YAZAN: Yayla Boztaş Kaysan
Düşünmeden edemiyorum. Yaşlandığını gizleyemeyen tek canlı insan mıdır? Kesme, biçme, germe, doldurma gibi güzel olmak için yapılan müdahaleleri saymıyorum. Aklıma gelen normal süresinde yaşlanan insandır. Torbalanan gözler, alında, dudak yanında oluşan derin çizgiler. İşitmeyen kulak, görüşü gittikçe azalan göz.
Gözlerin yanında oluşan kaz ayakları. Ah bir yakalasam o kazları, tüylerini yolup yastık yapmazsam! Her gece biz uyurken gelip göz çevremizde yürüyor, izlerini bırakıp gidiyorlar.
Alnımda çizgiler, telgraf telleri; kuşları bekler gelip konsun diye. Ya da müzikle uğraşıyorum ya alın çizgilerim porte, yaşlılık lekeleri de nota. Yüzüme bakan nota biliyorsa bir şarkı mırıldansın yaşlılığı anlatan.
Dudak yanından aşağılara kayıp giden o çizgilerin derdi nedir? Kim çiziyor onları, elinde usta bir kalem. Önceleri hafif, sonra kalın, yaş aldıkça derin…
Çocukken bir oyun oynardık. Birbirimizin ellerinin derisinden bir parça tutar üst üste el zinciri oluştururduk sonra komik sesler çıkararak ellerimizi bırakıp karıştırırdık. Böyle bir oyun işte. Şimdi aynı şeyi yapınca tuttuğumuz deriler öylece kalıyor… Yollar, çukurlar, damarlar fiziki bir harita gibi…
Ya eklemlerin böyle figürünü unutan dansözler gibi kıvırması da ne oluyor? Sağa sola dönüp öyle kalmaları şart mı? Çömelip düzleşmek için dakikalarca beklemek var mıydı bu dansta?
İlk söyleyişte duyamadığım sözcükleri anlamak için cümlelerime eklediğim “efendim” göründüğü kadar kibar değil. İnsanların heceleri ayırmadan çalakalem konuşmasına kızardım, şimdi daha çok kızıyorum. Tana tane, hece hece konuşmak varken sürat koşusu yapar gibi yuvarlanarak konuşmak niye?
Sahi nasıl yaşlanır martılar? Beyazlayacak saçları yok, onlar zaten akçacık. Gözaltında torbalar, alınlarında çizgi, dizlerinde ağrı da… Kanatlarındaki ağrıyı, kireçlenmeyi söyleyecek doktorları da yok gariplerin.
Bir martı kaç yıl yaşar? Bütün derdi karnını doyurmak, zamanı geldiğinde içgüdüsel çiftleşmek. İkinci bir sevgili aramadan, başka bir erkekle bulutlara uçan bayan martıyı öldürmeyi düşünmeden yaşamak. Biz insanlar martıları küçümseriz şimdi. Ot gibi yaşıyorlar diye.
Yaşlanınca çığlıkları kesilir, kanat vuruşları hafifler mi martıların? Gözleri balıkları göremeyince aç kalmazlar mı?
Bundan sonra martılara daha çok ekmek atmalıyım, söz… Siz de öyle yapın.
Düşünmeden edemiyorum. Yaşlandığını gizleyemeyen tek canlı insan mıdır? Kesme, biçme, germe, doldurma gibi güzel olmak için yapılan müdahaleleri saymıyorum. Aklıma gelen normal süresinde yaşlanan insandır. Torbalanan gözler, alında, dudak yanında oluşan derin çizgiler. İşitmeyen kulak, görüşü gittikçe azalan göz.
Gözlerin yanında oluşan kaz ayakları. Ah bir yakalasam o kazları, tüylerini yolup yastık yapmazsam! Her gece biz uyurken gelip göz çevremizde yürüyor, izlerini bırakıp gidiyorlar.
Alnımda çizgiler, telgraf telleri; kuşları bekler gelip konsun diye. Ya da müzikle uğraşıyorum ya alın çizgilerim porte, yaşlılık lekeleri de nota. Yüzüme bakan nota biliyorsa bir şarkı mırıldansın yaşlılığı anlatan.
Dudak yanından aşağılara kayıp giden o çizgilerin derdi nedir? Kim çiziyor onları, elinde usta bir kalem. Önceleri hafif, sonra kalın, yaş aldıkça derin…
Çocukken bir oyun oynardık. Birbirimizin ellerinin derisinden bir parça tutar üst üste el zinciri oluştururduk sonra komik sesler çıkararak ellerimizi bırakıp karıştırırdık. Böyle bir oyun işte. Şimdi aynı şeyi yapınca tuttuğumuz deriler öylece kalıyor… Yollar, çukurlar, damarlar fiziki bir harita gibi…
Ya eklemlerin böyle figürünü unutan dansözler gibi kıvırması da ne oluyor? Sağa sola dönüp öyle kalmaları şart mı? Çömelip düzleşmek için dakikalarca beklemek var mıydı bu dansta?
İlk söyleyişte duyamadığım sözcükleri anlamak için cümlelerime eklediğim “efendim” göründüğü kadar kibar değil. İnsanların heceleri ayırmadan çalakalem konuşmasına kızardım, şimdi daha çok kızıyorum. Tana tane, hece hece konuşmak varken sürat koşusu yapar gibi yuvarlanarak konuşmak niye?
Sahi nasıl yaşlanır martılar? Beyazlayacak saçları yok, onlar zaten akçacık. Gözaltında torbalar, alınlarında çizgi, dizlerinde ağrı da… Kanatlarındaki ağrıyı, kireçlenmeyi söyleyecek doktorları da yok gariplerin.
Bir martı kaç yıl yaşar? Bütün derdi karnını doyurmak, zamanı geldiğinde içgüdüsel çiftleşmek. İkinci bir sevgili aramadan, başka bir erkekle bulutlara uçan bayan martıyı öldürmeyi düşünmeden yaşamak. Biz insanlar martıları küçümseriz şimdi. Ot gibi yaşıyorlar diye.
Yaşlanınca çığlıkları kesilir, kanat vuruşları hafifler mi martıların? Gözleri balıkları göremeyince aç kalmazlar mı?
Bundan sonra martılara daha çok ekmek atmalıyım, söz… Siz de öyle yapın.
Yorumlar
Bu yazı için yorum mevcut değil.
Dilerseniz Buradan yeni yorum gönderebilirsiniz.