yaylaboztas@yahoo.com
Kısa ve beyaz saçları, kolyesi ve mavi gözleriyle uzaklara bakıyor.
Önleri sahneye dönük iki kadının arkadan görüntüleri var. Kadınlar topuklu ayakkabı ve cübbe giyinmişler. Ellerini yumruk yaparak havaya kaldırmışlar.

Bu günlerde durmadan çocukluğumuzda öğrendiğimiz okul şarkıları ve marşlar geliyor aklıma. Eskiden ilkokulda öğrenciyken çok güzel şarkılar öğrenirdik.



Çok uzun yıllar öğretmenlik yapan dedem bize geldiği zamanlar, beni dizine oturtur küçük bir sınavdan geçirirdi. Matematik, çarpım tablosu; coğrafya, nehirlerimiz nereden doğup hangi denize dökülür, sınırlarımız, sıradağlarımız… Çekinerek cevap verirdim. Yanlış yapmaktan ödüm kopardı. Oysa bana hiç de sert davranmazdı ama çok otoriter bir görünüşü vardı. Atatürk ilkeleriyle yetişmiş, onları benimsemiş saygın bir cumhuriyet öğretmeni. Kolay mı? 



Bana getirdiği kırmızı jelatine sarılmış bisküvi arası lokum elimde açılıp yenmeyi bekler, elimin sıcağından yumuşar ama ben sorulanlara yanıt vermek için canımı dişime takar kendi kendimi yerdim, lokumlu bisküviyi değil. Ne zaman sorular biter “Hadi bir marş söyle,” diyecek diye sabırsızlıkla beklerdim. O an geldiğinde her şey unutulurdu, kanatlanırdım.



Ankara’nın Taşına Bak, Ankara Ankara Güzel Ankara, İstiklal Savaşının En Büyük Kahramanı, Dağ Başını Duman Almış, uzatmayayım bir yığın marş sular seller gibi akardı yüreğimden. Ezberimden, belki de bazı sözcüklerin ne anlama geldiğini bilmeden coşkuyla, yanlış yaparım diye düşünmeden söylerdim. Dedem gözlüğünün üstünden bakar, yüzünde mutlu bir ifade, başımı sevgiyle okşardı. 



Bugün benim hâlâ severek okuduğum bu güzel marşlar ancak ben yaştakilerin belleğinde, hançeresinde, anılarında. Biz de gidince…



Güzel duygular yılların ardında kalmış; anılmayı, birilerine anlatılmayı bekliyor. Teknolojinin getirdiklerini öven biz insanlar götürdüklerini neden hiç düşünmüyoruz? Bayram sabahlarının her günkünden farklı coşkulu hazırlığını, kolalanmış kurdeleleri, yakaları; tertemiz belki de o gün için yeni alınmış çorapları ne çabuk unuttuk. Ya okul yoluna öbek öbek akan öğrencileri, neşeli cıvıltılarını, okul bahçesindeki o güzel kalabalığı, izcileri, trampetlerde devinen bagetleri…Bayrakları, flamaları, mutlu öğretmenleri, çiçeklerle süslenmiş Atatürk’ümüzün büstünü. Çocuklarının yanında gelen anne babaların kendi öğrenciliklerine dönmenin sevincini, küçük büyük herkesin tek yürek bayram çocuğu olmasını…



Ben unutmadım, unutamadım. Bundandır teknolojiningeriye ittiği güzelliklerin ardından ağlamaklı oluşum.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.