Yaşlı bir kadın dikiş makinesinde çalışıyor. Kadın, kısa kestirilmiş kızıl saçlı ve gözlük takıyor. Üzerinde pembe bir bluz var. Dikiş makinesinin başında oturmuş, bir kumaş parçasını dikerken dikkatlice çalışıyor. Çalışma alanında çeşitli dikiş malzemeleri ve araçları bulunuyor. Arka planda, dikey çizgili bir perde ve bir raf sistemi görülüyor. Raflarda renkli kumaşlar ve diğer dikiş malzemeleri yer alıyor.
YAZAN: Psikolog Şule SEPİN İÇLİ Atasözlerini, gösterdiğimiz tepkileri daha iyi açıklaması, kimi zaman da duygularımıza tercüman olması nedeniyle çok kullanırız. Bu sözler deneyimler sonucu söylendiği gibi, toplumun cinsiyetçi değer yargıları, engellilere yapılan ayrımcılığı barındırabiliyor. Bu sözlerin hangi durumda gerçek, hangi durumda yanlış kullanıldığını irdelemek gerekiyor. ‘Terzi, kendi söküğünü dikemezmiş” atasözü ne demek, önce internette dolaşan anlamına bir bakalım. Bir kimse uzmanlığını kullanarak başkalarına yararlı olur da bu uzmanlığı kendi yararına kullanmaya fırsat bulamaz. Halk arasında böyle kullanılmıyor. Bu sözü mesleğim gereği çok duyuyorum. İlk zamanlar bu söz beni çok öfkelendiriyor, adeta savunucu bir hale büründürüyordu. Daha sonra bu söze biraz daha farklı açıdan bakmaya karar verdim. Özellikle yolda karşılaştığım insanlar, gayriihtiyari mesleğimi soruyor. Sonra da laf, üzülme, öfkelenme gibi duygulara gelince, ağlama davranışı üzerinde duruluyor. “Sen de ağlarsan, biz ne yapalım? Doğru ya terzi öyküsü” sözüyle konuşma son buluyor. “İyi ama psikologlar da insan. Onların da herkes gibi duyguları var. Hiç üzülmez, ağlamazlarsa, makine gibi olurlar. İnsanları anlama çabasına giremezler ki” diyorum. “Hımm” ifadesi yerleşiyor dudaklarına. Bu söz yanlış anlaşılıyor bu durumda. Meslekleri nasıl düşlüyoruz acaba? Her şeyin üstesinden gelen, sanki üstün bir yaratıkmış gibi algılıyoruz. Biraz öfke, biraz sakinleşme karışımı bir duygu durumuyla, “O zaman doktorlar hasta olmamalı” diyorum. Şimdi gelelim terzinin kendi söküğünü dikemediği gerçek olaylara: İnsanları dinlemek ve anlamak üzerine kurulan psikolog-danışan ilişkisinde, olayların dışında olan psikolog, karşısındakini hissedebilme becerisini nispeten daha kolay konuşturabilir. Ama iş kendi sorunlarına gelince, olayın tam içinde olduğu için destek alma ihtiyacını duyabilir. Çünkü bilmek başka, bildiğini fark edip uygulamak bambaşka. Destek alması gerektiği durumda, kendisine karşı gereken duyarlılığı gösteremezse, her sorunu kendi başına çözme gibi bir özgüven patlaması içine girerse, sökük büyür de büyür. Başarıya aşırı odaklı insanların çoğu, kendisini ihmal edip sürekli başkalarının sorunlarının peşinde koşuyor. Başkalarıyla ilgilenmekten sıra kendisine gelmiyor bir türlü. İşte kendi söküğünü dikmeye fırsat bulamamanın asıl anlamı bu. Bir de çok sık söylenen ve insanların kendini inandırarak kendilerini kandırdıkları bir söz daha var. “Hocanın dediğini yap ama gittiği yoldan gitme” sözü. Bence önce kişi başkasına önerdikleri çözümlerle ilgili tutarlı olmalı. Olayların, doğruların hayata geçmesi ancak gerçek bir içselleştirme süreciyle olur. Olduğu gibi görünen ve göründüğü gibi olan insanlara daha çok güvenmemiz gerektiğine inanıyorum. İşte bu nedenledir ki psikologlar terapi almalı, kendini tanımalı. Kendini tanıma ve kendine bakma kapasitesi gelişirse, karşısındakine daha çok katkı sunabilir ve birlikte daha sağlıklı sorun çözme seçenekleri üretebilirler. Önyargılardan uzak ve daha sorgulayıcı bir yaşam tarzını benimsemek için çaba gösterebilmemiz umuduyla, esen kalın. 19 Kasım 2024

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.