını nereye bırakabilirdi? Bir ev bir düzen kurması gerekiyordu. Eşyası hiçbir şeyi yoktu geçici bir süreliğine kızı Beren’i yurda bırakmak zorunda kaldı. Tek odalı bir ev tuttu kendine ve yaşamaya başladı. Beren’i hafta sonları da olsa görüyordu. Evine getirebiliyordu. Ya Sıla’yı? Onu çok özlüyordu. Suçsuz olduğundan emin olmasına rağmen Gülvin utanıyordu. Kızını görmeye gidemiyordu.
Sunucu kendisine ulaştığında programa pek katılmak istemedi. Konuşacak bir şeyim yok diyordu ağlayarak. Programın adını duyunca, bir de kendisinden bir şans istendiğini öğrenince ürperdi. Beni Metin diye biri mi arıyor diye sordu korku dolu bir sesle.
Metin diye birini tanımadığını söyleyen sunucuya cevap verirken, artık rahatlamıştı Gülvin. Sıla için eski eşiniz sizi arıyor dendiğinde yayına katılmaya karar verdi. Çocuğum için geliyorum dedi. Eski eşini asla görmek istemiyordu.
Yayına geldiğinde araçtan inemeyecek kadar fenalaştı. Sunucu yanına gitti. Önce bir şey anlatamadı. Sonra ısrarlar karşısında açtı yüreğini, Bütün ayrıntıları paylaştı.
Adnan’la evliyken, ona destek olmak amacıyla bir tekstil firmasında çalışmaya başladığını anlattı Gülvin. Bir gece mesaiye kalması istendi. O gece firma sahibinin yeğeni kendisine tecavüz etti. Eşiyle bu durumu paylaşamadı. Nasıl açıklanabilirdi bu yaşanan korkunç durum? Bu kadar kıskanç, bu kadar anlayışsız bir adam onu anlayabilir miydi?
Metin denilen kişi iş yerinde başka kadınları da taciz etmişti. Bunu çok iyi bilen ve işyerinde Gülvin’i sevmeyen, gösterişe çokta düşkün olan, bir kadın haber vermişti eski eşine. Tabii ki konuyu çarpıtarak.
Neden eşinizle paylaşmadınız diye sordu Ahu Sungur. Nasıl paylaşabilirdi ki? Eşi derhal kendisini sorgulardı. Nitekim anlatmaya çalıştığında da direkt olarak onu suçlamamış mıydı? Kızını çok özlemişti Gülvin. Elbette görmek istiyordu. Adnan’ın evinin yakınına bile gitmeye cesaret edemiyordu. Rezil olmaktan çekiniyordu.
İş yerinden arkadaşı Lerzan da patronun yeğeni Metin’in tacizlerine uğramıştı. Birçok kadının yaşadığı ama sustuğu bu duruma o sessiz kalmadı. Gitti ve şikâyette bulundu. Diğer kadınlardan destek istese de korktular ve yalnız bırakıldı Lerzan. Orada bile Metin’den korkusundan Lerzan’a tanıklık yapamadı Gülvin.
Programın sonunda Gülvin eski eşiyle görüşmeyi kabul etmedi. Kızıyla düzenli olarak iletişim kurmaya ve onu hafta sonları almaya başladı. Pedagog görüşmelerine Gülvin de katıldı. İki kız kardeş birbirine kavuştu.
İnsan düşünüyor zaman zaman, bu kadar korkunç durumu yaşayan bir kadın, neden kendisine yapılan bu iğrençlikleri paylaşamayacak hale getiriliyor diye.
Kadın olduğumuz için hemen suçlu ilan edileceğimizi bildiğimizden mi acaba? Neden bu kadar kendimizi ifade edemiyoruz? Ailelerde yok sayılan kız çocukları, yetişkin olunca bu defa da evlilikte yoğun değersizliklere mi maruz bırakılıyor? Neden ses çıkaramıyor kadınlarımız? Olmaz olsun böyle erkek egemen, ataerkil sistem.
Son bulsun artık kadın olarak bizleri yok sayan bu zihniyet!
Kadın hemcinslerim. İçimize gömmeyelim artık çığlıklarımızı. Bize yapılan kötülükleri haykıralım. Birbirimizle dayanışmadan geçer gücümüz.
Değerli anne ve babalar, cesaretle, özgüvenle, kocaman sevgilerle kucaklayın kız çocuklarımızı. Utanca boğmayın çocukluklarını. Teşvik edin, destekleyin onları, hatalarında da hoşgörünüzü kaybetmeyin ki, bir olumsuzluğa maruz kaldıklarında sizlere sığınabilsinler.
Kadın ve erkek olarak daha eşit koşullarda var olabileceğimiz, el ele yürüyebileceğimiz ve yan yana hak mücadelesi vereceğimiz günlerin gelmesi için daha çok işimiz var anlaşılan. Haydi, o zaman hepimize kolay gelsin.
16 Ekim 2022
Ben senelerdir konusu ilgimi çektiği sürece kadın programlarını, insana ve yaşama dair farklı yaşanmışlıkları içeren yayınları izlemeyi severim. Yine “bir şansım olsa” programında rastladım Gülvin hanıma. Eski eşi Adnan Bey kızı Sıla için programa başvurmuştu. Sıla geceleri uykusundan uyanıyor, annesini, kız kardeşini sayıklıyordu. Doğru dürüst yiyip içmiyordu. Dersleri kötüye gidiyordu. Onlar ayrılalı üç yıl olmuştu. Sadakatsizlik nedeniyle boşanmışlardı. Eve gelen bir telefon Adnan Beye eşinin başkasıyla ilişkisi olduğunu anlatıyordu acımasızca. Karakter gereği aşırı kıskanç olan Adnan bu telefonun izini sürdü. Eşini takip etti. İş yerine giriş çıkışlarına sürekli kendisi de gitti. Herhangi bir şey bulamadı. Eşi Gülvin’i sorguladı. “Öyle bir şey yok, o kadın iş yerinde beni kıskanıyor bu yüzden saçmalıyor” dese de, Gülvin çok kaygılandı. Bu kaygılar Adnan’ın şüphesini arttırdı. Bu defa çocuklara DNA testi yaptırmaya karar verdi. İki çocuğuna da test yaptırdı. Sonuç ne çıksa beğenirsiniz? Küçük kızı Beren kendi çocuğu değildi. Nasıl olurdu? Korktuğu başına gelmişti işte. Bu soru beynini kemirmeye başladı. Darmadağın oldu. Eve gittiğinde ilk yaptığı şey eşi Gülvin’e psikolojik şiddet uygulamaktı. Konuşmasına fırsat vermeden hesap soruyordu. Kendisini namussuzlukla itham ediyordu. Derhal çocuğunu alıp gitmesini istedi. Kadının ailesini de arayarak kızlarının ne kadar kötü bir insan olduğunu, etik değerlere uygun yaşamadığını anlattı.
Açıklamaya çalıştı Gülvin. Ben seni aldatmadım dedi. Her şey zorla oldu diye devam etti. Neden, nasıl bile demedi Adnan! Kadın kuyruk sallamazsa erkek hiçbir şey yapamaz diye haykırdı. Gülvin’i ve küçük Bereni evden kovdu. Ailesi de reddetti kızlarını. Öyle ya yüzlerini kara çıkarmıştı.
Ne olmuştu peki? Ne ailesi, ne de eski eşi, nedeniyle nasılıyla ilgileniyordu. Önemli olan sadece sonuçtu. Beren Adnan’ın kızı değildi. Gülvin ona ihanet etti diye yorumlandı bu durum. Başka bir şey var mıdır diye sorulmadı bile. Her zaman yapıldığı gibi namussuzluk damgası vuruldu kadına. En kolayı buydu çünkü.
Kadını değersizleştiren, feodal anlayış yine devredeydi.
Sıla’yı babası aldı. Babaannesinin evine taşındılar. Bir daha annesini hiç göremedi Sıla. Gün geçtikçe psikolojisi bozuldu. İçine kapandı. Kimseyle konuşmaz oldu. Bebeklerinin birinin adını Sıla birinin adını Beren koymaya başladı. İnsanlarla konuşmuyor, ama bebekleri ile sohbet ediyordu. Adnan kızını pedagoga götürdü. Sıla yaptığı resimlerde Bereni, annesini ve kendisini çizdi. Çizimlerde bir Beren, bir Sıla olarak tanımladı kendini. İki kızı birbiriyle konuşturdu.
Görüşmeler sonucunda onlara yapılan tek öneri şuydu: Çocuğunuzun annesine ihtiyacı var. Onların mutlaka görüşmesi gerekir dendi.
Böyle bir anneye nasıl ihtiyacı olurdu Sıla’nın? Öyle ya çocuğun ruh halinin ne önemi vardı. Varsa yoksa Adnan beyin egosu, incinen gururu.
Süreç birkaç ay böyle devam etti. Baktılar olacak gibi değil, işte o zaman Adnan Gülvin’i aramaya başladı. Hiçbir yerde bulamadı. Ailesi de onunla iletişim kurmuyordu. İzini kaybedince programa başvurmak zorunda kaldı. Kızım için buradayım diyordu.
Kızı için oradaydı öyle mi? Aslında çocuğumun annesi ile görüşmesine hiç gerek yok diye söylemeye devam etti. Annesinin ve kardeşinin gidişinden Sıla çok olumsuz etkilendiği için, bu sebeple bende mecbur kalıyorum Gülvin’i aramaya diyerek ortaya koydu kendi ruh halini.
Programın ortasında eşinin ayrılmadan önce kendisine, bu durumla ilgili, ihanet yok, ilişki zorla oldu diye söylemeye çalıştığını anlatırken verdiği pişkin ve saygısız cevapları yine vurgulamaktan da utanmadı Adnan.
Sunucu kendisini sorgularken, kadın kuyruk sallamasa diyecekti ki sunucunun sert duruşu karşısında susmak zorunda kaldı. Şunu da açıklamak isterim ki, programın sunucusu Ahu Sungur‘un kadına bakış açısı, kadın haklarına yaklaşımı, eşit yaşama duyduğu özlem, verdiği değer çok anlamlıydı. Bu da bizim gibi hak mücadelesi yürüten kadınlara umut veren bir durum açıkçası.
Yoğun araştırmalar sonucunda Gülvin bulundu. İlk önce iş arkadaşı Lerzan’ın evinde kalmıştı birkaç gün. Zaten yaşadığı durumu da sadece onunla paylaşabilmişti daha önce.
Ne kadar başkalarına yük olabilirim ki diye düşündü? Oradan ayrıldı ve kadın sığınma evine gitti. Sonra kurum kendisine bir iş buldu, Gülvin artık çalışacaktı. Devamlı kızını nereye bırakabilirdi? Bir ev bir düzen kurması gerekiyordu. Eşyası hiçbir şeyi yoktu geçici bir süreliğine kızı Beren’i yurda bırakmak zorunda kaldı. Tek odalı bir ev tuttu kendine ve yaşamaya başladı. Beren’i hafta sonları da olsa görüyordu. Evine getirebiliyordu. Ya Sıla’yı? Onu çok özlüyordu. Suçsuz olduğundan emin olmasına rağmen Gülvin utanıyordu. Kızını görmeye gidemiyordu.
Sunucu kendisine ulaştığında programa pek katılmak istemedi. Konuşacak bir şeyim yok diyordu ağlayarak. Programın adını duyunca, bir de kendisinden bir şans istendiğini öğrenince ürperdi. Beni Metin diye biri mi arıyor diye sordu korku dolu bir sesle.
Metin diye birini tanımadığını söyleyen sunucuya cevap verirken, artık rahatlamıştı Gülvin. Sıla için eski eşiniz sizi arıyor dendiğinde yayına katılmaya karar verdi. Çocuğum için geliyorum dedi. Eski eşini asla görmek istemiyordu.
Yayına geldiğinde araçtan inemeyecek kadar fenalaştı. Sunucu yanına gitti. Önce bir şey anlatamadı. Sonra ısrarlar karşısında açtı yüreğini, Bütün ayrıntıları paylaştı.
Adnan’la evliyken, ona destek olmak amacıyla bir tekstil firmasında çalışmaya başladığını anlattı Gülvin. Bir gece mesaiye kalması istendi. O gece firma sahibinin yeğeni kendisine tecavüz etti. Eşiyle bu durumu paylaşamadı. Nasıl açıklanabilirdi bu yaşanan korkunç durum? Bu kadar kıskanç, bu kadar anlayışsız bir adam onu anlayabilir miydi?
Metin denilen kişi iş yerinde başka kadınları da taciz etmişti. Bunu çok iyi bilen ve işyerinde Gülvin’i sevmeyen, gösterişe çokta düşkün olan, bir kadın haber vermişti eski eşine. Tabii ki konuyu çarpıtarak.
Neden eşinizle paylaşmadınız diye sordu Ahu Sungur. Nasıl paylaşabilirdi ki? Eşi derhal kendisini sorgulardı. Nitekim anlatmaya çalıştığında da direkt olarak onu suçlamamış mıydı? Kızını çok özlemişti Gülvin. Elbette görmek istiyordu. Adnan’ın evinin yakınına bile gitmeye cesaret edemiyordu. Rezil olmaktan çekiniyordu.
İş yerinden arkadaşı Lerzan da patronun yeğeni Metin’in tacizlerine uğramıştı. Birçok kadının yaşadığı ama sustuğu bu duruma o sessiz kalmadı. Gitti ve şikâyette bulundu. Diğer kadınlardan destek istese de korktular ve yalnız bırakıldı Lerzan. Orada bile Metin’den korkusundan Lerzan’a tanıklık yapamadı Gülvin.
Programın sonunda Gülvin eski eşiyle görüşmeyi kabul etmedi. Kızıyla düzenli olarak iletişim kurmaya ve onu hafta sonları almaya başladı. Pedagog görüşmelerine Gülvin de katıldı. İki kız kardeş birbirine kavuştu.
İnsan düşünüyor zaman zaman, bu kadar korkunç durumu yaşayan bir kadın, neden kendisine yapılan bu iğrençlikleri paylaşamayacak hale getiriliyor diye.
Kadın olduğumuz için hemen suçlu ilan edileceğimizi bildiğimizden mi acaba? Neden bu kadar kendimizi ifade edemiyoruz? Ailelerde yok sayılan kız çocukları, yetişkin olunca bu defa da evlilikte yoğun değersizliklere mi maruz bırakılıyor? Neden ses çıkaramıyor kadınlarımız? Olmaz olsun böyle erkek egemen, ataerkil sistem.
Son bulsun artık kadın olarak bizleri yok sayan bu zihniyet!
Kadın hemcinslerim. İçimize gömmeyelim artık çığlıklarımızı. Bize yapılan kötülükleri haykıralım. Birbirimizle dayanışmadan geçer gücümüz.
Değerli anne ve babalar, cesaretle, özgüvenle, kocaman sevgilerle kucaklayın kız çocuklarımızı. Utanca boğmayın çocukluklarını. Teşvik edin, destekleyin onları, hatalarında da hoşgörünüzü kaybetmeyin ki, bir olumsuzluğa maruz kaldıklarında sizlere sığınabilsinler.
Kadın ve erkek olarak daha eşit koşullarda var olabileceğimiz, el ele yürüyebileceğimiz ve yan yana hak mücadelesi vereceğimiz günlerin gelmesi için daha çok işimiz var anlaşılan. Haydi, o zaman hepimize kolay gelsin.
16 Ekim 2022
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.