erguraltan@gmail.com
Mavi tişörtüyle, sol eli üzerine yanağını yaslamış tebessüm ediyor. Hafif dökülmüş saçları,gür bıyıkları ve gözlüğü var.
Bilekten yukarısını havaya kaldırmış iki elin arasında kahverengi bir kâsenin içinde yanan bir mum var.
YAZAN: Ergür ALTAN

On altı yaşındaki Hacer`in, “Abla, beni evlendirecekler zorla, gerdekte canım çok yanar mı?” diye sorması, canımı nasıl yakmıştı, nasıl öpüp koklamıştım Hacer`i.

Kimi bana bakınca sevişilecek bir obje gördü. Ben çocuk gelinleri bağrıma basıyorum oysa. On yedimde evlendirildim, on sekizimde ayrıldım. Yirmi sekizimdeyim şimdi. Evlenmeden önceki yaralarım mı daha çok, evlendikten sonraki yaralarım mı, bilemedim.

Kış kıyamette nice canlar doğdu evimde. Kediler anladı beni en çok. Dediler ki bana, “Bizim yavrularımız senin de yavrularındır.” Birçok çocuğum var benim. İnsan, kedi, serçe.

Kimi bana bakınca memelerimi ve kalçamı gördü. Ben hamile kedilere evimi açıyorum oysa. Sigortalı bir işte çalıştığımı düşünürken, hastaneye gittiğimde öğrendim sigortamın olmadığını. Patronum dedi ki, “Sigortan da olur elbette. Senin yaptığın işi nicesi yapar, mühim olan her kadının yapamadığını becerebilmekte.”

Pablo Neruda dedi ki bir gece düşümde, “Bir balık mı yaşamımız, kuş olmaya hüküm giymiş?” “Aynen öyle” dedim, “kuş olamayacağını anlayınca uçan balık olmuş bir yaşamımız var.” “Öpüyorum o güzelim ruhunu” dedi Neruda, “Misafirin olacağım düşlerinde” dedi. Nevin`i anlattım ona. “Yirmi birinde” dedim, “Üç çocuk annesi” dedim, "Koca dayağından bezmiş ve hiç şarap içmemiş” dedim. “Nevin de katılsın bize, dans edelim hep beraber” dedi.

Kimi bana bakınca taşlanacak bir şeytan gördü. Ben Neruda`yla dans edip, şiir yazıp, sarhoş oluyorum oysa. Nevin`i canımın içinde saklamak isterdim. Burada, can evimde barınsın, güvende olsun isterdim.

Baskül başında bir çocuk gördüm bir gün, dokuz yaşındaymış. “Karnın aç mı?” diye sordum. “Aç” dedi. “Gel, beraber yemek yiyelim” dedim. “Yok” dedi. “Ama doymalısın” dedim. “Sarıl bana abla” dedi, “Sadece sarıl.”

Kimi bana bakınca uzak durulması gereken bir deli gördü. Ben evsiz çocukları sarıp sarmalıyorum oysa. Annelik çok daha öte bir kıymet benim için. Ah yüreğim, yaralı çocuklar bahçesi.

Zülfiye, bir lokantada bulaşıkçılık yapıyor sabah on birden gece yarısına kadar. Yatalak annesiyle beraber yaşıyor ve annesinin ağrılarını hafifletmek için benden kitaplar istiyor. Şiir, öykü, masal kitapları. “Ağrıları hafifliyor mu annenin?” diye sordum. “Hafiflemiyor, ama yarım saat olsun kitap okusam ona, mutlu oluyor” dedi.

Kimi bana bakınca kinlenilecek bir düşman gördü. Ben kitaplarımı Zülfiye`yle paylaşırken gözlerim doluyor oysa. Mahalledeki kapıcı çocuklarına ders çalıştırıyorum.

Anneler Günü`nde bana kurşunkalem, çizgili defter ve bir çift çorap hediye ediyorlar gülümseyen gözleriyle...

Hayallerini anlattı Elif. “Siyah bir elbisen vardı senin, ben giyeyim onu bu gece” dedi. “Giy tabi” dedim. “Hafif bir makyaj yap bana sonra” dedi. “Yaparım tabi” dedim. “Mumlar yakalım, dilekler tutalım” dedi. “Tutalım tabi” dedim.

Kimi bana bakınca yoldan çıkmış, din iman bilmez bir yaratık gördü. Ben incitilmiş bütün kadınlarla hayaller kuruyorum oysa. Benim kutsalım vicdandır, sevgidir, şefkattir.

Mumlar yaktık Elif’le bir gece yarısı. Tüm annelerin ölü çocuklarının dirilmesini diledik, incitilmemeyi diledik, incelikler diledik. Hacer`i düşündüm, kedileri, Nevin`i, evsiz çocukları, Zülfiye`yi. Ama en çok da Nevin`i.

Dedi ki Elif, “Kaçtım evden, yapamıyordum. Beş kardeşimin yükü, ninemin bakımı, evin işleri benim üzerimdeydi. Annem bile beni hor görüyordu, babama zaten hiç yaranamıyordu.” Öyle doldum ki, hıçkıra hıçkıra ağladım. Teskin edemedi beni cancağızım. “Sarıl bana “ dedim, “Sadece sarıl.” ”Ablam” deyip sarıldı bana sımsıkı. Neruda`nın yanımda olmasını diledim o anda. Bir de baktım ki, Neruda sokuldu yanı başımıza usulca. “Onca tanrı arasında, nereden bileceksin kim asıl tanrı?” dedi. Mendilimle silerken gözyaşlarımı, “Bir ninni söyleriz, hangisi bize sarılıp uyursa, onu tanrı biliriz” dedim. Elimden tuttu Neruda. Ah, babam bakmamıştı bana böyle şefkatle, babam okşamamıştı saçlarımı “Canım kızım” diyerek. Sanki uyuyormuşum gibi, parmaklarının üzerinde yürüyüp giderken, Elif`i çağırmış yanına, demiş ki, “Nevin, intihar etti. Bugün katıldı aramıza. Söz veriyorum, iyi bakacağım ona. Ben söyleyemem, sen söyle ablana, bir dahaki sefer beraber geleceğiz yanınıza.”

O geceden beri mumlar sönmüyor evimde. Gece yarıları mum hikâyeleri anlatıyoruz Elif`le. Yasını tuttuğumuz, mutluluğunu dilediğimiz, yorgunluğunu duyumsadığımız kadınlar doluyor düşlerimize.

“Kadınlar” diyoruz, “Tutunmalı” diyoruz, “Tutunmalıyız birbirimize.”

10 Nisan 2017

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.