seymaurvay@gmail.com
Genç, beyaz kazağı, çiçekli eşarbıyla gülen gözleriyle görülüyor.
Pembe kurdele takmış, sarı, kısa saçlı 8-9 aylık kız çocuğu babasının kucağında. Yanlarında annesi var. Annesi bebeğin bir elini tutuyor. Baba ve annesi bebeğin kafasının iki yanından öpüyorlar. Bebek gülümsüyor.
YAZAN: Psikolojik Danışman Şeyma BÜYÜKURVAY ŞATAY

Dizilerde, filmlerde, hayatın akışında kendi çocukluğumuzda görürüz hep. Babalar çocuklarını uykuda sessizce öper, ona ihtiyacı ve isteği her ne ise maddi gücünü zorlayarak satın alır, onun için çok iyi okullar araştırır, hep onun iyiliği için dua eder… Bunlar hep sevgidendir. Çocuğuna ne iyi gelecekse, onu ne mutlu edecekse, hayatını ne güzelleştirecekse onu yapmak ister. Hatta gücü yetmeyip de yapamadıkları için hayıflanır durur. Çocuğunu hep iyi yerlerde görmek ister. Onun yüzünün gülmesini ister. İstemesine ister de bir şey eksik değil midir sizce de?
Eksik olan sevgi değil. Sevginin ifade edilmesi. İfade edilmeyen sevgi varsayımlara bağlıdır. “Bana şu pahalı oyuncağı aldıysa beni seviyordur” demesi beklenir çocukların mesela… İfade edilmeyen sevgi yerini çoğu zaman otoriter olmak, çocuğa dediğini dinletmek, şımarmasını önlemek adına sert ve kaba davranmaya, çocukla ilişkilenmemeye, sohbet etmemeye, derdini veya sevincini anlatmayıp çocuğu dinlememeye bırakır. Çocuklar da elbette en güvende hissettikleri ebeveynlerini taklit ederek öğrenirler. Konuşmalarını, davranışlarını, duygu ve düşüncelerini, iletişim tarzlarını… Zaman geçtikçe çocuk ebeveynleriyle kurduğu model ilişkisini genişletir. Evinin dışındaki çevreyi izler, eleştirir, onaylar ve kişiliğini şekillendirmeyi doğal olarak sürdürür. Yalnız her durumda evinde öğrendikleri önemli referanslardır. O zaman sevgisini ifade etmeyip yerine iletişimsizliği koyan ebeveyni, onun kişiliği için önemli bir nokta haline gelir. Buysa güzel veya zorlu ama en nihayetinde önemli pek çok şeyin gizli kalmasına neden olur.
Bu kopuklukta babalar üzerinden konuşmamızın anlamı ise, bütün babaların ve sadece babaların bu şekilde davrandığı düşüncesinden değil. Kültürümüzde otorite erkeklikle ve çocuk açısından da babalarla eşleştirilir ve otorite sözel veya fiziksel şiddetle birlikte anlamlandırılır. Kültürün bu özelliği de babalara aktarılır. Bunlar “erkekler ağlamaz, bak seni babana söylerim, evin direği baba” söylemleri ve buna bağlı tutumlarla pekiştirilir.
Sevgi ise varsayımlarla veya otorite ile değil doğal bir ilişki içinde kendine alan bulur. Oysa otorite hissetsin, sözümü dinlesin veya şımarmasın düşünceleriyle tutum belirlemek duygu ifadesini engellediğine göre doğallıktan söz edilemez.
Doğal bir ilişki içinde sevgi ifadesi de şu unsurlar etrafında gelişebilir: Öncelikle babalar erkek oldukları için değil; kendini, hayatı, ailesini, arkadaşlarını sevdikleri ve buna göre davrandıkları için güçlüdür. Bu gerçeğin ailelerde ve kültürümüzde yayılması önemlidir. Bir diğeri ise içtenlik… İçtenlikli bir baba üzüntü, öfke, sevinç, endişe, özlem ve başka tüm duygularını ifade etmekten kaçınmaz. Tabii çocuğuna sarılmayı, sevgisini sözel olarak ifade etmeyi de imaj kaygısı gütmeden paylaşır. Karşısındakinin duygularını da hisseder. Son unsur ise çocukların doğru davranışlar sergilemesi için hatalar yapmaya, denemeye ve ebeveynlerinden içtenlikli eleştiriler almaya, doğrularının takdir edilmesine, korkarak değil gerçekten ve zaman ayrılarak ikna edilmeye, katı kalıplarla kurulmayan ve belli sınırları içeren birlikte belirlenmiş kurallara, sevgi ve güvene ihtiyaçları vardır. Sonuçta çocuklar çok sevmekle değil, sevgi sanılan ve çocuğun her istediğini yapma davranışıyla şımarır… Sevgiyle kalın…

Yorumlar

Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.