eminekamci@hotmail.com
Açık kahverengi saçlarını toplamış, üzerinde siyah montuyla, açık alanda, gülümsüyor.
Güneş ışığının ağaçların arasından süzülerek aydınlattığı bir orman sahnesi var. Işık, kızıl saçlı bir kişinin arkadan görünüşünü vurguluyor. Kişi, doğal bir ortamda huzurlu bir şekilde duruyor.

Yine uykusuz bir gece daha. Dört beş aydır bu hep böyle. Depresyon ilacımı bıraktığım günden beri uykusuzum. Oysa her şey yolunda. Onsuzluğa alıştım. İlk günlerdeki patlamalar da kalmadı artık. Şunu kesinlikle anladım ki ona gereksinimim yok bundan böyle. Onu bıraktığımdan beri farkındalığımın artması yanında belleğim de pırıl pırıl. Bu berrak belleğimle adeta düşünce okur gibiyim. Bu ne bulunmaz bir özellik! Bu özelliğin bazı sakıncaları da oluyor doğal olarak. Örneğin karşınızdakinin gerçek düşüncesini sezdiğinizde adamakıllı rahatsızlık duyuyorsunuz. Yani şöyle söylüyorsunuz kendi kendinize: “Karşımdaki böyle düşünmemeli ya da ben onun mahremine mi giriyorum!” 



Her ne olursa olsun bu duruma alışmalıyım. Alıştım alışmasına da ilacımı bıraktıktan üç yıl sonra ilk zamanki patlamalarım yine başlamış, her geçen gün mutsuzluğum artmıştı. Çaresizdim; Bir yanım bu durumla baş etmek isterken diğer yanımsa geriye dönmek istiyordu. Zaman zaman bu konulara ilişkin yazılar okuyor, çeşitli psikiyatrların konuşmalarını dinliyordum. Kullanmış olduğumuz bu ilaçlarla beyin kimyasını düzenlemek için seratonin hormonu verdiklerinden söz ediyorlardı. Benim de bu söylemler aklıma gelince, zamanla hafif de olsa bu depresanları kullanmamın kaçınılmaz olduğunun farkına vardım ve ilaca küçük dozda yine başladım. Doğaldır ki ilaca alışma süreci benim için oldukça sancılı oldu. Bunun için kendimi bir hafta eve kapadım ve baş ağrısı, bulantı, halsizlik gibi ilacın yan etkileriyle baş etmeye çalıştım. Bir haftanın sonunda eski neşeli, mutlu halime geri döndüm.



Uykusuzluk derken konuyu dağıtıp nerelere geldim. Zaten bir gece öncesi çok az bir uykuyla güne başlamıştım. Akşam erken uyurum düşüncesiyle bunu kafaya takmadan birtakım uyarıcılarla günü geçirdim. Bana uygun gelen bir saatte de odama çekilip uyumaya karar verdim. Onca uykusuzluğuma karşın dalmam kolay olmadı. Ne var ki yaklaşık uyuduktan bir saat kadar sonra bir telefon sesiyle uyandım. 



Eh artık uyu uyuyabilirsen! Öncelikle kımıldamadan dalmayı denedim, olmadı. Bedenimi gevşetmeden tutun da nefes egzersizlerine dek bütün uyuma yollarını denediysem de başaramadım. Sonra kalkıp mutfağa gittim. Amacım, bir bardak ıhlamur yapmaktı. Genelde ıhlamur beni kolay uyuturdu. Ancak ıhlamuru bulamadım. Ne yapalım, demokrasilerde çare tükenmezdi ya! Ben de bir tutam rezeneyle bir tutam melisayı karıştırıp demledim. Fazla zaman kaybetmemek için de kupadan kupaya aktararak çayımı soğutup hızlıca kafama diktim. Şimdi uyuma zamanıydı. Oysa yatağa yatar yatmaz gözlerim cin gibi açıldı. Uykunun zerresi yoktu. Yine beden gevşetme hareketleri, nefes egzersizleri yapmaya başladım ama boşuna. Hiç etkisi olmuyor. 



Birden beynime bir yığın düşünce üşüştü. Neler yoktu ki! Bana en cazip gelenler, üniversiteye başladığım yıllardakilerdi evet, en hareketli anlarımdı o yıllar. Oysa ben o yılları heba etmiştim. Bir sürü insanın dershanelere gidip kazanmayaçalıştığı fakülteyi, ben, liseden çıkar çıkmaz üstelik de dershaneye falan gitmeden kolayca kazanmıştım. Buraya kadar her şey normal ya sonra? İkinci sınıfa geçer geçmez okulu bırak, git! Belki okulu bırakmak için bazı haklı nedenlerim vardı ama tamamen de haklı değildim. Örneğin param yoktu. Okulu bırakıp işe girmiştim. Oysa koşulları biraz daha zorlayabilirdim. Çabuk pes etmek yanlıştı. Bir de evlilik yanı vardı. Bu da gereksiz bir nedendi birçoklarına göre. Tabiiben bu gerçeği o günlerde görmek istemiyordum. Ne de olsa işime gelmiyordu. Oysa o günlerde gözümü açmaya çalışanlar vardı. Örneğin, Fakültenin müdürünün kızı benim İngilizce öğretmenimdi. Okulu bırakmamam için ne diller dökmüş, Neler söylememişti ki? Okulu bitirmemi, sonra da mastır yapmamı, en sonunda da belki gelip aynı okulumda öğretim görevlisi olabileceğimi öğütlemişti ama kim dinlerdi ki? 



Ayrıca bankada çalışan bir arkadaşım vardı. Kambiyo bölümünde görevliydi. Öğlen paydoslarında buluşur, tatlı tatlı söyleşirdik. O da az yalvarmamıştı gitmemem için. Dinlememiştim. Tüm gerçeklere gözüm kör, kulağım sağırdı. 



Tüm söylenenlere kulak tıkayarak gitmiştim. Sonra ne olmuştu? İçimdeki ukdeyi biraz olsun susturmak amacıyla açıktan okumuştum ama yine de bir yanım hep eksik kalmıştı. Öyle ki bıraktığım okulumu, arkadaşlarımı rüyalarımda görüyor, ben bir türlü sınıf geçemiyordum. Bu rüyalar yıllarca sürdü. Bense bir noktada takılı kalarak bir milim bile ilerleyememiştim. 



Son yıllarda o günlere dair rüyalarım kesilmişti. Eksilen yanımı da artık yok saymaya başlamıştım ta ki bu geceuykusuz kalana dek. Bu gece geçmişte unutmaya çalıştığım ne varsa hepsi beynime doluşmuşlardı bir bir.



Onları unutmak yerine yüzleşmem gerekirdi aslında. Bir anlamda ben de öyle yapmamış mıydım onları yazarak. 



Sanırım şimdi daha iyiydim. Bu yüzleşme beni olabildiğince rahatlatmış, yıllarca sorun ettiğim onca durumu önemsizleştirmişti de üstelik.

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.