YAZAN: Fatma Işık KAYA
Kocaman bir tabak dolusu kurabiyem, yanında kocaman bir fincan çayım varsa değmeyin keyfime. Ne arsız arsız üzerime gelen, bitmek bilmez ev işleri, ne verimli kullanmayı bir türlü beceremediğim, yaramaz çocuk misali oradan oraya koşturan ele avuca sığmayan zaman, ne günlük hayatın insanı boğan sıkıntıları, ne de yerine getiremeyeceğim endişesiyle kimi zaman uykularımı kaçıran sorumluluklar. Hepsi sanki yanımdan, yöremden bir daha geçmeyecekmişçesine sisler arasında kaybolup gidiyor.
Dünya bir yana, kurabiye ve çay keyfim bir yana. Öyle ayrım da yapmam haaaa. Ev, pastane, market kurabiyesi hiç fark etmez. Yeter ki kurabiye olsun ama tatlısından olsun. Tuzlu olursa yerim de, aramam. Tatlılarına tutkunum.
Çocukluğumda pastanelere pek uğramazdık. Ancak çok özel durumlarda misafirliğe giderken bir kutu kurabiye ya da şeker götürürdük. Elbette bize de getirirlerdi zaman zaman. Eğer getirilen kurabiye ise keyfime keyif eklenirdi zincirlemesine. Şimdilerde bulamaz oldum. Midye kabuğuna benzetilerek yapılmış iki kurabiyenin arasında beyaz ya da kahverengi krema olurdu. Onlara bayılırdım. Şu an yazarken bile damaklarım geriliyor yeminle. Ya artık üretmiyorlar ya da bizim uğradığımız pastanelerde bulunmuyor. Çiçek biçiminde, tam ortasında marmelatlı bir göbeciği olan kurabiyelerden de bulamıyorum.
Çocukluğumun geçtiği altmışlı, yetmişli yıllarda çeşit de sınırlıydı. Bildiğimiz anne kurabiyesinden çok yaparlardı rahmetli annem ve anneannem. Anneannem beni mutlu etmek için bazen kuş, balık gibi şekiller verirdi. Annem de kalp, ay ve yıldız şeklindeki kalıplarıyla yapardı.
Annemin daha sonraları öğrendiği, hamuruna limon kabuğu kattığı ve yuvarlayıp, şekere bulayıp fırına verdiği kurabiyeler ve elmalı kurabiyeler de unutulmazlarım arasındadır. Artık görüşmediğim bir akrabanın lorlu, pekmezli kurabiyelerinin damağımda bıraktığı tat da bambaşkaydı.
Günümüzde o kadar çok çeşit var ki. Bir marketten aldığımız ‘sütlü, kaymaklı’, çikolatalı, hindistan cevizli, portakallı ve Kavala kurabiyelerini evden eksik etmiyoruz. Tahinli ve ev kurabiyesini andıran üzümlü çeşitleri getirmiyorlar artık nedense. Özellikle üzümlüleri çok özlüyorum.
Ev işlerinden nefret ettiğim için temizliği rüşvetsiz yapmıyorum. Babam da rüşvet olarak yakınımızdaki pastaneden bolca kurabiye alıyor bana. Kutuda en sevdiğim elmalı ve un kurabiyesinden daha fazla bulunur hep. Temizliği bitirdiğim gün çay ve kurabiye ziyafeti çekiyorum kendime. Babam da öyle muhteşem çay yapar kiiiii... Bir içen asla unutamaz.
Sevgili arkadaşım Emine Kamçı da harika un kurabiyesi yapar. Ne zaman o'na misafirliğe gitsem, mutlaka bulundurmaya çalışır. Kendi yapamadıysa hazırını alır canım benim. Bana gelirken getirdiği de olur. Kimi zaman ziyaretime gelen başka güzel yürekler de elime tutuşturuverirler o canım kutulardan birini.
Kısacası, tam bir kurabiye canavarıyım. Canavarım canavar olmasına da yaş ilerledi. Yüksek tansiyon var. “Fazla tatlı yersen şeker hastası olursun.” demişti ilk gençlik yıllarımda bir doktorum. Bu yüzden canavar dişlerimi biraz köreltmem gerekiyor. Çok dikkat ediyorum. Yapacak bir şey yok. Bu masum görünüşlü sevimliler aynı zamanda hayli zararlı. Sağlığımı tehdit edecek bir tehlike olmadıkça kurabiyeler vazgeçilmezim olmaya devam edecek. Elbette tedbiri elden bırakmamak koşuluyla.
Bu güzellikleri sevdiklerimle paylaşırken doyumsuz sohbetlere dalmayı da çok seviyorum.
Kurabiyeli, çaylı sohbetlerde buluşalım dostlar.
6 Kasım 2022 Pazar
Kocaman bir tabak dolusu kurabiyem, yanında kocaman bir fincan çayım varsa değmeyin keyfime. Ne arsız arsız üzerime gelen, bitmek bilmez ev işleri, ne verimli kullanmayı bir türlü beceremediğim, yaramaz çocuk misali oradan oraya koşturan ele avuca sığmayan zaman, ne günlük hayatın insanı boğan sıkıntıları, ne de yerine getiremeyeceğim endişesiyle kimi zaman uykularımı kaçıran sorumluluklar. Hepsi sanki yanımdan, yöremden bir daha geçmeyecekmişçesine sisler arasında kaybolup gidiyor.
Dünya bir yana, kurabiye ve çay keyfim bir yana. Öyle ayrım da yapmam haaaa. Ev, pastane, market kurabiyesi hiç fark etmez. Yeter ki kurabiye olsun ama tatlısından olsun. Tuzlu olursa yerim de, aramam. Tatlılarına tutkunum.
Çocukluğumda pastanelere pek uğramazdık. Ancak çok özel durumlarda misafirliğe giderken bir kutu kurabiye ya da şeker götürürdük. Elbette bize de getirirlerdi zaman zaman. Eğer getirilen kurabiye ise keyfime keyif eklenirdi zincirlemesine. Şimdilerde bulamaz oldum. Midye kabuğuna benzetilerek yapılmış iki kurabiyenin arasında beyaz ya da kahverengi krema olurdu. Onlara bayılırdım. Şu an yazarken bile damaklarım geriliyor yeminle. Ya artık üretmiyorlar ya da bizim uğradığımız pastanelerde bulunmuyor. Çiçek biçiminde, tam ortasında marmelatlı bir göbeciği olan kurabiyelerden de bulamıyorum.
Çocukluğumun geçtiği altmışlı, yetmişli yıllarda çeşit de sınırlıydı. Bildiğimiz anne kurabiyesinden çok yaparlardı rahmetli annem ve anneannem. Anneannem beni mutlu etmek için bazen kuş, balık gibi şekiller verirdi. Annem de kalp, ay ve yıldız şeklindeki kalıplarıyla yapardı.
Annemin daha sonraları öğrendiği, hamuruna limon kabuğu kattığı ve yuvarlayıp, şekere bulayıp fırına verdiği kurabiyeler ve elmalı kurabiyeler de unutulmazlarım arasındadır. Artık görüşmediğim bir akrabanın lorlu, pekmezli kurabiyelerinin damağımda bıraktığı tat da bambaşkaydı.
Günümüzde o kadar çok çeşit var ki. Bir marketten aldığımız ‘sütlü, kaymaklı’, çikolatalı, hindistan cevizli, portakallı ve Kavala kurabiyelerini evden eksik etmiyoruz. Tahinli ve ev kurabiyesini andıran üzümlü çeşitleri getirmiyorlar artık nedense. Özellikle üzümlüleri çok özlüyorum.
Ev işlerinden nefret ettiğim için temizliği rüşvetsiz yapmıyorum. Babam da rüşvet olarak yakınımızdaki pastaneden bolca kurabiye alıyor bana. Kutuda en sevdiğim elmalı ve un kurabiyesinden daha fazla bulunur hep. Temizliği bitirdiğim gün çay ve kurabiye ziyafeti çekiyorum kendime. Babam da öyle muhteşem çay yapar kiiiii... Bir içen asla unutamaz.
Sevgili arkadaşım Emine Kamçı da harika un kurabiyesi yapar. Ne zaman o'na misafirliğe gitsem, mutlaka bulundurmaya çalışır. Kendi yapamadıysa hazırını alır canım benim. Bana gelirken getirdiği de olur. Kimi zaman ziyaretime gelen başka güzel yürekler de elime tutuşturuverirler o canım kutulardan birini.
Kısacası, tam bir kurabiye canavarıyım. Canavarım canavar olmasına da yaş ilerledi. Yüksek tansiyon var. “Fazla tatlı yersen şeker hastası olursun.” demişti ilk gençlik yıllarımda bir doktorum. Bu yüzden canavar dişlerimi biraz köreltmem gerekiyor. Çok dikkat ediyorum. Yapacak bir şey yok. Bu masum görünüşlü sevimliler aynı zamanda hayli zararlı. Sağlığımı tehdit edecek bir tehlike olmadıkça kurabiyeler vazgeçilmezim olmaya devam edecek. Elbette tedbiri elden bırakmamak koşuluyla.
Bu güzellikleri sevdiklerimle paylaşırken doyumsuz sohbetlere dalmayı da çok seviyorum.
Kurabiyeli, çaylı sohbetlerde buluşalım dostlar.
6 Kasım 2022 Pazar
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.