SÖYLEŞİYİ YAPAN: Emine KAMÇI
Emine: Merhaba sevgili Umudun Kadınları Dergisi izleyenleri. Bu ay ‘Rol Modelleri’ köşemizde sevgili Ebru Atilla’yı ağırlıyoruz. Sizin de bildiğiniz gibi daha önce kendisiyle ‘Arı Kovanı’ köşemizde söyleşmiştik ve onu uzun süredir dergimizdeki yazılarıyla da tanıyoruz. Bu ay kendisini ikinci kez ağırlamamızın farklı bir nedeni var. Sizin de bildiğiniz gibi Ebru daha önceleri gerek seslendirmeleriyle gerekse dergimize göndermiş olduğu yazılarıyla epeyce bir destek olmuştu bize. Bir de ayrıca bir ara yazı kurulu toplantımıza konuk olmuş Bize yayımlayacağımız yazıların okunması konusunda destek vermişti. Daha sonra da çeşitli nedenler yüzünden bizimle çalışmaya ara vermişti. Son olarak Ebru’yla 6 Şubat depreminde görüşmüştük. Bana, Adana’da olduğunu söylemişti. Oradaki depremzedelere destek verdiğini belirtmişti. Daha sonra da görüşememiştik. Ta ki aylar sonra onu merak edip de telefonla arayana dek. Ebru bu kez de Antakya’daydı. Ona, neler yaptığını sormam üzerine bana, oradaki durumu-gelişmeleri anlattı.
Ben de bunun üzerine Ebru’yla tekrar depremzedeler konusunda söyleşmeye karar verdim:
Evet Ebru. Bu girişten sonra söz sırası senin. Adana’dan sonra neler yaptın, Antakya’ya ne zaman gittin, orada nelerle karşılaştın, sonrasında neler oldu? Bu gelişmeleri bize anlatır mısın?
Ebru: Sevgili Emine, öncelikle sana ve Umudun Kadınları Dergi’sine çok teşekkür ederim. Bütün bu hayat koşuşturmasında hiçbir zaman beni unutmuyorsunuz. Her zaman neler yaptığımı merak ediyorsunuz. Bu açıdan ben de elimden geldiğince sizlere aktarım yapmak istiyorum çünkü sen biliyorsun ki çok hızlı bir hayat yaşıyorum. Sürekli üretiyorum. Ne yazık ki, 6 Şubat’ta yaşadığımız bu depremin ardından benim hayatım da çok değişti.
Evet, önce Adana’ya gittim fakat Hatay’da başlayan süreç dört aydır bana çok şey kattı. İnsanlar, benim onlara yardım ettiğimi düşünüyor ama ben bir dayanışma içerisindeyim. Benim tarafından baktığında ben daha çok şey öğreniyorum. 11 ilimizde yaşanan depremin hemen ilk günü refleksi olarak “Ben ne yapabilirim?” diye düşündüm ve İzmir içindeki bütün yerel yönetimlerin koordinasyon merkezlerinde gönüllü çalışmaya başladım. Hepsini dolaştım. Neler olduğunu anlamaya çalıştım ve 5. gün fark ettim ki bu yardımların gerçek ihtiyaçlısına ulaşması için mutlaka benim oralara gitmem gerekiyor, bunu hissettim. Yalnız veya örgütlü olarak ama mutlaka gitmeliydim. Ancak orada tespit ederek bu taleplerin karşılığını vermek… Bu talebimi akşam apartman grubuna yazdım. Garajın boşaltılmasını istedim. Burayı nasıl kullanacağımı bile belirtmeden bütün apartman sakinleri olumlu yanıt verdiler. Sonra çevremde yakın olan arkadaşlarımla orayı temizledim ve yardım toplamaya başladık. Her gün biraz daha kalabalık oluyorduk. Yardımlar tahminimizden fazla geliyordu. Onların tasnifi, kolilenmesi… Bu sırada arkadaşlarımızın bazıları İzmir içindeki deprem bölgesinden İzmir’e gelen veya bir biçimde depremden etkilenmiş ailelerden gelen talepleri topladı. Birtakım sivil toplum kuruluşlarının ihtiyaç listeleri yayımlanmaya başladı. Biz onları karşılamak üzere İzmir Açık Depo Gönüllüleri adını verdiğimiz oluşumla çalışmaya başladık.
Şimdi iyi ki böyle yapmışız diyorum çünkü yardımlar toplanırken ben gitme hazırlığındaydım. Önce Adana’ya gittim ama Hatay’a ayak bastığımda anladım ki yapılacak çok fazla iş vardı. Hatay çok kötü durumdaydı. Tarihî medeniyetler şehri çok yalnız bırakılmış. Ben hala düşündükçe çok üzülüyorum. Hala çok kaybın olduğu yani dört aydan sonra bile… Birçok kişinin kayıp olduğu bir yer. Ben onun ilk zamanlarını da gördüğüm için elimden ne gelirse yapmaya karar verdim.
İlk gittiğim yer, Kadın Savunma Ağının dayanışma noktasıydı. Ben eskiden beri kadın hak savunuculuğu yaptığım için İzmir’de zaten örgütlü çalıştığım arkadaşlarım orada, Sevgi Parkı’nda bir dayanışma noktası kurmuşlardı. Onlarla birlikte oradaki kadınların, çocukların temel ihtiyaçlarını karşılıyorduk. Bir yandan da onların taleplerini, ihtiyaçlarını İzmir açık depoya bildiriyordum. Onlar da tırla yükleme yaparak yolluyorlardı. Bu şekilde rotasyonlarımız da başladı. Son iki rotasyonda açık depodan iki arkadaşım da benimle geldi, Oylum ve Burak. Ben ihtiyaçlar sürecinde çok fazla kadına dokundum; çok fazla köye, mahalleye gittim. Bir mahallede çok fazla spor altyapısı olan veya spor yapmak isteyen çocuğu fark ettim. Bunun üzerine, ben de eskiden basketbol oynadığım için eski takım arkadaşlarıma haber verdim ve gerçekten anında maddi, manevi yanımda oldular. Şimdi Temmuz ayında bu girişimle, bize destek olan iş adamı Erol Bilecik’le de birlikte, güzel bir basketbol sahası yapıyoruz. O köy için fonları araştırdık, futbol sahası tamir edildi, çocuklar şu anda oynuyorlar. Bu gidiş-gelişlerimin en önemli bir sebebi de kadınları güçlendirmekti. Tanıştığım kadınlardan tiyatrocu olduğum için de çalışmalara başladım. Yani, evet temel ihtiyaçları sağlamak lazım ama iyileşme ve şifalanma süreci de gerekiyordu. Onlar talep ettikçe, ona ihtiyaç duydukça, yavaş yavaş çalışmaya başladım ve 27 Mart Dünya tiyatrolar gününde buradaki kadınlarla Tante Rosa okuma tiyatrosunu yaptık, sahneledik. Soğuğa rağmen inanılmaz kalabalıktı. Sonrasında birlikte çay içtik, Kadın Savunma bize çay ikram etti. Orada da fark ettim ki evet, tiyatro yapmanın zamanıydı, zamanı gelmişti. Sonra İzmir’e döner dönmez, zaten İzmir’de bir hafta kalacaktım, sonra tekrar Antakya’ya dönecektim. Tekrar hastalandım. Yattığım yerde çok çaresiz hissettim. Yazmaya başladım. Onlar için, sadece onları düşünerek bir oyun; böyle şarkılı Türkülü… Ve sözlere baktığında dünyanın en yetenekli şairleri yani kadınlar… Onların sözleriyle bir kurgu çıktı. Bu arada, yani ‘Orada bir tiyatro yapacaksan, bir köyde herkes bilindik-popüler bir oyun olsun ister,’ ama ben, sanki İzmir’de bir tiyatro yapıyormuşum gibi bir kurgu yaptım. Sonra da onlara haber verdim. Oraya vardığım gece provalara başladık. Hepsi buna hazırdı. Bir tane gitar getirdim İzmir’den. İnanılmaz güzel bir provaydı o geceki prova. Sonra her gün, ben onların gündelik hayatının içindeyken; çünkü çocukları var, bir sürü zorlukları, sorumlulukları var, ya evleri ya iş yerleri yıkılmış, uğraşmaları gereken bir sürü şey var… Ben onlara hem gündelik hayatlarında yardımcı olarak, bulduğum her fırsatta onlarla tiyatro çalışarak ‘Onuncu Köyün Kahvesi’ adlı Çok güzel bir oyun çıkardık. Bunu da ilk Yeşilpınar’da bir eğitim çadırının içinde sahneledik. Çok güzeldi. Ben devamının olacağını biliyordum. Bu son gelişimde yani 10 Haziranda Aşağı Okçular Mahallesi’nde kadın savunmanın dayanışma noktasında sergiledik. Öteki mahallelerden de oyunumuzu mahallelerinde sergilememiz için birçok talep var.
Dört ayda bu noktaya geldiğimizi görünce ben orada kalıcı bir kadın tiyatrosunun olacağından da emin oldum artık. Mesela şimdi geldim. Yine on gün İzmir’de kalacağım ve yeni oynayacağımız oyunların projelerinin çalışmalarını yapacağım ve gideceğim.
Bu süreçte çok farklı kadınlarla tanıştım. Onlardan çok şey öğrendim. Ayfer, Zehra, Müfide, Nuray, Sevgi, Aşağı Okçular’dan Neslihan… Beni orada gözettiler. Yani, çocuklarla çalışabilmem, spor konusunda yatırımlar yapabilmemiz, kültür ve sanat alanında çalışabilmemiz, o insanların sayesinde oldu. Yerel kadınların güçlenmek için sanattan aldıkları, öğrendikleri, heyecanlandıkları her şey aslında, tiyatronun amacına ulaştığı anlamına geliyor. Ben amacıma ulaştığım için çok mutluyum. Çalışabilmemiz insanların sayesinde oldu kadınların güçlenmek için her sınıftan öğrendikleri, aldıkları, heyecanlandıkları her şeyin aslında tiyatronun amacına ulaşması demek. Ben amacıma ulaştığım için çok mutluyum ve onlarla gurur duyuyorum. Oyunumuzda anlattığımız şey, bütün dertlerin ötesinde kadın dayanışmasının ne kadar güçlü olduğu, hiçbir engel tanımadığı, kapsayıcı ve birleştirici olan tek şeyin kadınların bir arada olması, el ele vermesi, omuz omuza vermesi. Bu mesajı da çok iyi veren bir oyun olduğu için umarım İzmir, Ankara ve İstanbul’da da turneleri olur.
Tüm bu süreçlerde benim de mekân-alan açtığım ‘Açık Depo Gönüllüleri’ her şeyle ince ince ilgilendiler ve şu anda bir inisiyatif oldular. Bu süreçte bize aynî yardımlar geldi ve bir dernek olmadığımız için bu kadar güçleneceğimizi düşünmüyordum, sınırlı kalacağımızı sanıyordum ama Açık Depo etkinlikleriyle, öteki sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı dayanışmalarla çok güzel ilerliyor.
Birlikte projeler yapıyoruz. Hepimizin çok farklı özellikleri, vasıfları var. Bir film çektik. Burak Alanyalı çekti ve yönetti. Gittiğimiz yerde bir asbest dağının dibinde futbol sahası vardı ve çocuklar orada oynuyordu. Ben filmde göreceğiniz biraz korkunç kıyafetim ve gaz maskemle, onlarla futbol oynadım. Kadınlar zehirsiz bir hayat taleplerini dile getirmek için toplandılar. Yani yaşam hakkı için orada bir yandan eğlenmemize devam ediyoruz, bir yandan sanatla gündelik sorunlardan uzaklaşma, yeni şeyler öğrenme peşindeyiz. Bir yandan çocukların sağlığı için kötü yola düşmemeleri için en büyük sorun şu an boş olmaları, oradaki eğitim açığı. Zaten ailelerinin birçok sorunu var; kullanmadıkları elektrik faturası veya bütün çevresine elektrik vermiş bir eve astronomik miktarlarda elektrik faturaları geliyor. Yani, devletin bunu yaptığına inanamıyorum gerçekten. O sorunlar varken çocuklar gerçekten biraz bertaraf edilmiş durumdalar. Onlarla atölyeler yapmak, oyunlar, danslar, bunlar çok önemli. Bir takımın olması, orada herkesin bir arada, omuz omuza bir takım için kendilerini ve başka takım arkadaşlarını ve kendilerini savunabilmeleri. Basketbol, voleybol, futbol oynamaları, zamanlarını sporla geçirmeleri, çok ama çok önemli. Ben buna vesile olduğum için çok sevinçliyim, çok gururluyum. Oranın insanlarını çok sevdim. Hepsi beni kucakladı. Umarım, bir daha röportaj yaparız ve daha güzel şeyler anlatabilirim.
Çünkü orada kısıtlı bir süre kalıyorum ve az zamanda çok şey yapmak istiyorum. Bu da benim çok yük almama enerjimin son noktasına kadar ne yapabilirsem onu yapmama ve yorulmama neden oluyor. Sağ olsunlar, Açık Depo da beni çok motive ediyor.
Oyuncularımın iki tanesi çok genç, Zeynep ve Irmak. ‘Tante Rosa’da ikisine de hayran kalmıştım ve şimdi kendilerini daha çok geliştirdiler. Bence bu oyunun yıldızları onlar. Oyunculardan Nuray, “Ben sporcuyum. Spor menajerliği yapacağım, tiyatroyu beceremem,” diye bakıyor. Şu anda ise as elemanımız çünkü çalıştı, yapmak istedi. Ayfer, bence, oradaki kalıcı tiyatromuzun yöneticisi olacak. Çok disiplinli, sesi muhteşem. Arapça ağıtlar söylüyor, şarkıları sadece kulaktan bile hemen çıkarabiliyor. Sesini duyman gerekli. Zehra, bütün çalışmalarımıza en erken gelen. Ondaki gelişmeyi gördükçe onunla çok gurur duyuyorum. Sevgi, İzmir’den ona online gitar dersi ayarladık çünkü bütün şarkıları çalmak istedi. Çok çalıştı. Ben ona çok teşekkür ederim gerçekten. Üç çocuğu var ve çalışması, işe de gitmesi gerekiyor. Bütün bunların dışında hem oyuncu olarak hem müzisyen olarak süper bir performans gösteriyor. İlkem, kadın savunma ağından, Hatay’lı bir arkadaşımız. Birlikte bayağı zaman geçirdik; evinin yıkım süreci… Ailesiyle tanıştım. Onunla çok hikayemiz var. O da besteleriyle çok çok istedi. Lale Güldür’ün eğitim hakkında bir şiirini okuyor bize. İlkem hakkında ‘geleceğin sanatçısı’ diyebilirim. Gerçekten harika bir ekip olduk. Kadın savunma ağındaki arkadaşlarımızın da destekleri oldu. Ben, 10. Köy’ün çok oynanacağını ve çok konuşulacağını düşünüyorum
Bu arada, asbestle ilgili yaptığım performans belki ülkemizde değil ama dünyada çok yankı uyandıracak çünkü orayı acil bir şekilde çözmemiz gerekiyor yoksa herkes akciğer hastalığından veyahut da çeşitli alerjilerden muztarip olacak. Özellikle Samandağı bölgesi bu molozların çok yığıldığı yerler; yaşam alanları, tarım alanları ve çok tehlikeli. İnsan yaşamını çok olumsuz etkiliyor. Hemen bir çözüm bulmamız gerekiyor.
Serap, oradaki spor salonlarının oluşturulması, çocukların spor yapması için çok çaba harcadı. Buradan ona da çok teşekkür ederim.
‘Açık Depo Gönüllüleri’ yakında onları çok duyacağız diye düşünüyorum. Çok icraatları, çok hazırlıkları var. İyi ki yanımdalar.
Umarım, bir daha sana gerçekten aldığımız tüm yolların, yaptığımız projelerin, artık orada hayatın iyi gittiği haberlerini vermek üzere olur.
Emine: Evet Ebru’cuğum, konuşmanın başında ‘Beni unutmadınız, anımsadınız, merak ettiniz’ diyorsun. Tabii ki unutmadık, merak ettik seni. Sen bizlere destek veren değerli arkadaşlarımızdan birisin. Söyleşiye başlarken sormuş olduğum sorulara öyle doyurucu, öyle içten yanıtlar verdin ki, bir daha araya girip yeni sorular sormama gerek kalmadı. Öyle şeyler anlattın ki adeta soluk almadan dinledim seni ve gerçekten takdir ettim. Seninle gurur duyuyorum arkadaşım. Eminim, bu söyleşiyi dinleyen takipçilerimiz de benim yaşadığım duyguları duymuşlardır diye düşünüyorum. Senin de dediğin gibi umarım sonraki süreçlerde daha iç açıcı konularla birlikte oluruz. Bunları ümit ediyorum. Biliyorum, ayağının tozuyla, yorgun argın geldin, bize konuk oldun. Orada Hatay’da yaşadıklarını, izlenimlerini bizlerle paylaştın. Bu yüzden sana çok çok teşekkür ederim. İyi ki geldin. İyi ki de bizimle oldun. Ayrıca, dergimiz adına da çok teşekkür ederim.
Ebru: Beni konuk ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
12.06.2023
Emine: Merhaba sevgili Umudun Kadınları Dergisi izleyenleri. Bu ay ‘Rol Modelleri’ köşemizde sevgili Ebru Atilla’yı ağırlıyoruz. Sizin de bildiğiniz gibi daha önce kendisiyle ‘Arı Kovanı’ köşemizde söyleşmiştik ve onu uzun süredir dergimizdeki yazılarıyla da tanıyoruz. Bu ay kendisini ikinci kez ağırlamamızın farklı bir nedeni var. Sizin de bildiğiniz gibi Ebru daha önceleri gerek seslendirmeleriyle gerekse dergimize göndermiş olduğu yazılarıyla epeyce bir destek olmuştu bize. Bir de ayrıca bir ara yazı kurulu toplantımıza konuk olmuş Bize yayımlayacağımız yazıların okunması konusunda destek vermişti. Daha sonra da çeşitli nedenler yüzünden bizimle çalışmaya ara vermişti. Son olarak Ebru’yla 6 Şubat depreminde görüşmüştük. Bana, Adana’da olduğunu söylemişti. Oradaki depremzedelere destek verdiğini belirtmişti. Daha sonra da görüşememiştik. Ta ki aylar sonra onu merak edip de telefonla arayana dek. Ebru bu kez de Antakya’daydı. Ona, neler yaptığını sormam üzerine bana, oradaki durumu-gelişmeleri anlattı.
Ben de bunun üzerine Ebru’yla tekrar depremzedeler konusunda söyleşmeye karar verdim:
Evet Ebru. Bu girişten sonra söz sırası senin. Adana’dan sonra neler yaptın, Antakya’ya ne zaman gittin, orada nelerle karşılaştın, sonrasında neler oldu? Bu gelişmeleri bize anlatır mısın?
Ebru: Sevgili Emine, öncelikle sana ve Umudun Kadınları Dergi’sine çok teşekkür ederim. Bütün bu hayat koşuşturmasında hiçbir zaman beni unutmuyorsunuz. Her zaman neler yaptığımı merak ediyorsunuz. Bu açıdan ben de elimden geldiğince sizlere aktarım yapmak istiyorum çünkü sen biliyorsun ki çok hızlı bir hayat yaşıyorum. Sürekli üretiyorum. Ne yazık ki, 6 Şubat’ta yaşadığımız bu depremin ardından benim hayatım da çok değişti.
Evet, önce Adana’ya gittim fakat Hatay’da başlayan süreç dört aydır bana çok şey kattı. İnsanlar, benim onlara yardım ettiğimi düşünüyor ama ben bir dayanışma içerisindeyim. Benim tarafından baktığında ben daha çok şey öğreniyorum. 11 ilimizde yaşanan depremin hemen ilk günü refleksi olarak “Ben ne yapabilirim?” diye düşündüm ve İzmir içindeki bütün yerel yönetimlerin koordinasyon merkezlerinde gönüllü çalışmaya başladım. Hepsini dolaştım. Neler olduğunu anlamaya çalıştım ve 5. gün fark ettim ki bu yardımların gerçek ihtiyaçlısına ulaşması için mutlaka benim oralara gitmem gerekiyor, bunu hissettim. Yalnız veya örgütlü olarak ama mutlaka gitmeliydim. Ancak orada tespit ederek bu taleplerin karşılığını vermek… Bu talebimi akşam apartman grubuna yazdım. Garajın boşaltılmasını istedim. Burayı nasıl kullanacağımı bile belirtmeden bütün apartman sakinleri olumlu yanıt verdiler. Sonra çevremde yakın olan arkadaşlarımla orayı temizledim ve yardım toplamaya başladık. Her gün biraz daha kalabalık oluyorduk. Yardımlar tahminimizden fazla geliyordu. Onların tasnifi, kolilenmesi… Bu sırada arkadaşlarımızın bazıları İzmir içindeki deprem bölgesinden İzmir’e gelen veya bir biçimde depremden etkilenmiş ailelerden gelen talepleri topladı. Birtakım sivil toplum kuruluşlarının ihtiyaç listeleri yayımlanmaya başladı. Biz onları karşılamak üzere İzmir Açık Depo Gönüllüleri adını verdiğimiz oluşumla çalışmaya başladık.
Şimdi iyi ki böyle yapmışız diyorum çünkü yardımlar toplanırken ben gitme hazırlığındaydım. Önce Adana’ya gittim ama Hatay’a ayak bastığımda anladım ki yapılacak çok fazla iş vardı. Hatay çok kötü durumdaydı. Tarihî medeniyetler şehri çok yalnız bırakılmış. Ben hala düşündükçe çok üzülüyorum. Hala çok kaybın olduğu yani dört aydan sonra bile… Birçok kişinin kayıp olduğu bir yer. Ben onun ilk zamanlarını da gördüğüm için elimden ne gelirse yapmaya karar verdim.
İlk gittiğim yer, Kadın Savunma Ağının dayanışma noktasıydı. Ben eskiden beri kadın hak savunuculuğu yaptığım için İzmir’de zaten örgütlü çalıştığım arkadaşlarım orada, Sevgi Parkı’nda bir dayanışma noktası kurmuşlardı. Onlarla birlikte oradaki kadınların, çocukların temel ihtiyaçlarını karşılıyorduk. Bir yandan da onların taleplerini, ihtiyaçlarını İzmir açık depoya bildiriyordum. Onlar da tırla yükleme yaparak yolluyorlardı. Bu şekilde rotasyonlarımız da başladı. Son iki rotasyonda açık depodan iki arkadaşım da benimle geldi, Oylum ve Burak. Ben ihtiyaçlar sürecinde çok fazla kadına dokundum; çok fazla köye, mahalleye gittim. Bir mahallede çok fazla spor altyapısı olan veya spor yapmak isteyen çocuğu fark ettim. Bunun üzerine, ben de eskiden basketbol oynadığım için eski takım arkadaşlarıma haber verdim ve gerçekten anında maddi, manevi yanımda oldular. Şimdi Temmuz ayında bu girişimle, bize destek olan iş adamı Erol Bilecik’le de birlikte, güzel bir basketbol sahası yapıyoruz. O köy için fonları araştırdık, futbol sahası tamir edildi, çocuklar şu anda oynuyorlar. Bu gidiş-gelişlerimin en önemli bir sebebi de kadınları güçlendirmekti. Tanıştığım kadınlardan tiyatrocu olduğum için de çalışmalara başladım. Yani, evet temel ihtiyaçları sağlamak lazım ama iyileşme ve şifalanma süreci de gerekiyordu. Onlar talep ettikçe, ona ihtiyaç duydukça, yavaş yavaş çalışmaya başladım ve 27 Mart Dünya tiyatrolar gününde buradaki kadınlarla Tante Rosa okuma tiyatrosunu yaptık, sahneledik. Soğuğa rağmen inanılmaz kalabalıktı. Sonrasında birlikte çay içtik, Kadın Savunma bize çay ikram etti. Orada da fark ettim ki evet, tiyatro yapmanın zamanıydı, zamanı gelmişti. Sonra İzmir’e döner dönmez, zaten İzmir’de bir hafta kalacaktım, sonra tekrar Antakya’ya dönecektim. Tekrar hastalandım. Yattığım yerde çok çaresiz hissettim. Yazmaya başladım. Onlar için, sadece onları düşünerek bir oyun; böyle şarkılı Türkülü… Ve sözlere baktığında dünyanın en yetenekli şairleri yani kadınlar… Onların sözleriyle bir kurgu çıktı. Bu arada, yani ‘Orada bir tiyatro yapacaksan, bir köyde herkes bilindik-popüler bir oyun olsun ister,’ ama ben, sanki İzmir’de bir tiyatro yapıyormuşum gibi bir kurgu yaptım. Sonra da onlara haber verdim. Oraya vardığım gece provalara başladık. Hepsi buna hazırdı. Bir tane gitar getirdim İzmir’den. İnanılmaz güzel bir provaydı o geceki prova. Sonra her gün, ben onların gündelik hayatının içindeyken; çünkü çocukları var, bir sürü zorlukları, sorumlulukları var, ya evleri ya iş yerleri yıkılmış, uğraşmaları gereken bir sürü şey var… Ben onlara hem gündelik hayatlarında yardımcı olarak, bulduğum her fırsatta onlarla tiyatro çalışarak ‘Onuncu Köyün Kahvesi’ adlı Çok güzel bir oyun çıkardık. Bunu da ilk Yeşilpınar’da bir eğitim çadırının içinde sahneledik. Çok güzeldi. Ben devamının olacağını biliyordum. Bu son gelişimde yani 10 Haziranda Aşağı Okçular Mahallesi’nde kadın savunmanın dayanışma noktasında sergiledik. Öteki mahallelerden de oyunumuzu mahallelerinde sergilememiz için birçok talep var.
Dört ayda bu noktaya geldiğimizi görünce ben orada kalıcı bir kadın tiyatrosunun olacağından da emin oldum artık. Mesela şimdi geldim. Yine on gün İzmir’de kalacağım ve yeni oynayacağımız oyunların projelerinin çalışmalarını yapacağım ve gideceğim.
Bu süreçte çok farklı kadınlarla tanıştım. Onlardan çok şey öğrendim. Ayfer, Zehra, Müfide, Nuray, Sevgi, Aşağı Okçular’dan Neslihan… Beni orada gözettiler. Yani, çocuklarla çalışabilmem, spor konusunda yatırımlar yapabilmemiz, kültür ve sanat alanında çalışabilmemiz, o insanların sayesinde oldu. Yerel kadınların güçlenmek için sanattan aldıkları, öğrendikleri, heyecanlandıkları her şey aslında, tiyatronun amacına ulaştığı anlamına geliyor. Ben amacıma ulaştığım için çok mutluyum. Çalışabilmemiz insanların sayesinde oldu kadınların güçlenmek için her sınıftan öğrendikleri, aldıkları, heyecanlandıkları her şeyin aslında tiyatronun amacına ulaşması demek. Ben amacıma ulaştığım için çok mutluyum ve onlarla gurur duyuyorum. Oyunumuzda anlattığımız şey, bütün dertlerin ötesinde kadın dayanışmasının ne kadar güçlü olduğu, hiçbir engel tanımadığı, kapsayıcı ve birleştirici olan tek şeyin kadınların bir arada olması, el ele vermesi, omuz omuza vermesi. Bu mesajı da çok iyi veren bir oyun olduğu için umarım İzmir, Ankara ve İstanbul’da da turneleri olur.
Tüm bu süreçlerde benim de mekân-alan açtığım ‘Açık Depo Gönüllüleri’ her şeyle ince ince ilgilendiler ve şu anda bir inisiyatif oldular. Bu süreçte bize aynî yardımlar geldi ve bir dernek olmadığımız için bu kadar güçleneceğimizi düşünmüyordum, sınırlı kalacağımızı sanıyordum ama Açık Depo etkinlikleriyle, öteki sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı dayanışmalarla çok güzel ilerliyor.
Birlikte projeler yapıyoruz. Hepimizin çok farklı özellikleri, vasıfları var. Bir film çektik. Burak Alanyalı çekti ve yönetti. Gittiğimiz yerde bir asbest dağının dibinde futbol sahası vardı ve çocuklar orada oynuyordu. Ben filmde göreceğiniz biraz korkunç kıyafetim ve gaz maskemle, onlarla futbol oynadım. Kadınlar zehirsiz bir hayat taleplerini dile getirmek için toplandılar. Yani yaşam hakkı için orada bir yandan eğlenmemize devam ediyoruz, bir yandan sanatla gündelik sorunlardan uzaklaşma, yeni şeyler öğrenme peşindeyiz. Bir yandan çocukların sağlığı için kötü yola düşmemeleri için en büyük sorun şu an boş olmaları, oradaki eğitim açığı. Zaten ailelerinin birçok sorunu var; kullanmadıkları elektrik faturası veya bütün çevresine elektrik vermiş bir eve astronomik miktarlarda elektrik faturaları geliyor. Yani, devletin bunu yaptığına inanamıyorum gerçekten. O sorunlar varken çocuklar gerçekten biraz bertaraf edilmiş durumdalar. Onlarla atölyeler yapmak, oyunlar, danslar, bunlar çok önemli. Bir takımın olması, orada herkesin bir arada, omuz omuza bir takım için kendilerini ve başka takım arkadaşlarını ve kendilerini savunabilmeleri. Basketbol, voleybol, futbol oynamaları, zamanlarını sporla geçirmeleri, çok ama çok önemli. Ben buna vesile olduğum için çok sevinçliyim, çok gururluyum. Oranın insanlarını çok sevdim. Hepsi beni kucakladı. Umarım, bir daha röportaj yaparız ve daha güzel şeyler anlatabilirim.
Çünkü orada kısıtlı bir süre kalıyorum ve az zamanda çok şey yapmak istiyorum. Bu da benim çok yük almama enerjimin son noktasına kadar ne yapabilirsem onu yapmama ve yorulmama neden oluyor. Sağ olsunlar, Açık Depo da beni çok motive ediyor.
Oyuncularımın iki tanesi çok genç, Zeynep ve Irmak. ‘Tante Rosa’da ikisine de hayran kalmıştım ve şimdi kendilerini daha çok geliştirdiler. Bence bu oyunun yıldızları onlar. Oyunculardan Nuray, “Ben sporcuyum. Spor menajerliği yapacağım, tiyatroyu beceremem,” diye bakıyor. Şu anda ise as elemanımız çünkü çalıştı, yapmak istedi. Ayfer, bence, oradaki kalıcı tiyatromuzun yöneticisi olacak. Çok disiplinli, sesi muhteşem. Arapça ağıtlar söylüyor, şarkıları sadece kulaktan bile hemen çıkarabiliyor. Sesini duyman gerekli. Zehra, bütün çalışmalarımıza en erken gelen. Ondaki gelişmeyi gördükçe onunla çok gurur duyuyorum. Sevgi, İzmir’den ona online gitar dersi ayarladık çünkü bütün şarkıları çalmak istedi. Çok çalıştı. Ben ona çok teşekkür ederim gerçekten. Üç çocuğu var ve çalışması, işe de gitmesi gerekiyor. Bütün bunların dışında hem oyuncu olarak hem müzisyen olarak süper bir performans gösteriyor. İlkem, kadın savunma ağından, Hatay’lı bir arkadaşımız. Birlikte bayağı zaman geçirdik; evinin yıkım süreci… Ailesiyle tanıştım. Onunla çok hikayemiz var. O da besteleriyle çok çok istedi. Lale Güldür’ün eğitim hakkında bir şiirini okuyor bize. İlkem hakkında ‘geleceğin sanatçısı’ diyebilirim. Gerçekten harika bir ekip olduk. Kadın savunma ağındaki arkadaşlarımızın da destekleri oldu. Ben, 10. Köy’ün çok oynanacağını ve çok konuşulacağını düşünüyorum
Bu arada, asbestle ilgili yaptığım performans belki ülkemizde değil ama dünyada çok yankı uyandıracak çünkü orayı acil bir şekilde çözmemiz gerekiyor yoksa herkes akciğer hastalığından veyahut da çeşitli alerjilerden muztarip olacak. Özellikle Samandağı bölgesi bu molozların çok yığıldığı yerler; yaşam alanları, tarım alanları ve çok tehlikeli. İnsan yaşamını çok olumsuz etkiliyor. Hemen bir çözüm bulmamız gerekiyor.
Serap, oradaki spor salonlarının oluşturulması, çocukların spor yapması için çok çaba harcadı. Buradan ona da çok teşekkür ederim.
‘Açık Depo Gönüllüleri’ yakında onları çok duyacağız diye düşünüyorum. Çok icraatları, çok hazırlıkları var. İyi ki yanımdalar.
Umarım, bir daha sana gerçekten aldığımız tüm yolların, yaptığımız projelerin, artık orada hayatın iyi gittiği haberlerini vermek üzere olur.
Emine: Evet Ebru’cuğum, konuşmanın başında ‘Beni unutmadınız, anımsadınız, merak ettiniz’ diyorsun. Tabii ki unutmadık, merak ettik seni. Sen bizlere destek veren değerli arkadaşlarımızdan birisin. Söyleşiye başlarken sormuş olduğum sorulara öyle doyurucu, öyle içten yanıtlar verdin ki, bir daha araya girip yeni sorular sormama gerek kalmadı. Öyle şeyler anlattın ki adeta soluk almadan dinledim seni ve gerçekten takdir ettim. Seninle gurur duyuyorum arkadaşım. Eminim, bu söyleşiyi dinleyen takipçilerimiz de benim yaşadığım duyguları duymuşlardır diye düşünüyorum. Senin de dediğin gibi umarım sonraki süreçlerde daha iç açıcı konularla birlikte oluruz. Bunları ümit ediyorum. Biliyorum, ayağının tozuyla, yorgun argın geldin, bize konuk oldun. Orada Hatay’da yaşadıklarını, izlenimlerini bizlerle paylaştın. Bu yüzden sana çok çok teşekkür ederim. İyi ki geldin. İyi ki de bizimle oldun. Ayrıca, dergimiz adına da çok teşekkür ederim.
Ebru: Beni konuk ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
12.06.2023
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.