eminekamci@hotmail.com
Açık kahverengi saçlarını toplamış, üzerinde siyah montuyla, açık alanda, gülümsüyor.
Bir ateşböceği, bir bitkinin yaprağının üzerinde duruyor ve arka kısmı parlak bir şekilde ışık saçıyor. Arka plan bulanık ve yeşil tonlarda, bu da ateşböceğinin parlayan kısmını daha belirgin hale getiriyor. Ateşböceğinin vücudu koyu renkli ve baş kısmı kırmızımsı bir tonda. Yapraklar ve bitki, doğal bir ortamı yansıtıyor.

Kaynaşıyorlardı. Belki binlerce, yüzbinlerceydiler. Hava çok güzeldi; bir onlar kadar da gökyüzü yıldızla doluydu.Sanki, karşılıklı yarıştaydılar. Olanca ışıklarını, dünyaya boşaltıyorlardı.



Biz de çok kalabalıktık; ya da ben öyle sanmıştım. Beni kucaklamış olan biriyle, bu ışık selinin ortasında ilerliyorduk. Bu biri, her kimse, ‘annem, ablam veya bir akraba kız olabilirdi’ şimdi anımsamıyorum.



Biz de kaynaşıyorduk. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Ama bu sesler, cıvıltı gibiydi, neşe doluydu. Belki bir akşam gezmesinden geliyorduk belki de gidiyorduk; bilmiyorum, yani onu da anımsamıyorum.



Evet, çok mutluydu insanlar o günlerde… Daha doğrusu, tat almayı biliyorlardı yaşamdan. Önemli olan, nerede ve kimlerin olduğu değildi; o günlerde insanlardaki coşkuyduönemli olan. Çünkü farkındalıkları vardı eskiden. Henüz teknoloji uyuşturmamıştı beyinlerini.



Kimi zaman yıldızlar altında bir gezinti, kimi zaman birgüneşi parça parça bölen bir asmanın gölgesi, kimi zamansa, çalışmakla geçmiş bir günün gecesi huzur vermeye yeterdi.



Şimdi ise ışık seli değil, ışık tufanı var; kim ne yapsın ateşböceğini? Gerçi ne ateşböceği var ortada ne de asma gölgesi. Başını kaldırıp da yıldızlara da bakan yok ya! Hoş olsa da onca ışık tufanından seçebilene aşkolsun…

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.